Huriye Tevfik Mücahid’in İbn Haldun yorumunun özeti
Huriye Tevfik Mücahid, “Fârâbî’den Abduh’a Siyasi Düşünce” başlıklı kitabında İbn Haldun’un görüşlerini şöyle izah eder: İbn Haldun’un devletin kökeniyle ilgili görüşleri Platon’un, Fârâbî’nin ve Maverdî’nin görüşleriyle benzeşmektedir. Ancak İbn Haldun, düşüncelerini daha öncekilerin varmadığı sonuçlara vardığını iddia eder. Görüşleri yeni değilse de iktidar olgusunu çözümleme biçiminin yeni olduğu söylenebilir.
Devletin ve Kentin Kökeni, Umran:
İbn Haldun’a göre insanların toplu halde yaşama hali zoruludur. Bu toplanma hali dünyanın bayındırlığı (umran) anlamına gelir. Toplanmayı bir zaruret olarak gerektiren sebep gıda teminidir. İnsanlar tek başına gıda ihtiyaçlarını karşılamada yetersizdir. Gıdayı temin ederken de öğütmeye, hamur karmaya, pişirmeye mecbur olur. Diğer taraftan gıdayı temin ederken âletlere ve meslek adamlarına (demirci, marangoz, çömlekçi) ihtiyaç duyar. Yardımlaşma, insanın ihtiyaçlarını karşılamak, yırtıcı hayvan gibi dış düşmandan korunmak, tabiatın tehlikesine direnmek için zaruridir. Medenî topluluk halinde yaşamak insan türünün varlığı ve bekâsı için zorunludur. Umran a) bedevî umran, b) hâdârî umran olmak üzere iki çeşittir ve şöyle tanımlanır:
“Umran, tabiatlarında geçim konusunda yardımlaşma bulunan insanların obalarıyla birlikte olmak ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere, bir bölgede veya yerleşim yerinde yerleşme ve konaklamasıdır. Umranın bedevî olanı kırlarda, dağlarda, ıssız çöllerde ve kumların çevresinde konaklanılan yerlerde olur. Umranın hâdârî olanı ise büyük şehirlerde, kasabalarda, köylerde olur.”
İnsanî topluluk (umran) durumu zaruret olduğu gibi, bu topluluğun işinin düzenleneceği siyaset de zorunludur. Yani insanlığın zorunlu toplanması için bir başkan veya sultan zorunludur. Bunun nedeni, insan tabiatının hayvanlık, düşmanlık ve zulümle belirlenmişliğidir. Buna bağlı olarak topluluğun içinden biri, otorite ve ezici güçle topluluğa egemen olacaktır. Çünkü yönetici iktidar, otorite, tasallut edici güç ondadır. İktidarın (=mülk) anlamı budur.
Umran olgusunun üç özelliği vardır:
Tabiîdir: İnsan toplumu tabiîdir; insan tabiatı gereği sosyaldir, tek başına yaşayamaz.
Organiktir: İnsan toplumu belli bir biçimde gelişmeye mecburdur. Toplumu oluşturucu hücrelerde sabit gelişme durumu bir yasadır.
Fonksiyoneldir: Bireyler iyi yaptıkları ve ustalık kazandıkları belli bir işte uzmanlaşırlar.
İnsan toplumunun umran halindeki varlığı, onun belli merhalelerden geçmesini zarurî kılar.
İnsan Toplumunun Merhaleleri:
İbn Haldun’a göre insan toplumunun üç devresi vardır: 1) Bedevîlik devresi (Hâletu’l Bedâvet): İnsanlığın ilk devresi budur. Bütün toplumlar bu devreden geçmek suretiyle ilerler. 2) Saltanat devresi (Hâletu’l Mülk): Asabiyete dayanır. Bu devrede refah ve durumların gelişmesi süreci görülür. 3) Medeniyet devresi (Hâletu’l Hâdârat): Umranın gayesi hâdârîleşmektir. Bolluk ve nimetlerde çeşitlenme bu devrede ortaya çıkar. Bu devirde sanatlar gelişir.
Çevre (İklim) Teorisi:
İbn Haldun coğrafi faktörlerin siyasete etkili olduğunu Montesquieu’dan önce ileri sürerek çağını geçmiştir. Coğrafî-tabiî faktörlerin etkisini incelerken çevredeki (iklimdeki) ılımlılığın halklara etkili olduğunu açıklamıştır. İbn Haldun’a göre medeniyetin gelişimi ılımlı iklime bağlıdır. Ilımlı olmayan sıcak ve soğuk iklimler medeniyet ve kültürden uzak olur. Ilıman iklimde oturan halklar yaratılış ve ahlâklarında itidallikle belirginleşir. Araplar, Farslar, Romalılar ılıman iklimde yaşayan halklar olarak kültür ve medeniyetin yaratıcılarıdır. Soğuk ve sıcak iklim bölgelerinde yaşayanlar ileriliğe ulaşamamış ve medeniyete katkıda bulunamamıştır. [İbn Haldun’un bu teorisi Huriye Tevfik tarafından aşağıda görüleceği üzere eleştirilmiştir. Gerçekten de İnka uygarlığı Ekvator çizgisinin altındadır. Bu uygarlığın yayıldığı bölge günümüzdeki Kolombiya, Arjantin ve Şili, Ekvador, Peru ve Bolivya’nın topraklarının tamamını kuşatmaktadır.] İbn Haldun genel zevkin, anlayışın ve akletmenin çevreden etkilendiğini, beslenme düzeninin halkların fizyolojik ve psikolojik yapısını belirlediğini ve tüm bunların siyasi sonuçlara neden olduğunu ifade etmektedir. İbn Haldun çevreyi ele alırken onun bedevî fıtratına etkisini abartmıştır. Bedevîlerin umran ve medeniyetin aslı olduğunu vurgular. [İnsanlığın zorunlu, hâcî, kemâlî ihtiyaçları olduğunu vurgular] Bedevîler zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakla yetinen kesimdir. Hâdârîler ise, durumlarında ve alışkanlıklarında hâcî (bolluk) ve kemâlî (lüks ve estetik) olanı arayanlardır. Böylelikle bedeviliğin hâdârîliğin aslı ve öncesi olduğunu vurgular. Ona göre bedevîlik iyiliğe hâdârîlerden daha yakındır. Çünkü medeniyet onları kirletmemiştir. Bedâvet durumu iyilik alışkanlıklarını ve meziyetleri hazırlamakta ve insanlığı fıtrat üzere tutmaktadır. Oysa medeniyet kötülüğe varıştır ve umranın sonudur. Bedevîler hâdârîlerden daha cesurdur. Onların yöneticileri şeyhler (yaşlılar) iken, hâdârîlerin yöneticileri sultandır. Bedevîler asabiyete dayanırken, hâdârîler orduya dayanır.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ NİSAN 2022 SAYISINDA