tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Muhammed Işık

Gerçek Tarih Derneği Yönetim Kurulu Başkanı.

“Lelo’m” Türküsüyle Neşet Ertaş’ı Anlamaya Çalışmak

16.07.2024
A+
A-

Neşet Ertaş, Türk Halk Müziği’nin en büyük isimlerinden biri olarak, yaşadığı duyguları ve hayat tecrübelerini eserlerine büyük bir ustalıkla yansıtan bir sanatçıdır. “Lelo’m” türküsü de, onun iç dünyasını ve yaşadığı derin aşk acısını gözler önüne seren etkileyici bir eserdir. Hata Benim albümünde yer alan bu türkünün sözleri üzerinden ilerleyerek, hem Ertaş’ın şiirsel dilini hem de duygusal derinliğini inceleyerek onun hayat eksenini değiştiren eşi Leyla için yazdığı  bu türküyü yorumlamaya çalışacağım.

Ta küçükten bir aşk düştü özüme
Ağladı gözlerim, güle mi bildim?
Felek zehir kattı tatlı aşıma
Uzatıp elimi ala mı bildim?

Neşet Ertaş’ın “Lelo’m” türküsü, onun aşk ve acı dolu hikâyesini anlatan dokunaklı dizelerle başlıyor. İlk dizede “Ta küçükten bir aşk düştü özüme” ifadesi, Ertaş’ın henüz çocukken kalbine bir aşkın yerleştiğini anlatıyor. Bilinenin aksine Ulus’ta işlettiği bağlama dükkânının önünden sürekli geçen iki kızdan biri olan Leyla’yı ailesinden isteyip evleniyor Neşet Ertaş. Burada “küçükten” ifadesiyle, aşkın hayatının çok erken dönemlerinde başladığını belirtiyor. Elbette ki Neşet Ertaş’ın çocukluğunda da âşık olduğu başkaca kızlar da olmuştur. İlk kez işi resmiyete dökmeyi başarabildiği kız olan Leyla, Neşet Ertaş’ın neredeyse tüm hayatını etkileyen en belirgin kişilerden biridir. Bu erken yaşta başlayan aşk, henüz toy ve saf bir duyguyu yansıtmaktadır. Neşet Ertaş bu evliliği çok uzun süre yürütememiştir.  Yıllar sonra “Hata Benim” albümünü de bu sebeple yapmıştır.

“Ağladı gözlerim, güle mi bildim?” sorusu, bu aşkın beraberinde getirdiği hüznü ve gözyaşlarını ifade ediyor. Gözlerinin ağlaması, yaşadığı derin duygusal yaraları ve hayatındaki mutsuzluğu simgeliyor. Aynı zamanda, bu dizeler, yaşadığı acılardan dolayı ne kadar gülümsemeye çalışsa da bunu başaramadığını gösteriyor.

“Felek zehir kattı tatlı aşıma” dizesi, kaderin oyunlarına ve talihin cilvelerine işaret ederken burada “felek”, kişinin hayatındaki olayları ve bu olayların getirdiği zorlukları temsil ediyor. Neşet Ertaş, âşık olduğu kişinin tatlılığını ve aşkın güzel yanlarını vurgularken, aynı zamanda kaderin bu güzelliğe zehir kattığını, yani aşkın saflığının ve mutluluğunun zorluklarla gölgelendiğini belirtiyor. Feleğin zehri, aşkın masumiyetini bozan ve onu acı dolu bir deneyime dönüştüren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Boşanma sonrası Neşet Ertaş çocuklarıyla ilgilenmeye devam ediyor. Hastalığı sonrasında onları Almanya’da yanına alıyor. Aradan geçen yıllar sonrasında olgunlaştığını ifade eden Neşet Ertaş, “Cahildim dünyanın rengine kandım” dediği gibi, gerektiğinde cahilliğini dile getirmekten çekinmemiştir.

“Uzatıp elimi ala mı bildim?” sorusu, sanatçının sevdiğine ulaşma çabasının nafile olduğunu ve sevdiği kişiyi elde edemediğini ifade ediyor. Burada “elini uzatmak” fiili, sevdiğine yaklaşma ve onunla olma arzusunu temsil ederken, “alamamak” fiili, bu arzusunun gerçekleşmediğini ve hayal kırıklığını yansıtıyor. Bu dize, aşkın bir türlü karşılık bulamayan, ulaşılmaz ve imkânsız yanını vurguluyor. Eşi Leyla ile ayrıldıktan sonra bir daha evlenmeyen Neşet Ertaş’ta yıllar geçtikçe iki pişmanlık olduğunu söyleyebiliriz. İlki Leyla ile evliliği, sonrasında boşanması. Bu iki pişmanlığın altında yatan sebepler ve sonuçlar onun birçok eserine kapı aralamıştır.

Türküdeki bu başlangıç bölümü, aşkın ilk kıvılcımlarını, saflığını ve aynı zamanda kaderin bu saf aşkı nasıl zora soktuğunu çarpıcı bir şekilde betimlerken Neşet Ertaş’ın kullandığı dil, hem sade hem de derin anlamlar barındırıyor; aşkın evrensel temalarını ve bireysel deneyimlerini bir araya getiriyor. Bu sayede, dinleyici hem kendi duygularını hem de Ertaş’ın duygularını ortak bir zeminde hissedebilir.

Düştü şu gönlüme tatlı bir acı
O oldu dünyada derdim’ ilacı
O değişik hancı, ben garip yolcu
Eğlenip bir yerde kala mı bildim?

Bu dizelerde, Neşet Ertaş, aşkın iki yönlü doğasını keşfetmemize olanak tanıyor: hem acı verici hem de tatlı bir duygu. “Düştü şu gönlüme tatlı bir acı” ifadesi, aşkın, kalbinde hem tatlı hem de acı bir iz bıraktığını anlatıyor. Bu çelişkili gibi görülen ifade, aşkın insana nasıl hem mutluluk hem de hüzün getirdiğini gösterirken bahsettiğimiz gibi yaşadığı pişmanlıklara da atıfta bulunuyor. Aşk, bir yandan insanı yükselten ve ona heyecan veren bir duygu iken, diğer yandan ayrılık ve karşılık bulunmadığı durumunda derin bir acı kaynağı olabiliyor.

“O oldu dünyada derdim’ ilacı” dizesi ile eşi Leyla’nın onun tüm dertlerine derman olduğunu belirtiyor. Burada Neşet Ertaş, aşkın iyileştirici gücüne de vurgu yapıyor. Leyla, onun için dünyadaki tüm acıların, sıkıntıların üstesinden gelmenin bir yolu, bir ilacı haline gelmiştir. Bu ifade, aşkın ruhsal anlamda nasıl bir teselli kaynağı olabileceğini gösteriyor. Aşk, bazen insanın içindeki boşluğu dolduran, ona anlam ve yaşam enerjisi katan bir güç olabiliyor.

“O değişik hancı, ben garip yolcu” ifadesi, aşkın geçici doğasını ve ayrılığı simgeliyor. Leyla’yı bir “hancı” olarak tasvir ederken, kendisini “garip bir yolcu” olarak betimliyor. Leyla’nın, Neşet Ertaş’tan boşandıktan sonra evlenmemiş olduğunu da hatırlatalım. Neşet Ertaş, Leyla’yı görmüş, sevmiş, evlenmiş, çocuk sahibi olmuş ve sonrada onu boşamıştır. Bu benzetme ile de Leyla’yı hayat yolculuğunda karşılaşılan bir durak, bir sığınak olarak anlatıyor. Hancı, yolculara geçici bir süre için konaklama imkânı sunar; bu durum, aşkın da bazen hayatımızda kısa bir süre için var olup, sonrasında bizi terk edebileceğini ifade ediyor. Neşet Ertaş, bu benzetme ile sevdiği kişinin ona kısa süreli bir mutluluk ve huzur verdiğini, fakat bu mutluluğun kalıcı olmadığını dile getiriyor. Boşanma sonrası her ikisi de çok mutlu bir hayat yaşadı diyemiyoruz.

“Eğlenip bir yerde kala mı bildim?” sorusu, sanatçının bu geçici mutluluğun tadını çıkaramadan yoluna devam etmek zorunda kaldığını ifade ediyor. Bu ifadeyle Neşet Ertaş hayatın ve aşkın geçiciliğini, durup mutlu olma imkânından mahrum olduğunu, sürekli bir arayış ve yolculuk halinde olduğunu anlatıyor. Neşet Ertaş, burada hem kişisel deneyimini hem de evrensel bir gerçeği dile getiriyor: İnsanlar hayatlarında sık sık durup mutlu olma fırsatını kaçırıyor ve sürekli bir arayış içinde yaşamaya devam ediyor. Elde ettiği değerin kıymetini bilemiyor ve sonrasında bunun büyük bir pişmanlığını yaşıyor. Neşet Ertaş eğer Leyla ile evliliğini bitirmese bugün bu kadar bilinen bir isim olur muydu? Belki sazını duvara asacak, sanatını bırakıp başka işlere yönelmek zorunda kalacaktı. O içinde biriken duyguların köreleceğini, geçim sıkıntısı içinde yok olup gideceğini keşfetmiş olabilir ve bu sebeple zor bir karar alarak boşanmayı göze alıp, derin pişmanlıklar da yaşayacağı ve dev eserler üreteceği bir hayatı seçmiş oluyor.

Neşet Ertaş bu dizeler vesilesiyle aşkın karmaşık doğasını nasıl algıladığını ve yaşadığını derinlemesine anlamamıza yardımcı oluyor. Aşk, hem tatlı hem acı bir duygu olarak, kişinin hayatında derin izler bırakıyor. Aynı zamanda, aşkın iyileştirici gücü, insana güç ve teselli verirken, geçici doğası da bir yandan hayatın ve mutluluğun geçiciliğini hatırlatıyor.

Kaldı yüreğimde bu aşkın derdi
Garibim, güldüğüm’ acep kim gördü
Sarhoştum sevdiğim içkim zehirdi
Gerçek sen olduğunu bile mi bildim?

Neşet Ertaş, aşkın getirdiği karmaşık duyguları ve yaşadığı ruhsal çatışmayı dile getirmeye devam ediyor. “Kaldı yüreğimde bu aşkın derdi” ifadesi, aşkın verdiği acının kalbinde derin bir iz bıraktığını anlatıyor. Bu dize, aşkın geçici bir hevesten ziyade, kalıcı ve derin bir yara olduğunu gösteriyor. Ertaş, burada aşkın kalbindeki etkisini ve onu nasıl sürekli bir acı kaynağı haline getirdiğini vurguluyor.

“Garibim, güldüğüm’ acep kim gördü” dizesi, sanatçının yaşadığı yalnızlığı ve mutsuzluğu ifade ediyor. “Garibim” kelimesi, yalnızlık ve kimsesizlik duygusunu yansıttığı gibi aynı zamanda mahlasıdır. Bu ifade, sanatçının iç dünyasında hissettiği derin yalnızlığı ve çevresindekiler tarafından anlaşılmadığını anlatıyor. “Güldüğüm’ acep kim gördü” sorusu, onun nadiren güldüğünü ve bu gülümsemelerin bile fark edilmediğini belirtiyor. Bu dize, onun mutlu anlarının ne kadar nadir ve kısa ömürlü olduğunu ve bu anların bile etrafındaki insanlar tarafından fark edilmediğini gösteriyor.

“Sarhoştum sevdiğim içkim zehirdi” dizesi, aşkın getirdiği sarhoşluk ve bu sarhoşluğun verdiği zehri anlatıyor. Burada sarhoşluk, aşkın yoğunluğu ve büyüsü ile kendinden geçme halini simgeliyor. Ancak, bu sarhoşluk beraberinde zehir getiriyor. “İçkim zehirdi” ifadesi, aşkın tatlı sarhoşluğunun aslında zehirli bir yanı olduğunu ve bu zehrin ona acı verdiğini anlatıyor. Bu dize, aşkın hem büyüleyici hem de yıkıcı doğasını çarpıcı bir şekilde betimliyor. Aşk, bir yandan insanı kendinden geçirecek kadar etkileyici olabilirken, diğer yandan bu büyüleyici etkisinin altında yatan acı ve zehirli duyguları da barındırıyor. Neşet Ertaş, yaşadığı her iki büyük pişmanlığında da sarhoş olduğunu söylüyor olabilir mi? Bu sarhoşluğu iç dünyasında yaşadığı yoğun duygularıdır. Şıpsevdi bir âşıktır elbette lakin bu sefer evlenmeyi ve boşanmayı göze almasını “Sarhoştum sevdiğim içkim zehirdi” diyerek mi aktarmak istiyor? Bir dinleyici olarak ben öyle anlıyorum. Zaten sonrasındaki sözler de biraz beni doğruluyor gibi sanki.

“Gerçek sen olduğunu bile mi bildim?” sorusu ile Neşet Ertaş, sevdiği kişinin gerçek kimliğini ve aşkın gerçek doğasını fark edemediğini ifade ediyor. Bu dize, aşkın getirdiği sarhoşluk ve yoğun duygular nedeniyle, sevdiği kişinin aslında kim olduğunu ve bu ilişkinin gerçek doğasını anlayamadığını gösteriyor. Bu ifade, aşkın yanılsamalarla dolu bir deneyim olabileceğini ve bu yanılsamalar nedeniyle gerçekleri görememenin getirdiği hayal kırıklığını yansıtıyor. Öyle anlaşılıyor ki Neşet Ertaş evlenerek bu şıpsevdi ruh halinden arınabileceğini düşünüyor lakin evlense de derdine derman bulamıyor. Bağlaması ile arasındaki aşk bağı belli ki Leyla’sına olan aşkını çabucak törpülüyor. O ruhundaki fırtınaların Leyla ile dinmediğini görünce bağlamasının dermanına koşuyor. Bu da bir çare olmuyor tabi “Derdimin dermanı yar imiş meğer” demek zorunda kalıyor.

Türkünün başlangıcından itibaren, Neşet Ertaş’ın aşkı ne kadar derin yaşadığı ve bu duygunun onun hayatında ne kadar büyük bir yer kapladığı görülüyor. Çocukluk döneminde başlayan ve ömrü boyunca süren bu aşk, Ertaş’ın yüreğinde silinmez izler bırakmıştır. Aşkın tatlı ve acı yanları, onun kalbinde bir yara olarak kalıyor ve bu yara zamanla derinleşiyor. Ertaş, aşkın hem büyüleyici hem de acı verici doğasını samimi ve içten bir şekilde dile getiriyor.

Ertaş’ın sözlerinde aşk, sadece bir acı kaynağı değil, aynı zamanda bir teselli, bir ilaç olarak da karşımıza çıkıyor. Sevdiği kişi, onun dertlerine derman oluyor ve aşkın verdiği acı, aynı zamanda onun için bir yaşam enerjisi haline geliyor. Bu paradoksal durum, aşkın karmaşıklığını ve insan ruhu üzerindeki etkisini derinlemesine anlatıyor. Aşk, bazen insanın en büyük acısı olurken, bazen de en büyük tesellisi ve gücü olabiliyor.

Neşet Ertaş “Lelo’m” türküsüyle, aşkın geçici doğası ve bu geçiciliğin getirdiği hüznü de işliyor. Sevdiği kişiyle yaşadığı kısa süreli mutluluklar, Ertaş’ın hayatında kalıcı bir hüzne dönüşüyor. Bu geçici mutluluklar, hayatın ve aşkın doğasının bir yansımasıdır. İnsanlar hayatlarında anlık mutluluklar yaşarlar, ancak bu mutluluklar genellikle kısa ömürlüdür ve ardından derin bir hüzün bırakır.

Neşet Ertaş, aşkın yanılsamalarla dolu bir deneyim olduğunu ve bu yanılsamaların gerçeği görmeyi engellediğini ifade ederken aşkın getirdiği sarhoşluk, sevdiği kişinin gerçek kimliğini ve ilişkinin gerçek doğasını görememesine neden olduğunu da çok iyi anlatıyor. Adeta bir eserle hayat dersi veriyor.

“Lelo’m” türküsü, aşkın evrenselliğini ve zamansızlığını da yansıtıyor. Neşet Ertaş’ın yaşadığı aşk, sadece onun kişisel deneyimi değil, aynı zamanda insanlığın ortak bir deneyimidir. Aşk, her zaman ve her yerde aynı yoğunlukta yaşanan, insanların ruhunda derin izler bırakan bir duygudur. Ertaş’ın anlattığı dramatik aşk hikâyesi, dinleyiciyi kendi duygusal yolculuğuna götürüyor ve onları kendi aşk deneyimleri ile bağ kurmaya davet ediyor.

Neşet Ertaş, Türk Halk Müziği’nin en büyük ustalarından biri olarak, eserlerinde derin bir gerçeklik ve duygusal bir yoğunluk barındırıyor. Onun eserlerini anlamak ve incelemek isteyen araştırmacılar, sadece müziğini değil, aynı zamanda hayatını da doğru bir şekilde bilmek ve kavramak zorundadırlar. Ertaş’ın hayatı, eserlerinin anlaşılması ve yorumlanması için bir anahtar niteliğindedir.

Neşet Ertaş’ın eserlerinde gerçeklik, hayatın içinden kesitler ve yaşanmışlıklar üzerine kurulu bir temadır. Onun müziği, halkın yaşamına, duygularına ve zorluklarına ayna tutar. Ertaş, eserlerinde aşk, acı, ayrılık, yalnızlık ve umut gibi evrensel temaları işlerken, bu temaları kendi hayat deneyimleri ile harmanlar. Onun müziğinde, kişisel deneyimlerin evrensel bir boyuta taşındığını görmek mümkündür.

Araştırmacılar, Neşet Ertaş’ın bir eserini detaylı bir şekilde ele alarak, diğer eserlerini de bu çerçevede yorumlayabilirler. Örneğin, “Lelo’m” türküsünü ele alarak, bu eserdeki temaları, duygusal derinliği ve şiirsel dili analiz etmeye çalıştım. Bu analiz, Ertaş’ın diğer eserlerinde de benzer temaların ve anlatım biçimlerinin izini sürmelerine yardımcı olabilir. “Lelo’m” türküsünde aşkın acı ve tatlı yanları, geçiciliği ve yanılsamaları işlenirken, bu temaların Ertaş’ın diğer eserlerinde nasıl yer aldığını araştırmak, onun müziğine bütüncül bir bakış sağlayacaktır.

Neşet Ertaş’ı anlamak için, onun hayatını ve yaşadığı deneyimleri derinlemesine incelemek gerekiyor. Ertaş’ın hayatı, müziği kadar zengin ve karmaşıktır. Yoksulluk, ayrılıklar, zorluklar ve mücadelelerle dolu bir hayat, onun müziğine yansıyor. Ertaş, Çiçekdağı’nda doğmuş, Abdal kültürü içinde yetişmiş ve birçok zorlukla başa çıkmak zorunda kalmıştır. Bu hayat deneyimleri, onun müziğinde duygu dolu ve içten bir anlatıma dönüşüyor. Araştırmacılar, Ertaş’ın hayatındaki bu önemli dönüm noktalarını ve olayları bilerek, onun müziğindeki derinliği ve gerçekliği daha iyi kavrayabilirler.

Ertaş’ın eserlerinde, evrensel temaların yerel bir anlatımla nasıl birleştiğini görmek mümkündür. Onun müziği, hem yerel halk kültürünü hem de evrensel insan deneyimlerini yansıtıyor. Bu nedenle, araştırmacılar, Ertaş’ın eserlerinde yerel kültürel unsurları ve bu unsurların evrensel temalarla nasıl bütünleştiğini inceleyebilirler. Bu inceleme, Ertaş’ın müziğinin geniş bir kitleye hitap etmesinin nedenlerini de ortaya koyacaktır.

Neşet Ertaş’ı anlamak ve incelemek isteyen araştırmacılar için, onun eserlerindeki gerçeklik ve derinliği gözlemlemek ve hayatını doğru bir şekilde kavramak esastır. Ertaş’ın müziği, kişisel deneyimlerin evrensel temalarla harmanlandığı, duygusal ve samimi bir anlatım sunuyor. Araştırmacılar,  benim yapmaya çalıştığım gibi bir eser üzerinden detaylı analiz yaparak, Ertaş’ın diğer eserlerine de bu perspektiften yaklaşabilirler. Bu yaklaşım, Ertaş’ın müziğindeki derinliği ve genişliği daha iyi anlamalarını sağlayabilir. Neşet Ertaş’ın hayatı ve müziği, araştırmacılar için zengin ve anlamlı bir inceleme alanı sunuyor; onun eserleri bana göre yaşamın içinden gelen, halkın duygularını ve deneyimlerini yansıtan birer başyapıttır.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.