“Bölgenin yeni aktörü, artık Türkiye ve Azerbaycan’dır!” öngörüsü gerçekleşti!
(Gerçek Tarih) – Ukrayna-Rusya Savaşı’nda üstlendiği rol, savunma sanayisindeki başarıları, Azerbaycan-Ermenistan Savaşı ile Özbekistan’da gerçekleşen Türk Devletleri Teşkilatları Zirvesi Türkiye’nin bölgede oyuncu kurucu ve yine bölgenin aktörlerinden biri olduğunu ispatlaması akıllara gazeteci ve araştırmacı yazar Mehmet Poyraz’ın iki yıl önce öngördüğü ve “Bölgenin yeni aktörü, artık Türkiye ve Azerbaycan’dır” başlığıyla yayınlanan açıklamaları getirdi. Haber Ajanda dergisi genel yayın yönetmeni Mehmet Serhat Bıçak’a konuşan Mehmet Poyraz şu ifadelere de yer vermişti: “Bugün gördüğümüz Azerbaycan, eski Azerbaycan değildir. Bu savaşta, Türkiye’nin hem lojistik, hem de mânevî destek verdiği Azerbaycan, bundan böyle bölgenin oyun kurucuları arasında haklı olarak yerini alacaktır. Bölgenin yeni aktörleri arasında bundan böyle Azerbaycan da olacaktır. Teslim olarak diz çöken Ermenistan’ın bu hâli, bu hakikate işâret etmektedir. Zira Kafkasya’nın Kudüs’ü Karabağ’da yaşanan savaş, sıradan bir savaş değildi. Batı’nın Kafkasya stratejisi olarak değerlendirebileceğimiz bu savaş, bir yandan Doğu-Batı çarpışması olurken, bölgedeki enerji kaynakları sebebiyle de sinir harbinden ibâretti.”
Haber Ajanda dergisinin Kasım 2020 sayısında kapak konusu da yapılan ve “Mehmet Poyraz: Bölgenin yeni aktörü, artık Türkiye ve Azerbaycan’dır!” başlığıyla yayınlanan söz konusu söyleşiyi Gerçek Tarih okurlarının ilgisine sunuyoruz:
Mehmet Serhat Bıçak: Karabağ’ı işgalden kurtarma operasyonunun başladığı ilk günden itibaren aynı sözleri işitiyor, aynı notları okuyordum. Peki, Karabağ’ın anlamı neydi? Ermenistan’ın sürekli iddia ettiği ve zaferden sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Harada galdı statüsün?” diyerek ifade ettiği “statü”den maksat neydi? İki tarafın iddialarının tarihteki yeri, SSCB’nin ve dolayısıyla Rusya’nın bölgede kurmak istediği entrik hâkimiyet nasıl oluşmuştu? İşte bu sorulara ayrıca cevaplar arıyordum!
Tanıştığım ilk günden itibaren Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Afganistan, Pakistan ve diğer Türk devletleri özelinde Kafkasya ve Orta Asya konusunda sadece belgelerle konuşarak birçok ünlü tarihçiyi de hayretler içinde bıraktığına bizzat şâhit olduğum ve öz bir Anadolu evlâdı olarak çok sevdiğim Mehmet Poyraz ağabeyim ile Karabağ’a dair özel bir söyleşi gerçekleştirdim. Arz ederim efendim…
***
“KARABAĞ’IN İLK YERLEŞİMCİLERİ, MİLÂT ÖNCESİ 4000 YILINDA, HAZAR’IN GÜNEYİNDEN BÖLGEYE GELEN HURRİLERDİR. KARABAĞ’IN O DÖNEMKİ ADI DA “ARTSAK” İDİ VE BU İSİM TÜRKÇEYDİ.”
“BÖLGENİN COĞRAFÎ KONUMU STRATEJİK VE İLK YERLEŞİMCİLERİ DAHİ TÜRKLERDİR.”
MEHMET SERHAT BIÇAK: Öncelikle Karabağ’ı tarihî ve coğrafî anlamda analiz eder misiniz?
MEHMET POYRAZ: Dağlık bir yapıya sahip olan Karabağ’da dört mevsimin özelliklerini aynı zamanda diliminde hissetmek mümkündür. Azerbaycan sınırları içerisinde, Kura ve Aras ırmakları ile Gökçegöl arasındaki bölgede yer alan Karabağ’ın adı da ilk kez 14’üncü yüzyılda kullanılmaya başlanır. Bu isimden önce bölgeye Gerger, Guger, Uti, Utik, Udin, Otena, Kara Karalar veya Arsak gibi isimler de verilir.
“Karabağ” kelimesi, Türkçedeki “kara” ile Farsçadaki “bağ” kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Ağdam, Terter, Yevlah, Fuzuli, Beylegan, Kubatlı, Cebrail, Mingeçevir, Ağcabendi, Hocavend, Şuşa, Hankendi, Laçin, Kelbecer, Hanlar, Gorus, Akdere, Bedre, Zengezur ve Hagdrut bölgelerini içine alan Karabağ’ın toplam yüzölçümü 18 bin kilometrekaredir.
Karabağ’ın ilk yerleşimcileri, Milât öncesi 4000 yılında, Hazar’ın güneyinden bölgeye gelen Hurrilerdir. Karabağ’ın o dönemki adı da “Artsak” idi ve bu isim Türkçeydi. Bu, bölgede yine Türklerin yaşadığına işârettir. Urartuların, Sakaların, Arsakların, Albanların, Sasanilerin, Hun Türklerinin, Hazar Türklerinin, Selçukluların ve Arap İslâm ordularının gelip yerleştiği Karabağ’da bu saydığımız medeniyetler döneminde Ermenilerin ne beyliği, ne de devletleri olmuştur.
-Kafkasya’ya İslâmiyet’in gelişi ve bölgeye etkisi nasıl başladı?
Arap-İslâm orduları, 642 yılında Şam Valisi Muaviye tarafından bölgeye gönderildiklerinde, Mesleme oğlu Habib ile Rabia oğlu Selman’ın sevk ve idaresinde Anadolu üzerinden Kafkasya’ya girmiş, Azerbaycan’ın fethinden sonra güneye yönelerek Karabağ’a da hâkimiyet kurmuşlardı. İlk gelişlerinde mevcûdiyeti 8 bin olan Arap-İslâm ordularına takviye güç olarak, 646 yılında 2 bin asker daha yollanır. Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’daki Müslümanlar, İslâmiyet’in yayılması adına Arap-İslâm ordularına önemli yardımlarda bulunurlarken, Karabağ ve Nahcivan’da Müslüman egemenliğinin oluşmasına da katkı sağlarlar.
Oğuz Türkleri döneminde, 753 yılında, Muhammed oğlu Mervan, ordusuyla Kafkasya’ya gelmiş, Karabağ’ı merkeze alarak burayı kendisine karargâh yapmıştır. Mervan, Karabağ’dan İdil-Ural sahasına seferler düzenleyerek buralardaki Türklerin İslâmiyet’e geçmesini sağlar.
“CAN ÇIKAR, HUY ÇIKMAZ.”
-Peki, Kafkasya’daki ilk Ermeni faaliyetini anlatır mısınız?
Abbasîler döneminde, Karabağ’da Türkler ile Arapların dostluğunu sağlamlaştıracak önemli bir evlilik gerçekleşir. Azerbaycan Valisi Yezid, Hazar Kağanı Bağatur’un kızı ile evlenir. Bir müddet sonra Bağatur’un kızı öldürülür. Türk-Arap dostluğunu bitirecek olan cinayetin faili bir Ermeni’dir. Hazarlıların buna tepkisi sert olur. 764 yılında Hazar Kağanı Hazemli Ast Tarkan, 10 bin kişilik ordusuyla Kafkasya’yı yerle yeksan ederek Arapların bölgedeki egemenliğine son verir. Cinayetin hemen ardından Bizanslılar devreye girer ve Güneydoğu Anadolu’da İslâm egemenliğine son vermek için çeşitli girişimlerde bulunurlar. O hâlde diyebiliriz ki, “Can çıkar da huy çıkmazmış”! “Bin yıl sonra bile değişen bir şey yoktur” cümlesini çok rahat ifade edebiliriz.
Bu arada, Bizans’ın girişimleri, Türklerden oluşan Abbasî ordusuyla engellenir. Bizanslıların Doğu Anadolu’dan Türkleri çıkarma plânları 1071 yılına kadar sürer. Bu cinayetin, bölgedeki Ermenilerin ilk eylemleri olduğunu varsayabiliriz.
-1071’de Anadolu’ya Selçuklu damga vuracağına göre, Selçukluların Karabağ’a gelişinden de bahseder misiniz?
Selçuklular 1045 yılında, Gence’de Bizanslıları yenip bölgeyi hâkimiyetleri altına aldıklarında, buralarda ne Ermeni beyliği, ne de bir Ermeni devleti vardı. Abbasîlerden öncesinde de, sonrasında da Ermenilerin devletleşmedikleri gün gibi ortadadır. Fakat çok az da olsa bir Ermeni nüfusundan söz etmek mümkündür. Bunlar da daha çok Bizans’ın egemenliği altındaydı. Karabağ ve Kafkasya’da Selçukluların asıl hâkimiyetleri, Alparslan döneminde gerçekleşir.
Azerbaycan Beyi İbrahim Yenal ile Karabağ Beyi Kutalmış, birlikte hareket ederek Selçukluların bölgedeki hâkimiyetini kolay hâle getirirler. Karabağ, Nahcivan, Gence, Ağrı, Kars-Arpaçay ve Aras boyundaki bütün beylikler Selçuklulara katılır. Bu beylikler arasında Karabağlı Türk emirlerinden Tuğ ile Şeddatlardan Dvin Emiri Ebu’l-Esver de vardır.
26 Ağustos 1071’de, Malazgirt’te Bizanslıları mağlûp eden Selçuklular sayesinde bölgede Türklerin hâkimiyeti başlamış olur. Malazgirt Zaferi’nden bir yıl sonra Selçukluların lideri Alparslan öldürülür ve yerine oğlu Melikşah geçer. 1079 yılında Karabağ’a gelen Melikşah, kendisine bağlı Türk beylerini toplayarak ödüllendirir.
Selçuklu Devleti’nde iç karışıklıklar ortaya çıktığı dönemde devreye giren Kıpçaklar, 1121 yılında Kür ırmağı civarına kadar gelerek Karabağ’ı ele geçirirler. Büyük Selçuklu Devleti de yıkılışa doğru giderken Anadolu Selçukluları ise Haçlı Seferleriyle meşgul olduğundan, Karabağ ve çevresi Kıpçakların kontrolüne geçer. Azerbaycan atabeylerinden Şemseddin İldeniz, Müslüman Oğuzları bir araya getirerek Kıpçaklara saldırır ve Karabağ’ı egemenliğine katar.
-Osmanlı Devleti’nin bölgedeki hâkimiyeti nasıldı?
Akkoyunlu Devleti’nin çökmesiyle bölgede güçlenen Safevi Devleti, Karabağ ve civarını hâkimiyeti altına alır. Safevilerin Anadolu’ya doğru ilerlemesini önlemek adına Osmanlı Devleti hareket geçer. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail’i Çaldıran’da mağlûp eder. Osmanlı ordusu, Çaldıran Zaferi’nden sonra Karabağ, Revan ve Nahcivan’a girer.
Kafkasya, Osmanlı’nın her zaman ilgi odağında olmuştur. 1534 yılında Kanûnî Sultan Süleyman, ilk İran Seferi esnasında Şirvan Şahı İkinci Halil’i Osmanlı’ya bağlar. 1543 yılında Nahcivan’ı ele geçiren Serdar Makbul İbrahim Paşa, aynı yıl bölgeyi kaybeder. Safevi hükümdarı Şah Tahmasb, Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1548 yılındaki İkinci İran Seferi’ne kadar Karabağ’ın da yer aldığı Kafkasya’nın güneyine devamlı olarak akınlar düzenler. Safevilerin aldıkları bölgeler Kanûnî tarafından yeniden alınır ve şehir ile beyliklere, Osmanlı’ya bağlı beyler atanır. Güney Kafkasya’dan Osmanlı ordularının çekilmesiyle bölge yeniden İran taraftarlarının eline geçer. 1578’de Lala Mustafa Paşa, Posof, Ahıska, Hınıs ve Çıldır’ı fethederek Çıldır Eyaleti’ni kurar. Yine bu tarihlerde Gürcüler Osmanlı’ya ilhak edilir.
1588’in sonbaharında Osmanlı Seraskeri Serdar Ferhat Paşa tarafından Karabağ fethedilir. Bölgede, merkezi Gence olan Karabağ Eyaleti kurulur. Gence Beylerbeyliğine de Suhumlu Çerkez Haydar Paşa getirilir. Üçüncü Ahmet döneminde Osmanlı’nın bölgeye seferleri kesilir. Bu sıralarda Şirvan bağımsızlığını ilân eder. Şirvan’da, İran adına barışı sağlayacağını söyleyen Rus Çarı Birinci Petro bölgeyi yani Kafkasya’yı işgale başladığında Osmanlı da harekete geçer.
1724’te Fransa’nın arabulucu olduğu, Ruslar ile Osmanlılar arasında Kafkasya hususunda bir anlaşma yapılır. Buna göre Osmanlı Şirvan’ın bağımsızlığını tanırken, Karabağ ve Azerbaycan’ın diğer bölgeleri Osmanlı’ya bırakılır. 1735 yılında Rusya ile İran arasında yapılan Gence Anlaşması ile adı geçen yerler İran’a bırakılır.
BUGÜNKÜ SORUNUN TEMELİ: TÜRKMENÇAY ANLAŞMASI
-Ruslar bölgedeki demografik dengeyi nasıl değiştirdi?
Ruslar Karabağ ve çevresini, dolayısıyla tüm Kafkasya’yı işgal ederken, yaptığı eylemi de garanti altına alarak resmîleştiriyor. Yani, “Ben buraları işgal etmedim, sizler bana verdiniz” demeye getirerek önemli anlaşmalar yapıyor. Bunlar Karabağ Hanlığı ile yapılan Kürekçay, İran ile yapılan Gülistan ve Türkmençay Anlaşmalarıdır.
Sırasıyla anlaşmalardan bahsetmenin elzem olduğu kanaatindeyim; zira bunlar bilinmeden coğrafyayı anlamada eksik kalabiliriz.
Kürekçay Anlaşması’na bakalım… 1804 yılında Gence’yi işgal eden Rus Kafkas Ordusu, Karabağ Hanı İbrahim Han’a, Çar’a bağlılık göstermesi adına çağrı yapar. Önce bu çağrıyı dikkate almayan İbrahim Han, Rusya’ya karşı mücadelesine devam eder fakat bunun fazla uzun süremeyeceği kanaatine vararak 14 Mayıs 1805 tarihinde, Kürekçay’ın kıyısında Ruslar ile anlaşma imzalar. Anlaşmayla Karabağ Hanlığı, Çarlık Rusya hâkimiyetine girmiş olurken, ağır yaptırımları da beraberinde kabul eder. Buna göre İbrahim Han, Ruslara yıllık 8 bin altın ödeyecek, Karabağ’da bulunan Rus askerlerin her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak ve torununu da rehin olarak Rusya’ya verecektir. Öte yandan Hanlık, içişlerinde, yargıda ve gelirlerin kullanımında serbest olacaktır.
Kürekçay Anlaşması’yla Ermeniler başta olmak üzere Hıristiyanlar iskân edilmeye başlanır. 1805 yılından itibaren, çeşitli tarihlerde gerçekleşen Osmanlı-Rus, İran-Rus Savaşları sırasında Anadolu, İran ve Rus topraklarına kaçan Ermenilerin çoğu Karabağ Hanlığı’nda iskân edilir.
12 Ekim 1813 tarihinde Rusya ile İran’ı temsil eden Kaçarlar arasında imzalanan Gülistan Anlaşması’yla Karabağ Hanlığı, Rusların hâkimiyetine girmiş olur. Rusya’ya ait olduğu İran tarafından resmî olarak onaylanır. Karabağ Hanlığı, 1822 yılında eyalete dönüştürülür ve Ruslar tarafından yönetilmeye başlanır. Bu anlaşmayla Kuzey Azerbaycan ilk defa Rus topraklarına bırakılırken, Güney Azerbaycan da İran sınırları içerisinde kalmış olur. Dolayısıyla Karabağ’ın hâkimiyeti de Rusya’dadır.
“GÜNÜMÜZE KADAR GELEN KARABAĞ MESELESİNİN TEMELİNDE “TÜRKMENÇAY ANLAŞMASI” VARDIR! RUS-İRAN SAVAŞLARI SONRASI 1828’DE TARAFLAR TÜRKMENÇAY ANLAŞMASI’NI İMZALARLAR.”
Gülistan Anlaşması’yla Karabağ ve civarına Ermeniler ile az sayıda diğer etnik kökenlere mensup vatandaşlarını da göç ettiren Rusya, bölgede Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine başlar. Bunu da daha çok Ermenilerin katkısı ile yapar. Bölgede Hıristiyanlaştırma sürecinde Ermeniler büyük rol üstlenirler.
Türkmençay Anlaşması’na gelince… Günümüze kadar gelen Karabağ meselesinin temelinde “Türkmençay Anlaşması” vardır! Rus-İran Savaşları sonrası 1828’de taraflar Türkmençay Anlaşması’nı imzalarlar. Hem Rus-İran Savaşları sırasında, hem de Türkmençay Anlaşması’ndan sonra Ermenilerin iskân edilmesi sürmeye devam eder. Bu anlaşmayla İran’dan 8 bin 249 Ermeni ailesi -bu da yaklaşık 40 bine tekabül eder- Karabağ, Erivan ve Şemahı bölgelerine iskân edilir. 1829’da Osmanlı-Rusya arasında imzalanan Edirne Anlaşması’yla da Anadolu’dan Güney Kafkasya’ya nakledilen binlerce Ermeni Erivan, Gence ve Tiflis’e yerleştirilmiştir. Bölgede demografik yapı kısa sürede değişir.
Çarlık Rusya, İran ile Osmanlı Devleti’nden göç ettirdiği Ermeniler ile Erivan ve çevresinde nüfusun artmasına neden olurken, aynı göç politikasını Karabağ’da da uygular. Ermenilerin bölgedeki nüfusu artmaya başlar. 1823 yılında Karabağ’ın başkenti Şuşa’da Ermeni nüfusu yüzde 27.5’tir. 1832 yılına gelindiğinde, Ermeniler nüfusun yüzde 44.9’unu oluşturur. Aynı dönem Karabağ genelinde ise Ermenilerin nüfus oranı yüzde 31.6 olur.
-Karabağ Hanlığı’nın akıbeti ne oldu?
Kafkasya’daki hanlıkları kaldırmaya kararlı olan Rusya, sırayla bu plânlarını uygulamıştır. 1822’nin Kasım ayında Karabağ Hanlığı da ortadan kaldırılırken, yönetim doğrudan Çarlığa bağlanır ve Rus idare sistemi hayata geçirilmiş olur. Diğer hanlıklarda olduğu gibi Ruslar, Karabağ’a doğrudan müdahale etmez; Hanlık içerisinde zaten bir çekişme vardır. Mehdi Kul Han ile Cafer Ağa arasındaki sürtüşme Rusların lehine döndüğünden, Hanlıkta otorite boşluğu meydana gelir. Mehdi Kul Han, İran’a gitmekten başka bir yol bulamaz. İşte bu boşlukta Karabağ’ın kontrolü Ruslara geçmiş olur!
-Kafkasya’daki katliamlar hangi boyuttaydı?
Karabağ’ın günümüze kadar sirâyet eden sorununun temelinin sağlamlaştırılması, Birinci Dünya Savaşı’nın son dönemlerine denk düşmektedir. Ermenilerin ısrarla hak iddia ettiği sözde topraklarının temeli Rusya’da Bolşeviklerin iktidara geldiği ve savaştan çekildiği günlerde atılmıştır. Bu arada Moskova yönetimi, 1920’nin ortalarında Kafkasya’da tam kontrolü ele alana kadar, Ermeniler bölgede korkunç katliamlar yapmışladır.
Karabağ ve Bakü başta olmak üzere Ermeniler binlerce Müslümanı/Türk’ü, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere katletmişlerdir. Bu katliamlar kimi zaman İngiliz ve Fransız eliyle olurken, kimi zamansa Bolşeviklerin eliyle gerçekleşmiştir. Ermenilerin buradaki gâyeleri Müslümanları buralardan, özellikle Karabağ’dan göçe zorlamaktan başka bir şey değildi. Öte yandan bu şekilde kendi nüfuslarını Karabağ’da arttırmaya çalışan Ermeniler, hiç acımadan Müslüman ahaliyi katletmişlerdir.
O ara Batı, Kafkasya’daki gelişmeleri yakından takip ettiğinden müdahale ediyor, bizzat Ermenilere yardım ederken de, bölgede haritaların yeniden çiziminde etnik grupların nüfusunu da dikkate alıyordu. Bunu bilen Ermeniler, Karabağ’ın demografik yapısıyla da oynamaya gayret ediyorlardı.
“KARABAĞ, AZERBAYCAN HÜKÛMETİ’NİN HAKK-I SARİHİDİR, ONSUZ YAŞAYAMAZ!”
-Nuri Paşa’nın çalışmaları durumu değiştirdi mi?
28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycanlıların bağımsızlığını ilân etmesiyle Mehmet Emin Resulzade’nin Cumhurbaşkanlığında, Azerbaycan Demokratik (Halk) Cumhuriyeti kurulur. Doğu’nun ve İslâm dünyasının ilk cumhuriyetidir aynı zamanda bu devlet. Azerbaycan Demokratik (Halk) Cumhuriyeti ile Osmanlı Devleti, kendi aralarında 8 Haziran 1918’de Batum Anlaşması’nı imzalar. Anlaşma maddelerinin biri de “dostluk ve karşılıklı yardım” içermekteydi. Bu maddeye göre Osmanlı Devleti, lüzum görüldüğünde Azerbaycan’a her türlü silah yardımını yapacaktı. Mehmet Emin Resulzade, bu maddeye dayanarak bölgedeki Ermeni katliamlarını önlemek adına Osmanlı’dan yardım ister. Kafkasya ile yakından ilgilenen Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın ivedilikle bölgeye askerî harekât için talimat vermesiyle Nuri Paşa komutasında Kafkas İslâm Ordusu teşkil edilir.
Karabağ üzerinden Bakü’ye hareket eden Kafkas İslâm Ordusu hayli mücadeleli günler geçirir. Kürdemir ve Bakü yakınlarında büyük çarpışmalar yaşanır. 15 Eylül 1918’de Bakü’ye giren Kafkas İslâm Ordusu, muhabereler esnasında bin 130 askerini de şehit verir. Şehitler arasında, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinin yanı sıra Filistin’den, Libya’dan, Suriye’den Osmanlı askerleri de vardır. Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslâm Ordusu’nun bölgeye girişiyle katliamların önü kesilmiştir.
“15 EYLÜL 1918’DE BAKÜ’YE GİREN KAFKAS İSLÂM ORDUSU, MUHABERELER ESNASINDA BİN 130 ASKERİNİ DE ŞEHİT VERİR. ŞEHİTLER ARASINDA, ANADOLU’NUN ÇEŞİTLİ ŞEHİRLERİNİN YANI SIRA FİLİSTİN’DEN, LİBYA’DAN, SURİYE’DEN OSMANLI ASKERLERİ DE VARDIR. NURİ PAŞA KOMUTASINDAKİ KAFKAS İSLÂM ORDUSU’NUN BÖLGEYE GİRİŞİYLE KATLİAMLARIN ÖNÜ KESİLMİŞTİR.”
-İttihat-Terakki’nin hükûmetten çekilmesinin bölgeye yansıması nasıldı peki?
1918’in Ekim ayında Talat Paşa ve İttihat-Terakki Hükûmeti’nin istifasıyla Osmanlı’nın Kafkasya siyâseti de değişikliğe uğramıştır. Sadrazamlığa getirilen Ahmet İzzet Paşa, ilk iş olarak Kafkasya’yı ele alır.
Ahmet İzzet Paşa, Kafkas İslâm Ordusu Kumandanı Nuri Paşa’ya, 23 Ekim tarihli çektiği telgrafında Karabağ ve Şuşa’dan Türk askerinin çekilmesini istiyordu. Bakü’nün ele geçirilmesi sırasında 30 bin Ermeni’nin de öldürüldüğünü telgrafına ekleyen Sadrazam, bütün bunları İstanbul’daki Ermenilerin ifade ettiğini de belirtiyordu.
Sadrazam, Bakü’de tutuklanan Ermenilerin hemen serbest bırakılmalarını da ister. 27 Ekim günü Sadrazam’a çektiği telgrafında “Karabağ Azerbaycan’ındır, onsuz yaşayamaz!” diyen Nuri Paşa, Karabağ’ın gerçekte kimlere ait olduğunu ve Bakü’de yaşananlara da yer verir. Karabağ’ın düzlük aksâmının tamamında Müslüman ahalinin yaşadığını, bunların yazları dağlık bölgelerdeki yaylalara gittiğini söyleyen Nuri Paşa, Şuşa’nın da üçte ikisinin Müslüman olduğunu, yine Şuşa’nın Ermeniler tarafından kuşatıldığından, burada yaşayan Müslümanların açlıktan öldüğünü belirtir. Şuşa’daki Müslümanların açlıktan ölmemesi için şehrin 8 Ekim günü Ağdam ile irtibatının sağlandığını ifade eden Nuri Paşa, bunu yaparken de birkaç yüz Ermeni’nin engel olmaya çalıştığına, bunların da etkisiz hâle getirildiğine ve başka bir hâdisenin yaşanmadığına dikkat çeker.
Nuri Paşa bu savunmasını güçlendirmek için Karabağ’da bulunan Osmanlı askerlerini Bakü’ye sevk ettiklerini, Şuşa’da sadece Azerbaycanlı askerlerin kalıcı hâle getirildiğini de Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya bildirir ve bugün hâlâ geçerli olan şu sözleri sarf eder: “Karabağ, Azerbaycan Hükûmeti’nin hakk-ı sarihidir, onsuz yaşayamaz!”
“AZERBAYCAN ORDUSU, ŞUŞA’YI KONTROL ALTINA ALDI. PAŞİNYAN’IN DA DÜRÜSTÇE SÖYLEDİĞİ GİBİ, DURUM ERMENİ TARAFI İÇİN ÇOK KRİTİKTİ. ARTIK SAATLERİ SAYIYORLARDI. HANKENDİ ALINMAK ÜZEREYDİ, İLERLEME SÜREBİLİRDİ. BU KOŞULLARDA DERHÂL ATEŞKESİN SAĞLANMASI ERMENİ TARAFININ ÇIKARINAYDI. AKSİ TAKDİRDE İNTİHAR OLURDU. BAŞBAKAN PAŞİNYAN ELBETTE ÇOK ZOR DURUMDAYDI; ZATEN ÜÇLÜ AÇIKLAMA ÖNCESİNDEKİ VE BUGÜNKÜ GERÇEK TABLOYU, GERÇEK DURUMU ANLATTI. BUNA EKLEYECEK BİR ŞEYİM YOK. GERÇEĞİ SÖYLEDİ.”
-Kafkasya’daki meseleye dair yeni belgeler var mı?
Eski Dârü’l-Muallimîn (Öğretmen Okulu) ve Mekteb-i Sultanî müdürlerinden Azerbaycanlı Efendizâde Mehmed Şerif Efendi, 1921 yılında kaleme aldığı “Azerbaycan ve İnkılâbı” adlı çalışmasında Nuri Paşa’dan Mustafa Kemal Paşa’ya kadar pek çok kişinin Azerbaycan hakkındaki tavrına yer vermiştir.
Çalışmasında bölgeye dair önemli notlar da düşen Mehmed Şerif Efendi, Bakü Bolşeviklerin eline geçinceye kadar orada yaşamış, rejim değişikliği sonrası ise İstanbul’a dönerek eğitim camiasında çalışmalarını yürütmüştür. Günümüze kadar pek bilinmeyen bir eserinin, geçtiğimiz Kasım ayında günümüz Türkçe alfabesiyle baskısı yapıldı. Dönemi bir nebze de olsa aydınlatan ve 99 yıl sonra ilk kez, tarihçi Mustafa Armağan’ın girişimleriyle çevirisi yapılıp basılan “Azerbaycan ve İnkılâbı”, Derin Tarih dergisi tarafından da okurlarına hediye edilmiştir.
Bu eserde bazı Türk subayları ile dönemin Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Hükûmeti’ne eleştiriler getirilirken, bölgeye dair bilgiler de verilirmiştir. Eserinde bazı Türk subaylarının desteğiyle Bakü’nün Bolşeviklerin eline geçtiğini de söyleyen Mehmed Şerif Efendi, “Osmanlı Türklerinin eli ve Mehmetçiklerin kanı ile dört sene mukaddem teşkil eden Azerbaycan Türk Hükûmeti’nin ölümünde de kendilerini Türk addedip Türklükle hiçbir alâkaları olmayan birkaç Türk zâbitanın da parmağı bulundu. Rusları Azerbaycan’a sokmakla kendileri için bir mevki temin etmek isteyen bu adamlar, hiçbir mevkie varamadan Ruslar tarafından da tard edildiler (uzaklaştırıldılar). Bu sözleri söylemekle Azerbaycan Hükûmeti’nin kabahatlerini setretmek (örtmek) fikrinde değilim. Azerbaycanlılar kendi kendilerini idare etmeye alışmamış olduklarından pek çok hatâlarda bulundular. Fakat yine oralara giden Türk zâbitanının kabahatleri de affedilemeyecek derecede büyüktür” der.
-Karabağ’daki özerk bölgenin oluşturulma amacı neydi?
1920’de Rus Bolşeviklerinin Bakü’yü işgal etmesiyle, diğer bir deyişle Müslüman Bolşeviklerin ülkeyi Moskova’ya teslim etmesinin ardından, Neriman Nerimanov başkanlığında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Ermenistan ile Gürcistan’ın da Bolşeviklerin eline geçmesiyle buralarda da Sovyet Sosyalist Rejimi hayata geçirilir. Bu devletler oluşturulur ama sınırları net değildir. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan topraklarında dağınık hâlde yaşayan Ermenilerin varlığı ve Ermenistan’ın Gürcistan ile Azerbaycan’ın arasında olması, sınırların netleşmesini zorlaştırmaktadır. Başta Karabağ olmak üzere Nahcivan ve Zengezur, Ermeniler ile Azerbaycan arasındaki sınır anlaşmazlığında başı çekmektedir.
Ermenilerin buralarda hak iddia etmeleri çözümü zora sokmaktaydı. Bu sınır meselesini çözmek için Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreterliği tarafından bir komisyon kurulur. 25-27 Haziran 1921 günleri Tiflis’te toplanan komisyonda Ermeni temsilci, Ermenilerin çoğunlukta olduğunu iddia ederek Yukarı Karabağ ile Ahilkelek’in kendilerine verilmesini ister. Azerbaycan ve Gürcistan temsilcileri Ermenilerin isteğine karşı çıkarlar. Komisyondan bir karar çıkmaz. Konu Moskova’ya, Stalin’e taşınır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) lideri Stalin, sınır meselesini kendince çözmüştür. 4-5 Temmuz 1921’de Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi Kafkasya Bölge Bürosu, Stalin’in de nezâret ettiği toplantıda, Müslümanlar ile Ermeniler arasında barışın tesis edilmesi, Yukarı Karabağ ile Aşağı Karabağ arasındaki ticârî ilişkilerin korunması adına, Yukarı Karabağ’ın geniş bir muhtariyet olarak Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer almasına karar verilir. Ermenilerin Karabağ’ı bölme girişimleri boşa giderken, Karabağ topraklarının asıl sahibinin Azerbaycan olduğu da onaylanmış olur.
24 Ekim günü Dağlık Karabağ’ın sınırlarının tespiti için komisyon kurulur. Dağlık Karabağ Muhtar Vilâyeti, 24 Temmuz 1923 tarihinde resmen Azerbaycan’a bağlanır. Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasındaki sınırın da bir koridor ile ayrılmasına özen gösterilir. Karabağ’ın bu şekilde olması ne Azerbaycanlıları mutlu eder, ne de Ermenileri. Burada asıl kazanan, Moskova’dır! İki tarafı da memnun etmeye çalışarak kendisine küstürmemeye gayret ederken, eline de bir koz geçirmiştir. Rusya, Dağlık Karabağ meselesini değişen koşullara göre gündeme getirerek iç politik meselelerinde, Azerbaycan ve Ermenistan üzerinde tahakküm kurmak için kullanmıştır.
KARABAĞ’IN İŞGALİNDE ERMENİLERE KIZIL ORDU DESTEĞİ
-Ancak günümüzde sona eren ve 30 yıl süren işgal nasıl başladı?
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılma sürecine girdiği 80’li yılların sonundan itibaren Ermenistan Devleti, nüfusun çoğunluğunun Ermenilerin oluşturmasını gerekçe göstererek Dağlık Karabağ Bölge Yönetimi’nin Azerbaycan’dan ayrılarak Erivan’a bağlanmasını talep etmeye başlar. Sovyet yönetimi boyunca bu taleplerini ara ara gündeme taşıyan Ermeniler, 80’lerin sonunda birliğin gücünün zayıflamasıyla taleplerini yüksek sesle dillendirmeye başlamışlardır.
1991’de Dağlık Karabağ Bölge Yönetimi, aldığı kararla Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ve bağımsızlığını ilân ettiğini açıklar. Bugüne kadar hiçbir devlet tarafından tanınmayan bu sözde devletin toprakları resmen Azerbaycan’a aittir ve Bakü, bu kararı tanımayarak şiddetle karşı çıkmıştır. Gösteriler ve çatışmalar derken, Ermeniler, Kızıl Ordu askerlerinin de yardımıyla Dağlık Karabağ’ı ve Azerbaycan’ı işgale başlayarak, 1991’de Hankendi’ni, 1992’de Şuşa ve Hocalı’yı ele geçirir. Ardından Laçin, Hocavend, Kelbecer ve Ağdere’yi de işgal ederler. 1992’nin Şubat ayında Ermeniler tarafından gerçekleşen Hocalı Katliamı’nda 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycanlı şehit olmuştur.
1993’te Ağdam’ı işgal eden Ermeniler, sırasıyla Cebrail, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan şehirlerini de ele geçirirler. Ermeniler bu işgal esnasında Türklere karşı korkunç katliamlar gerçekleştirirken, Azerbaycan topraklarının da yüzde yirmisini işgal ederler. 1 milyona yakın Azerbaycanlı, yaşadıkları bölgeleri terk etmek zorunda kalır.
-30 yıl süren savaş ve çözüm yollarından da kısaca bahseder misiniz?
12 Mayıs 1994 tarihinde Ermenistan ile ateşkese imza atan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, kısa bir sürede Azerbaycan’ın iç siyâsetinde istikrarı yakalamasını sağlamıştır. Karabağ meselesinin çözümü için kolları sıvayan Aliyev, AGİT’in yanı sıra başka ülkelerle de görüşmelerde bulunarak plânlar hazırlanmasına öncülük eder. Ancak Minsk Grubu’nda süren barış görüşmelerinde sürekli olarak Ermenistan’ın karar değiştirmesi ve BM’ye üye devletlerin çözüm için ciddî adımlar atmamasından dolayı bir sonuç alınamaz. AGİT Minsk Grubu Eş Başkanları ABD, Rusya ve Fransa, Karabağ meselesini ötelemekten başka bir faaliyet yapmamıştır. Bölgedeki gergin ortam elbette bunlar dolayısıyla Batı’nın işine gelmekteydi.
“BAKÜ-TİFLİS-KARS DEMİRYOLU HATTI, BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN PETROL HATTI, TANAP GÜNEY KAFKASYA DOĞALGAZ HATTI İLE TÜRKİYE’NİN DE ÜLKEYE ULAŞMAK İÇİN GÜRCİSTAN ÜZERİNDEN KULLANDIĞI BAKÜ KARAYOLU DA TOVRUZ’DAN GEÇMEKTEDİR.”
***
“ŞUŞA SADECE AZERBAYCAN’IN DEĞİL, TÜM KAFKASYA’NIN İNCİSİDİR”
-Azerbaycan’ın Karabağ Zaferi’ne giden süreci nasıl yorumluyorsunuz?
2020’nin Temmuz ayına kadar Ermenistan ve Azerbaycan arasında yüzlerce çatışma yaşanırken, binlerce insan hayatını yitirmiştir. Ermeniler onlarca defa ateşkesi ihlâl ederek uluslararası hukuku da, savaş hukukunu da çiğnemiştir.
12 Temmuz 2020 tarihinde, Azerbaycan cephe hattından hayli uzak olan ve Karabağ’ın kuzeyinde yer alan, ülkenin de Batı’ya açılan kapısı konumundaki enerji hatlarının geçtiği Tovuz bölgesine topçu ateşi ve ağır silahlarla bir saldırı gerçekleştirdi Ermenistan. Böylece Ermeniler, uzun yıllardan sonra ilk defa cephe hattından başka bir bölgeye saldırı düzenlemiş oldular.
Azerbaycan’ın batıyla olan karayolu bağlantısı, uluslararası doğalgaz ile petrol hatları Tovuz üzerinden sağlanmaktadır. Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Hattı, TANAP Güney Kafkasya Doğalgaz Hattı ile Türkiye’nin de ülkeye ulaşmak için Gürcistan üzerinden kullandığı Bakü karayolu da Tovruz’dan geçmektedir.
18 Temmuz’a kadar devam eden ve Ermenistan adına sonun başlangıcı sayılan Tovuz saldırısına Azerbaycan Ordusu yanıt vermekte gecikmedi. Bu arada çatışmalar boyunca Türk F-16’ları Ermenistan sınırı boyunca uçuşlar gerçekleştirirken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Azerbaycan’ın yanında olduğunu bildiren mesajları peşi sıra yayınladı. Tovuz saldırısını, “Ermenistan çapını aşıyor” sözleriyle yorumlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı açıklamada Ermenistan’ın sürekli Azerbaycan’ın sivil bölgelerine saldırdığını belirterek Türkiye’nin destek olacağını da, “Biz kardeş Azerbaycan’ı kesinlikle yalnız bırakmayacağız ve her türlü desteği vereceğiz” diyerek deklare etti.
23 Temmuz 2020 günü Rusya ile Ermenistan’ın ortak bölgesel hava savunma sistemi tatbikatı yaptığını, Ermenistan Savunma Bakanlığı duyurdu. Bunun üzerine Türkiye-Azerbaycan askerî birlikleri, 29 Temmuz’dan Eylül ayı başlarına kadar süren, Nahcivan’ın da yer aldığı Azerbaycan topraklarında bir dizi ortak tatbikat gerçekleştirdi.
“ÖTE YANDAN NAHCİVAN ÖZERK CUMHURİYETİ İLE AZERBAYCAN ARASINDA KARAYOLU BAĞLANTISI DA GÜNDEME GELDİ. ERMENİSTAN’IN GÜNEYİNDEKİ İRAN SINIRINDAN RUS ASKERLERİNİN BULUNACAĞI BİR KORİDOR AÇILARAK NAHCİVAN ÜZERİNDEN TÜRKİYE VE AZERBAYCAN BİRLEŞMİŞ OLACAK.”
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki en büyük savaş, 27 Eylül 2020’de başladı. Ermenistan’ın saldırısıyla başlayan ve Azerbaycan’ın ilk anlardan itibaren her Ermeni saldırısı sonrası misliyle karşılık verdiği bu savaş, 10 Kasım 2020’de, Rusya’nın araya girmesi ve Ermenistan’ın teslimiyet anlaşmasını imzalamasıyla sona erdi.
Azerbaycan’ın başta Gence olmak üzere Bakü civarındaki sivil yerleşim alanlarına Ermenilerin balistik füzelerle saldırması, onlarca Azerbaycanlı vatandaşın hayatına mâl olurken, Ermenistan, dünyanın gözü önünde insanlık ve savaş suçu işlemiştir. Cephe hattından ziyâde yerleşim yerlerini hedef alan Ermenistan ordusu, misket bombalarının yanı sıra füze ve roketlerle sivil Azerbaycanlılara saldırmaktan hiç çekinmemiştir.
Ancak Azerbaycan Ordusu bu kez çok kararlıydı. Topraklarını, Karabağ’ı işgalden kurtarmaya yeminliydi. Savaşın her gününde kendisine ait toprakları bir bir işgalden kurtaran Azerbaycan, 8 Kasım’da Şuşa’yı esâretten kurtarmıştır. Karabağ’ın kalbi, Azerbaycan’ın kültür şehri olan Şuşa’nın alınmasından sonra Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, “Şuşa’nın Azerbaycan tarihinde özel yeri var. Şuşa sadece Azerbaycan’ın değil, tüm Kafkasya’nın incisidir. 28 yıl sonra Şuşa’da ezan sesi duyulacak” ifadesi dikkat çekicidir.
Bir de, Rusya’nın sivil havayolu ile İran toprakları üzerinden Ermenistan’a yardım etmesi de işe yaramadı. 9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece Başbakan Nikol Paşinyan, Azerbaycan’a ülkesinin teslim olduğunu, imzaladığı anlaşmayla bildirmiştir. Paşinyan, teslimiyet anlaşmasını -malûm- sosyal medya hesabından, “Rusya ve Azerbaycan Devlet Başkanları ile Karabağ Savaşı’nın sonlandırılmasına ilişkin bir anlaşma imzaladım. Zaten yayınlanan açıklamanın metni benim ve halkımız için inanılmaz acı verici” diyerek duyurdu.
Teslimiyet anlaşmasına göre Ermeniler, işgal ettikleri bütün Azerbaycan topraklarından kademeli olarak çekilecek. Karabağ, Dağlık Karabağ ve diğer bölgeler en son 1 Aralık 2020 gününe kadar boşaltılarak Azerbaycan’a teslim edilecek. Anlaşmaya dâhil olan Rusya ise bölgede sadece Rus askerlerinin olacağı barış gücünü öneriyor. Anlaşmanın ertesi günü bir miktar Rus askeri Karabağ’a giderek görevine başladı ancak Türkiye’nin bu süreçte nerede duracağı tartışmalı. Türkiye de barış gücünde yer alacağı ısrarla belirtiyor, ama Moskova, Türklerin sadece Azerbaycan topraklarında olmasından yana…
Öte yandan Nahcivan Özerk Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında karayolu bağlantısı da gündeme geldi. Ermenistan’ın güneyindeki İran sınırından Rus askerlerinin bulunacağı bir koridor açılarak Nahcivan üzerinden Türkiye ve Azerbaycan birleşmiş olacak. İkinci karayolu bağlantısınınsa yıllar önce aktif olan Laçin Koridoru’nun tekrar açılmasıyla gerçekleşecek olması önemli. Yine Ruslar burada da gözlemci ve barış gücü olarak bulunmak istiyorlar. Türkiye’nin bölgede olmasından huzursuz olduklarını gizlemekten çekinmiyorlar.
“PUTİN, BÖLGEDEKİ DURUMU NET ŞEKİLDE İZAH ETTİ!”
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkesinin devlet televizyonu Rossiya 24’te, 17 Kasım 2020 günü yaptığı konuşmada, Karabağ’ın daima Azerbaycan’ın bir parçası olduğunu ve Karabağ’da Ankara’nın uluslararası hukuku ihlâl etmekle suçlanamayacağını belirtmiştir. Türkiye’nin hiçbir zaman Dağlık Karabağ’da Azerbaycan’a destek olduğunu gizlemediğine de dikkat çeken Putin, Ermenistan’ın 10 Kasım Anlaşması’nı kabul etmeme ihtimâlini de “Ermenistan için intihar olurdu” şeklinde yorumlamıştır. Putin ayrıca, Azerbaycan’ın da gücünü ve bölgenin yeni oyun kurucusu olduğunu şu ifadeleriyle onaylamış olur: “Azerbaycan Ordusu, Şuşa’yı kontrol altına aldı. Paşinyan’ın da dürüstçe söylediği gibi, durum Ermeni tarafı için çok kritikti. Artık saatleri sayıyorlardı. Hankendi alınmak üzereydi, ilerleme sürebilirdi. Bu koşullarda derhâl ateşkesin sağlanması Ermeni tarafının çıkarınaydı. Aksi takdirde intihar olurdu. Başbakan Paşinyan elbette çok zor durumdaydı; zaten üçlü açıklama öncesindeki ve bugünkü gerçek tabloyu, gerçek durumu anlattı. Buna ekleyecek bir şeyim yok. Gerçeği söyledi.”
-Peki, Azerbaycan, bölgedeki yeni oyun kurucular arasında yer alır mı?
Bugün gördüğümüz Azerbaycan, eski Azerbaycan değildir. Bu savaşta, Türkiye’nin hem lojistik, hem de mânevî destek verdiği Azerbaycan, bundan böyle bölgenin oyun kurucuları arasında haklı olarak yerini alacaktır. Bölgenin yeni aktörleri arasında bundan böyle Azerbaycan da olacaktır. Teslim olarak diz çöken Ermenistan’ın bu hâli, bu hakikate işâret etmektedir. Zira Kafkasya’nın Kudüs’ü Karabağ’da yaşanan savaş, sıradan bir savaş değildi. Batı’nın Kafkasya stratejisi olarak değerlendirebileceğimiz bu savaş, bir yandan Doğu-Batı çarpışması olurken, bölgedeki enerji kaynakları sebebiyle de sinir harbinden ibâretti.
(Mehmet Serhat Bıçak’ın Mehmet Poyraz ile yaptığı bu söyleşi, Haber Ajanda dergisinin Kasım 2020 sayısında yayınlanmıştır.)
gercektarih.com.tr