tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Fahrettin Paşa ve Medine müdafaası

A+
A-

Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğu Birinci Cihan Harbi’nde müttefikleri Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan ile karşı cephede yer alan İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’ya karşı harb etmişti. Bu harbe Osmanlı Ekim 1914 senesinde girmiş ve Ekim 1918 senesinde Mondros mütarekesi ile teslim olmuştu. Fakat bir cephe vardı ki diğerlerinden farklıydı. Mütarekeye rağmen savaşmaya devam edilen bir cephe.

Hicaz cephesi, ve özellikle Medine Müdafaası Osmanlı için oldukça mühimdi. Belki stratejik yönü tartışılır fakat manevi yönü çok ağır bastığından kimsenin şüphesi yoktur diye düşünüyorum. Sonuçta Hilafet Osmanlı ile bütünleşmiş ve Kutsal Toprakların koruyucusu olmuştu yüz yıllar boyu. Yavuz Sultan Selim’in güzel ifadesiyle “Hadimü’l-Harameyn”, yani iki kutsal belde, Mekke ve Medine’nin hizmetkarı olmuştu. Fahreddin Paşa ve askerleri bütün uyarı ve zorluklara rağmen Medine’yi Haziran 1916’dan Ocak 1919’a kadar savunmuşlardı. Yani 2 sene 7 aylık bir süre.

Çokça kullanılan “Arap İsyanı”, “Araplar bizi arkadan hançerledi” sözlerinin ne kadar yanlış ve hatalı olduğunu hatırlatmak isterim. İsyan eden Araplar Şerif Hüseyin ve oğulları etrafında toplanmış bedevilerden ibaretti. Nerede milyonlarca Arap isyancı? Nerede toplu bir ayaklanma? Osmanlı safında harbin son anına kadar sadakatle savaşmış olan Şammar Aşireti Emir İbn-nur Reşid’in kuvvetleri isyancılardan daha fazlaydı. Harp boyunca ikili oynayan Suud Aşireti ise daha kalabalıktı ve isyana katılmamıştı. Yemen İmamı Yahya daha önce isyan etmesine rağmen Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı safında yer almıştı. Osmanlı ordusunda ise kesin olmamakla birlikte Arap asıllı asker sayısı yaklaşık 250.000 civarındadır. Bu askerler birçok cephede din kardeşleri ile düşmana karşı omuz omuza çarpıştılar ve şehid düştüler. Çanakkale şehidlerine baktığımızda bunu açıkça görmek mümkündür. Hatta Gazze Savaşlarında Arap askerler Türk askeri ile üstün İngiliz ordusuna karşı başarıyla direnmişti. Hangi Arap İsyanı’ndan bahsediyoruz acaba? Bu gibi sözler bilinçli bir gayri İslami düşünce ve ideolojinin attığı bir yalandan ibarettir. Din kardeşliğini kökten sarsmak ve yerini ırkçılığa dayalı bir ideoloji ile doldurmaktan başka ne amacı olabilir bu tür söylemlerin? Birkaç bin isyancı bütün bir ırk ve topluma mal edilemez.

İsyanın başında bulunan Şerif Hüseyin’i Abdülhamid Han İstanbul’da yanında bulundurması belki de ileride başa bela olabileceği endişesinden ötürü olabilir. Abdülhamid Han’ı deviren İttihat ve Terakki cemiyeti Şerif Hüseyin’i serbest bırakmış ve Şerif Hüseyin bu vesileyle tekrar Hicaz’a dönmüştü. Şerif Hüseyin isyana İttihat ve Terakki cemiyetinin kötü yönetimini sebep gösterir, bazı yerlerde doğruluk payı elbette vardı. Fakat Abdülhamid Han’ın onu yanında tutmasının hikmeti bu gibi şeylere meyilli olması ve çabuk ihanete ikna olabilecek karaktere sahip olmasından kaynaklanıyordu. Ayrıca Müslüman olan Osmanlı devletini Hristiyan olan Almanlarla ittifak kurmasını eleştiren Şerif Hüseyin. Acaba Hristiyanlardan altın ve yardım alırken nasıl bir düşüncedeydi? Veya İngiltere ve Fransa ile ittifak kurarken acaba hangi İslami temeli esas almıştı? Yoksa Fransa ve İngiltere Müslüman mı olmuştu?

 

İsyan başlıyor! 

İngilizler ve Fransızlar Şerif Hüseyin ve oğullarını isyana teşvik etmişlerdi. Osmanlı’ya isyan ettiği takdirde kendisine Mekke ve Medine’yi içinde barındıran birleşik Arap krallığı sözünü vermişlerdi. Ayrıca altın, silah, ve her türlü cephane teminatı verilmişti. İsyanın cereyan ettiği yerler haricinde ne Irak, ne Yemen ne Suriye vilayetlerinde isyanlar olmuştu. Yani isyan ilk etapta Hicaz bölgesinde başlamış ve oradan İngilizlerin yardımıyla tedricen Kuzey’e doğru ilerlemişti.

Fahreddin Paşa olası isyan durumunu araştırmak için Mayıs 1916’de Medine’ye gönderilir. 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa ilk kurşun karşı taraftan atılmadıkça karşılık verilmemesini tebliğ etmişti. Böyle yapılmadığı takdirde İslam Aleminde olumsuz etki bırakacağını belirtmişti. İsyan ve ilk çarpışmalar Haziran ayında Şerif Hüseyin’in oğulları Ali ve Faysal tarafından Medine çevresindeki tepeleri işgal etmesiyle fiilen başlar. Mekke isyancıların eline geçer. Mekke’nin ardından İngilizlerin desteğiyle Cidde ve Tai’f isyancıların eline geçer. Fakat Medine’yi Fahreddin Paşa savunur ve ilk saldırılar başarıyla püskürtülür.

Fahreddin Paşa’ya “Hicaz Kuvve-i Seferiyesi” kumandanı olarak isyanı derhal bastırma emri verilir. Birçok askeri birlikler Medine’ye ulaşmıştı, bunlardan bazıları;

  1. – 130. ve 131. Alaylar
  2. Makineli tüfek bölüğü 
  3. Alay
  4. Nizamiye Süvari deve alayı 

Ağustos 1916’da son Sürre Alayı İstanbul’dan Medine’ye ulaşmıştı. Fakat Mekke yolu kapanmış ve Mekke isyancıların eline geçmişti. Bu yüzden bu son Sürre Alayı Mekke’ye vasıl olamadan geri dönmüştü. 3 Mart 1917’de tarihte ilk kez bir düşman Ingiliz tayyaresi Medine üzerinden uçmuş, fakat  Osmanlı tayyaresinin müdahale etmesi ile ciddi bir hasar veremeden uzaklaşmak zorunda kalmıştı.

Isyancılar sürekli uzak bölgelerde ki karakollara baskın düzenliyor, tren ray hatlarını tahrip ediyor, vur kaç taktiği ile Osmanlı askerinin moralini bozuyordu. Bunun yanı sıra gıda getiren kervanları pusuya düşürüp yağma ediyorlardı. Medine’nin diğer Osmanlı bölgeleri ile irtibatı gün geçtikçe azalıyor ve durum son derece ciddi vaziyete bürünüyordu. Hatta 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa Medine’yi tahliye etmeyi bile istemişti. 13 Nisan 1917’de Fahreddin Paşa bir beyanname yayınlar. Beyanname adeta meydan okumadır ve zor günlerin kapıda olduğunun habercisidir. Muhasara başladığı vakit gıda sıkıntısı çekilecektir, insanlar zarar görecektir. Bu sebepten dolayı gitmek isteyenler gidebilmesi için yardımcı olunacak. Bu netice ile 70.000 üzerinde olan Medine nüfusu hızlıca azalmıştı. Şehri ve çevresini müdafaa eden Osmanlı kuvvetlerinin sayısı yaklaşık 3000 civarındaydı.

Kuşatma esnasında tamirat ve imar çalışmaları devam ediyordu. Babüsselam’in önüne geniş bir cadde açılır, Harem-i Şerif’in etrafı çiçek bahçeleri ile çevrilir. Ray hatları uzatılır.

Diğer yandan çarpışma ve çatışmalar eksik olmuyordu. Osmanlı hükumeti ayrıca isyana henüz katılmamış olan Arap Bedevi kabilelerini türlü türlü gıda yardımı ve hediyeler ile taltif edip gönüllerini hoş tutmakla meşguldü. Bu da gösteriyor ki isyana toplu halde katılım olmamış, ve bedevi kabilelerin herhangi bir hürriyet ve amaç için isyan ettikleri söylenemez. Hangi taraf daha fazla hediye ve lütuf gösterirse o yöne meyillidirler.

Muhasara zorlukları

Elbette muhasara sırasında başka türlü sıkıntılar vardı. Firariler.. Evvela Arap askerler, daha sonra Çerkez ve Türk askerler arasında firar edenler oluyordu. Bunda isyancılar tarafından atılan propaganda bildirileri kadar psikolojik durumda etkili idi. Sonuçta askerlerin çevresi sarılmış, ve kuşatılmış. Evlerinden binlerce kilometre uzaklıkta mahsur bir halde kalmak bir asker için en korkulu rüyadır. Sadece düşman kurşunu ile şehid olanlar yoktu elbette, çeşitli salgın, hastalıklar ve güneş çarpması sonucu hayatını kaybeden askerler mevcuttu. Şehid düşen askerler ekseriyetle Cennetül Baki mezarlığına defnedilirdi.

Fahreddin Paşa beyanname yayınlayarak askere bulundukları mevkii ve mukaddes görevlerini hatırlatıyordu. Askere tekrar heyecan ve şevk katıyordu. Bu beyannamelerden birinin son kısmını buraya ekliyorum;

Ya biz? Peygamberimiz Hazreti Muhammed Efendimizin Merkad-i Mübareklerini nasıl terk ve ferağ edebiliriz. Muhammed Aleyhisselamdan nasıl ayrılabiliriz?! Hazreti Allah, bizi sağlığımızda, O’nun hizmet-i mukaddesesinden ve şehadetimizde şefaatinden ayırmasın.

 

Beyannameyi duyan ve okuyan asker akın akın Efendimizin kabrine koşmuşlardı. Bunun yanı sıra bayramlar ve mübarek geceler son derece itina ile kutlanır, mümkün mertebe askere ve ahaliye bol bol ikramlar yapılırdı. Merasimler huşu içinde yapılır, teravihe yoğun katılım olurdu. Mümkün olduğunca askerlere Kuranı Kerim okutturulurdu.

Çekirge! 

Fahreddin Paşa gıda sıkıntısından ötürü bir “çekirge” beyannamesi yayınlamıştı. Evvela çekirgenin faydalarından bahsedip, şer-i durumu izah etmiş, hadis ve mezheplerden örnekler vererek askeri teşvik etmişti. Ve ilk çekirge yemeğini bizzat kendisi tatmış ve askere örnek olmuştu.

Sona doğru!

16 Eylül 1918 Pazartesi günü Kurban Bayramı idi. Herzaman olduğu gibi son derece huşu içinde namaz ve merasim eda edildi. Fakat sanki herkesin içinde bu Ulu mekanda son bayramın olduğu hissiyatı vardı. Birkaç uğursuz olay eklenince bu hislerin nekadar doğru olduğu anlaşılmıştı. Normal şartlarda isyancı bedeviler bayram ve özel günlerde saldırmazken artık bayramın ikinci günü saldırıya devam etmişler. Hatta Fahreddin Paşa hurmaliklar altında dinlenirken koca ağaç yerinden çıkıp yere çakılmış ve Paşa son anda bir hamle ile altında kalmaktan kurtulmuştu.

Müdevvere karakolu ve istasyonu asilerin eline geçmiş. Tren yolları tahrip edilmiş ve akabinde, Maan ve Tebük istasyon ve karakollar arası asilerin eline geçmişti. Kuzey ile irtibat kopmuş, Tebük tahliye edilmişti. Artık sonun başlangıcı diyebileceğimiz sürece girmiş bulunuyordu Medine Müdafaası.

Filistin Cephesi çökmüş, Şam düşmüş ve o uğursuz 31 Ekim günü gelmişti. Mütareke imzalandığı haberi Medine’ye ulaşmıştı. Fakat Fahreddin Paşa bu haberi sadece iki yakın zabitine duyurdu ve kimseye söylememesini emretti. 3 gün düşündükten sonra haberi geri kalanlara tebliğ etmişti. Haber çok kısa bir sürede yayılmış ve türlü türlü dedikodular başlamıştı. Buna müteakip Sadrazam Ahmed İzzet Paşa telgrafı ulaşmış, Hicaz, Asir ve Yemen’de ki askerlerin teslim olmaları istenmişti. Fakat Fahreddin Paşa bu durumu görmezden gelip savunmaya devam etmek istiyordu.

Gün geçtikçe askere dağıtılan günlük erzak azalmaya devam ediyordu. Bu dönemde Fahreddin Paşa’nın Emir Ibn-üs Suud’a mektup yolladığını Naci Kaşif Kıcıman kitabında yazmakta. Fahreddin Paşa Emir’i birlikte Mekke üzerine yürüyüp asi Şerif Hüseyin’i birlikte yakalama teklifi yapar. Fakat İbn-üs Suud bunun karşılığında toprak talebinde bulununca Fahreddin Paşa hiddetlenir. İkinci mektup yollar fakat Ibn-üs Suud bu mektubu cevapsız bırakır.

6 Kasım Aralık Cuma günü her cuma olduğu gibi asker ve ahali Harem-i Şerif’i doldurmuştu. Fahreddin Paşa ise Resulü Ekrem’in “kabrimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” dediği yerde oturuyor ve herkes Cuma hutbesini dinliyordu. Namazdan sonra Fahreddin Paşa kendisi bir hutbe okur, cümleler boğazına düğümlenir. Okumakta zorlanır ve göz yaşlarını tutamaz. Sesi çocuk gibi titrer.. Ahali ve askerde ağlar. Hutbesinde son sözler şöyledir:

vazifemiz pek mühimdir. Sabır ve sebat edip düşmanlarımızı itaate mecbur edeceğiz. Arazi-I mukaddesede Padişah’ımızın hükümranlık hakkının devam ve bekasını temin için çalışacağız. Hatta bu uğurda icabederse hep beraber öleceğiz. İşte lazım olacak kadar vaziyeti izah ettim. Sizden ve benden sabr-ü sebat ve devam-ı mukavemet, Cenab-ı Hakk’tan hidayet, Peygamberden şefaat!

Teslim olma taraftarları gizliden çalışıyor ve birkaç beyanname yayınlayıp teslim olmayı teşvik ediyordu. Herkesin 2 aydır teslim olduğunu fakat Medine Mudafileri boşu boşuna direnmeye devam ettiğini söylüyordu. Fahreddin Paşa ise, sadece Halife ve Başkumandan olan Padişah İradesi gelirse teslim olabileceğini belirtmişti ve karşı beyanname yayınlayarak askerin moralini yüksek tutmak istiyordu. Düşmana teslim olmaktansa Peygamber Efendimiz’e misafir olmayı tercih ederim diyordu.

Çember daralıyor, Paşa’nın ve ona sadık olanların çevresi sarılıyordu. Nihayet Miralay Necip ve Abdurrahman Bey’ler Fahreddin Paşa’yı ikna etmek için makam odasına giderler ve yalvarırlar. Paşa teslim olmaya yanaşmaz. Bunun üzerine 4 Ocak 1919 cumartesi günü paşalar Medine’den ayrılır. Yayınlanan bir beyanname ile Fahreddin Paşa’nın akli dengesi yerinde olmadığını ve ona itaat edilmemesi gerektiğini açıklarlar.

Teslim şartı Fahreddin Paşa’nın imzası olmadan imzalanmıştı. Anlaşma gereği 9 Ocak 1919’da Fahreddin Paşa Medine’den ayrılması gerekiyordu. Paşa son kez Hazreti Muhammed Mustafa’nın huzuruna gider ve dua eder. Akabinde Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Fatıma kabirlerinde durur ve dua eder. Sonra dinlenmek için eşyasını Harem-i Şerif’e getirtmiş ve yerleşmişti. Kimse ne olduğunu anlamıyordu. Fakat karşı çıkacak cesaret kimsede yoktu.

Şerif Abdullah ve isyancılar Fahreddin Paşa Medine’den ayrılmadığı için şehre giremiyordu. 10 Ocak, sabahın erken saatleri. Fahreddin Paşa odasında, diğer odada yaverleri yatmakta. İlk önce yaverleri yakalanıp elleri bağlandı. Daha sonra Fahreddin Paşa’nın Harem-i Şerif’teki odasına girildi ve Paşa eli kolu bağlanarak odasından dışarı çıkarıldı. Bu esnada Paşa “Allah belanızı versin! Nihayet kumandanınızı elinizle düşmana teslim edeceksiniz. Utanmıyor musunuz? Şu halime bakın!” diyordu. Paşa’yı apar topar Bab-ür Rahme’ye kadar götürdüler. Paşa başını çevirip son kez Hücre-i Resulullah’a baktı ve gözleri yaşardı. Paşa son emrini vermişti. “Götürünüz, Hazreti Peygamberin kızı Hazreti Fatıma’ya emanet ediniz! Medine Müdafiinin kılıcını, tabancasını ancak o koruyabilir“.

Bedevi asiler Medine’ye girdikleri an yağma ve çapulculuk eylemlerine başlamışlardı. Asayişi sağlayacak ne irade ne kudret mevcuttu. Rica üzerine bazı yerlerde Osmanlı erleri nöbet tutmaya devam etmişlerdi. Bazı şahıslar Medine kuşatmasının gereksiz uzamasına sebep olanlarının kanları helal olmasını talep etmişlerdi. Fakat Emir Abdullah buna cevaben:

Harb bitmiştir. Türk – Arap iki kavm-i neciptir, arasına yeniden nifak sokmak istemem. Böyle bir teklifi bir daha işitirsem evvela sizi asarım” demiştir.


Sonuç

Sonuç itibariyle Hicaz elden çıkmış, Osmanlı harbi kaybetmiş ve hızla dağılma sürecine girmişti. Kutsal topraklardan ayrılmış olsak bile şahsıma göre bu bir elveda değildi. Bir gün mutlaka tekrar döneceğiz, bunu İdris Sabih Bey yazmış olduğu şiirin son kısmında ne güzelde dile getirmiş;

“Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz

Can verir Canânı veremez Türkler

Ebedi Hadimü’l-Harameyniniz

Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler”…

Toplu bir Arap İsyanı’ndan söz edemesekte Şerif Hüseyin ve destekçilerin yoğun propagandasından söz edebiliriz. Kimi bedevi ganimet için, kimi bedevi ciddi manada propaganda etkisi altında kaldığı için isyan etmişti. Bir çarpışma sırasında bedeviler Osmanlı askerlerine “Nasrani” (Hristiyan) diye bağırmışlar, buna karşılık olarak Osmanlı askerleri ezanı Muhammedi okumuşlar. Müezzinler kurşun yağmuruna tutulmuş ve bedeviler “kezzab” yani yalancı diye bağırmışlar Osmanlı mevzilerine doğru.

27 Ocak Fahreddin Paşa ve esir edilen Osmanlı askerleri İngilizler tarafından Mısır’a götürülür. Fahreddin Paşa Ağustos 1919’da Malta’ya harb suçlusu olarak nakledilir. Nisan 1921 tarihine kadar Malta’da esir kalmıştır. Ağustos 1921’de nihayet anavatana kavuşmuştur. 22 Kasım 1948 bu yiğit Paşa Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bugün Topkapı Sarayında muhafaza edilen ve sadece bir kısmı sergilenen Kutsal Emanetleri Fahreddin Paşa muhasara başlamadan adeta olacakları bilir gibi İstanbul’a, Payitaht’a yollamıştı. Bu hamleyi yapmamış olsa kim bilir o günlerde Vehhabi zihniyeti bu Kutsal Emanetleri yağma eder veya yok ederdi. Şerif Hüseyin ise isyan karşılığı vaad edilen Birleşik Arap devletini tam manasıyla göremedi. İngilizler bu sefer Ibni Suud ailesini destekleyerek Şerif Hüseyin’i Hicaz’dan kovdu. Şerif Hüseyin önce oğlu Ürdün Kralı Abdullah’ın yanına ve daha sonra Kıbrıs’a sürgün gitti. Bir ara kendini Halife bile ilan eden Şerif Hüseyin ciddiye alınmadı. 1931 senesinde Amman’da vefat etti. Yazımı teslim ol tekliflerine Fahreddin Paşa’nin vermiş olduğu fevkalade cevap ile sonlandırıyorum.

Malumunuz olsun ki, kahraman askerlerim İslam’ın ve Hilafet’in gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son neferine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna, askerce ve Müslümanca and içmiştir. Bu asker Medine’nin enkazı altında ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve Mescidi Saadet minarelerinden ve Yeşil Kubbesinden Osmanlı’nın albayrağı alınmayacaktır.

Rabbim Fahreddin Paşa ve Medine Müdafaası şehidleri ve gazilerinden razı olsun. Aziz şehidlerimizi rahmetle anıyorum.

Kaynakça:

Medine Müdafaası – Naci Kaşif Kıcıman

  1. Dünya Savaşında Osmanlı ordusu – Edward J. Dickinson
Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.