tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Kanunî’nin son seferi; Szigetvar

A+
A-

“…benim yüreğim bu kal’a yakmıştır, dilerim Hakk’dan ateşlere yana”

Zorlu Szigetvar kuşatmasında Sultan Süleyman’ın sözleri.

 

Kanunî Sultan Süleyman 1566 senesine gelindiğinde 71 yaşındaydı. 46 senedir Osmanlı tahtında bulunuyordu. Hayatına birçok zafer ve fetih sığdıran padişah başarısız 1565 Malta kuşatması sebebiyle üzüntülüydü. Malta kuşatmasında ayrıca Turgud Reis şehid olmuş ve Osmanlı ağır kayıplar vermişti. Sakız adasının Piyale Paşa tarafından fethi bir nebze sevince sebep olmuştu.

Sevgili eşi Hürrem Sultan’ın 1558’deki vefatı, oğlu şehzade Bayezid’in isyan sonucu idam edilmesi koca sultanı fazlasıyla yıpratmıştı. Birde artan ağrılar ve hastalıkların etkisiyle uzun süredir seferlere çıkamaz olmuştu.

1562’de Habsburglar’la imzalanan anlaşmaya rağmen sınır hattında karışıklıkların ardı arkası kesilmiyordu. Kral Ferdinand ölmüş ve yerine oğlu II. Maksimilyen geçmişti. Yeni kral ödenmesi gereken haracı geciktiriyordu. Barış için yoğun elçi trafiği vardı fakat Haziran 1565’de Veziriâzam Semiz Ali Paşa vefat etmiş ve yerine Sokollu Mehmed Paşa geçmişti. Sokollu pekte barıştan yana değildi ve şartların yerine getirilmesi konusunda taviz vermiyordu. Osmanlı’nın istekleri anlaşma gereği yerine getirilmesi gerekiyordu.

Sultan Süleyman’ın rahatsızlığı sebebiyle ordunun başında sefere çıkması zor görünüyordu. Bazı vezirler zaten padişahın sefere çıkmasına sıcak bakmıyorlardı. Buna rağmen Sultan Süleyman sefere çıkma niyetindeyd. Sultanın zihninde hiç şüphesiz birçok soru işaretleri mevcuttu fakat çok sevdiği ve değer verdiği Şeyhi Nureddinzâde’nin görmüş olduğu rüya her şeyi değiştirecekti. Manevî alemde Peygamber Efendimiz’i gören Şeyh Nureddinzâde “Süleyman’a bizden haber irsal et, küffara karşı cihad farzını niçin terketti, benim şefaatimden yardım ve rızamı murad ederse askeri-i İslamı gazaya sevketsin, kılıcıyla hilafetinin hakkını icra etsin, puta tapan inatçılara macerayı ihtar etmekten geri durmasın” dediğini aktarır. Anlatılanlar karşısında gözyaşları içinde kalan Sultan Süleyman şükreder ve bizzat ordunun başında sefere çıkmaya karar verir. Herkes şaşkınlık içindeydi çünkü padişah uzun bir sefere çıkacak durumda değildi. Atın üzerinde bile zor duruyordu fakat buna rağmen Sultan Süleyman kararını değiştirmedi.

Böylece Sultan Süleyman bizzat sefere çıkarak meydana gelen sorunları çözüme ulaştıracak ve Malta mağlubiyetinin izlerini silecekti. Burada elbette tebasına ve düşmanlarına hâlâ eskisi gibi güçlü olduğunu gösterme niyetide vardı.

İstanbul’dan hareket

Padişah hareket etmeden evvel ikinci Vezir Pertev Paşa’yı serdar sıfatıyla fetihler için Erdel’e yolladı. Sultan Süleyman 5 Nisan Cuma günü (1566) halkın yoğun katılımıyla evvelâ Eyüb Sultanı ziyaret etti. Burada hacet namazı kıldı, Kur’an tilavetleri oldu ve fakirlere bolca sadaka dağıtıldı. Daha sonra ecdadının camii ve türbelerini ziyaret etti. Bu esnada rahatsızlık geçirdi ve mecburen tekrar saraya götürüldü. Bir süre dinlenen ve tedavi gören Sultan Süleyman nihayet 29 Nisan’da at üzerinde İstanbul’dan hareket etti. Coşkulu halk padişahı uğurlamak için sokaklara akın etmişti. Dönem tarihçileri Sultan Süleyman’ı beyaz kıyafetiyle ve beyaz sakalı ile adeta nurdan bir minareye benzetirler.

Bir rivayete göre padişah Edirnekapı’dan geçerken yaşlı bir zat padişaha “Padişahım biz sizden razı idik, Hak Teâlâ da senden razı ola” demiş ve padişah hüzünlenerek bu seferin aslında son seferi olduğunu anlamıştı.

Padişaha ayrıca Veziriâzam Sokollu Mehmed Paşa, üçüncü Vezir Ferhad Paşa, dördüncü Vezir Semiz Ahmed Paşa, beşinci Vezir Kızılahmedli Mustafa Paşa ve Yeniçeri ağası Ali Ağa ile birçok devlet erkanı eşlik ediyordu.

Padişah şehir ve kasabalardan geçerken at üzerinde devam ediyor, diğer zamanlarda ise araba ile yoluna devam ediyordu. 12 Mayıs’ta Edirne’ye ulaşıldı ve birkaç gün burada kalındı. Filibe, Sofya, Niş güzergâhı takip edilerek Belgrad’a doğru yola çıkıldı. Yolda oğlu Sultan Selim’in oğlu Murad’ın oğlu olduğu müjdesi verildi. Sultan Süleyman “Atalarımızda Murad oğlu Mehmed ola gelmiştir. Nâm-ı şerifi (ismi) Mehmed olsun” diyerek torununun oğluna Mehmed ismini verdi.

19 Haziran’da büyük zorluklarla Belgrad’a vasıl olundu. Orduya hâlâ katılımlar oluyordu ve Macar prensi II. János adamları ile Sultan Süleyman’ın elini öpüp bağlılıklarını bildirdiler. Sultan Süleyman János’u “aziz oğlum gelişin kutlu olsun” sözleriyle karşıladı. Daha sonra Divân toplandı ve hararetli tartışmalar yaşandı. Seferin hedefi daha evvel Eğri olarak belirlenmişti fakat istişare sonucu Szigetvar üzerine gidilmesi kararlaştırıldı. Rumeli Beylerbeyi askerleri 4 Ağustos’ta Szigetvar’a ulaştı. Sultan Süleyman 8 Ağustos at üzerinde Szigetvar’a vasıl oldu ve kurulan otağa yerleşti.

Kale kuşatması

Szigetvar, Zrínyi Miklós önderliğinde Macar, Hırvat ve Alman askerleri tarafından müdafaa ediliyordu. Szigetvar son derece müstahkem bir kale, eski ve yeni şehir olmak üzere üç kısımdan oluşuyordu. Ayrıca çevresinde su ile dolu hendekler ve nehir. Buraya Ali Pörtük kumandasında Tuna ince donanması yerleşmişti. Derhal top bataryaları yerleştirildi ve 10 Ağustos’ta (1566) top atışları başladı.

Eski Szigetvar fazla zorluk çekilmeden ele geçirildi ve bunu kısa sürede yeni şehir takip etti. Şehrin yüksek yerlerine Osmanlı topları yerleştirdi ve kale yoğun bombardımana tutuldu. Miklós kaleyi sonuna kadar savunmakta kararlıydı ve kuşatma uzuyordu. Sokollu Mehmed Paşa sık sık siperlere girerek askerleri cesaretlendiriyordu. Bir seferinde yakınına top güllesi düşmüş ve birçok asker şehid olmuştu. Yapılan hücumlarda 3000 binden fazla Osmanlı askeri şehid olmuş fakat kale hâlâ direnmeye devam ediyordu. İcra edilen hücumlarda donanma reisi Ali Pörtük’te şehid olmuştu. Bir türlü netice alınamıyor ve padişahın ağrıları gittikçe artıyordu. Nitekim Sultan Süleyman, çektiği ızdırabı “…benim yüreğim bu kal’a yakmıştır, dilerim Hakk’dan ateşlere yana” sözleriyle ifade etmişti.

Art arda surlar altında patlatılan lağımlar kalede gedikler açmış ve nihayet hücumlar netice vermiş ve dış kale aşılmıştı. Düşman iç kaleye çekilmek zorunda kaldı. Osmanlılar iç kaleyi yanacak malzeme ile kapladıktan sonra etraf ateşe verildi. Çepeçevre ateş içinde kalan Miklós ve askerleri son bir huruc harekatı yaptılar. Osmanlılar bu saldırıyı kısa sürede etkisiz hale getirdiler. Miklós yaralı ele geçirildi ve daha sonra boynu vuruldu.

Sokollu Mehmed Paşa kalenin düştüğü müjdeyi vermek isterken gelen bir haberle adeta yıkıldı. Batılıların Muhteşem diye isimlendirdikleri Sultan Süleyman Han 6/7 Eylül gecesi Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Kalenin düştüğü haberini alamadan otağında son nefesini vermişti. Orduda düzenin bozulmaması için haber askerden saklandı. Sultan Süleyman’ın iç organları çıkarıldı ve naaşı misk ve amber sürülerek geçici olarak otağın içindeki tahtın altına gömüldü.

Sokollu Mehmed Paşa ivedilikle durumu idare ediyor ve ulak ile Şehzade Selim’e vaziyeti anlatan bir mektup yollamıştı. Şehzade Selim hazırlıklarını tamamladıktan sonra derhal yola çıktı. Geçtiği yerlerde tellâllar “Devir Sultan Selim Han’ındır” diyerek yeni sultanı ilan ediyorlardı. Sokollu Mehmed Paşa durumu 20 Ekim’e kadar saklamayı başardı ve artık ordu geri dönüş için yola çıkmıştı. Padişahın naaşı gizlice arabaya yerleştirildi. Sokollu’nun emriyle hafızlar Kur’an okumaya başladılar ve artık padişahın vefat ettiği anlaşıldı. Haber dalga dalga dağıldı ve koskoca ordu bir anda durdu. Haberi alan askerler “Hay Sultan Süleyman Han” diyerek ağlayarak feryad ediyorlardı. Vaziyeti gören Sokollu Mehmed Paşa orduya şöyle seslendi “… Kardeşler, yoldaşlar niçin yürümezsiniz. Bunca yıllık İslâm padişahını Kur’an ile uğurlayalım. Gaza ile Macaristan’ı İslâm ülkesi yaptı. Hepimizi ihsanlarıyla besledi. Karşılığı bu mudur ki cesedini başımız üstünde götürmeyelim. Oğlu Sultan Selim Han padişahımız 17 gündür Belgrad’da sizleri bekler. Hafızlar durmayın, derdimize derman Kuran’dır. Dinimiz ve imanımız Kuran’dır. İman ile Kur’an ile yürüyelim“.

Kanunî Sultan Süleyman’ın cenaze namazı üç defa kılınmıştır. İlki vefat ettiği vakit, ikincisi Şehzade Selim’in naaşı Belgrad’da karşılamasıyla, sonuncusu ise İstanbul’da Ebussuud Efendi’nin kıldırdığı ve mahşeri kalabalığın katılımıyla kılınan namazdır. Osmanlı halkı padişahı adeta bağrına basmıştı, çünkü o hem Gâzi hem Şehid padişahtı.. naaşı yaptırdığı camiinin yanına defnedildi. İç organları ise Szigetvar yakınında gömüldü ve günümüzde türbe olarak ziyaretçileri ağırlamaktadır.

Sonuç

Sultan Süleyman fethi göremeden fâni dünyadan göçmüştü. Szigetvar seferine çıkmaya niyet etmişti fakat bu sefer onun bu dünyadaki son seferiydi. Gerçek sefer dar-ı bekaya idi. Koca Sultan’ın zihninde neler geçtiğini tam olarak bilemiyoruz fakat rivayetler kendisininde son seferine çıktığını bildiğini göstermektedir. Sefer sırasında yakın dostu olan Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile mektuplaştığını biliyoruz. Bu mektuplarda Ebussuud Efendi’ye “Halde haldaşım, tarik-i hakda yoldaşım, ahiret karındaşım Mevlânâ Ebussuud” diye hitap etmiş ve helallik istemişti.

Oğlu Selim’e ayrıca Cidde’ye su getirilmesini vasiyet etmiş ve ona nasihatlerde bulunmuştu. Bütün bunlar kendisinin son sefere çıktığının farkında olduğunu göstermektedir.

Sultan Süleyman’ın dönemi çoğu tarihçilere göre Osmanlı’nın “Altın Çağı” olarak kabul edilir. Onun döneminde Osmanlı üç kıtada, karada ve denizde aynı anda birçok sefer yapabilen bir dünya devletine dönüşmüştü. Zaten dönemin haritasına bakıldığı zaman Osmanlı’nın dünyada ciddi manada tek rakibi İspanya İmparatorluğu olduğu açıkça görülmektedir. Günümüzün büyük devletleri Amerika, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın ise esamesi okunmuyordu. Sultan Süleyman’ın döneminde Osmanlı Kuzey Afrika’dan Habeşistan’a, Kuzeyde Rusya ve Polonya içlerine, Doğuda Hindistan ve Açe’ye kadar uzanan geniş coğrafyada etkisini göstermişti. Dünyanın dört bir yanında Cuma hutbelerinde ismi okunuyordu.

Sultan Süleyman Avrupa’da dahi çok saygıyla anılıyor ve kendisinden “Magnificent” yani muhteşem, ve “Grand Turc” Büyük Türk olarak bahsediliyordu.

Son sözü Ebussuud Efendi’nin Sultan Süleyman’a yazdığı mersiye ile söyleyeyim

Yoksa bu zamanın Süleymanı’nın ölüm haberi miydi, her emredilen hususta emirleri geçerli olan kişinin, heybeti bütün dünyayı dolduran, her zalim ve başkaldıranın köle olduğu bir kişinin mi ölümüydü? O dünya saltanatının medârı ve merkeziydi, Allah’ın halifesi olarak her yerde tanınıyordu. Ey gözlerim artık durma ağla ve ebediyen gözyaşlarından ve uykusuzluktan ayrılma“…

Kaynakça:

– Kanunî Sultan Süleyman ve zamanı / Feridun Emecen

– Sorularla Osmanlı / Erhan Afyoncu

Osmanlı Ansiklopedisi / IZ Yayıncılık 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.