Mutluluk ölçeği
Bala zehir karışmışsa balın tatlılığına bakılmaz. Yol açacağı zarardan dolayı çöpe atılmalıdır. İnsanı zillete düşürmeyecek onu hor ve hakir etmeyecek hiçbir günah yoktur.
Bütün günahlar kendi mesabesinde ölçeklendirilir. Ben bu günah işleme konusunu farklı bir şekilde, başka bir bakış açısı ile sunmak istiyorum. Rabb’imiz bizi bu dünyaya gönderirken tabiri caiz ise günah çamuru ile yoğurup öyle göndermiş. İşlenen günahlar içinse tövbe-istiğfar etmemizi istemiş.
Aklıma takılan soru şu; günahları işlerken neden yasak olduğunu kendimi bu düşüncelerin içerisinde yoğun olarak bulduğumu fark ettim.
Her günahın insanı rahatsız etmesi veya vicdanımda bu hissi bulabilmek önemli olmalıydı. Bu hissi yaşamayanlar belki de farkındalık kazanmamış veya günah işlene işlene vicdanda normal hâle gelmiştir.
Gerçek bir Müslüman ise bu hisler karşısında kendisini mutlaka sorgulayacaktır.
Bu yasakların ilahi boyutu kadar sosyal-toplum bağı içerisinde hayatımızı genel anlamda düzene sokan kaideler olarak gördüğümü rahatlıkla söyleyebilirim. Ekseriyet ise insanın onur, şeref gibi hassasiyetlerimizin zaafını bertaraf edebilmek.
Kulun saygınlığını yitirmemesi ve Allah’ın kuluna verdiği kıymet çizgisi, kulunun incinmemesini istediği için onuruna şerefine halel gelmemesi yönüyle çok ince naif bir yaklaşımı “irade”ye sunduğunu görebiliyoruz.
Namaz kılmanın vermiş olduğu o haz ruhumuzun tatminkâr olabilme yönünü, önümüze sermiş bulunmakta.
Ve bu nedenle emredilen birçok şeyin insanın mutluluğunu kapsadığına şahit oluruz. Bir insana iyilik yaptığın zaman ki mutluluğu hatırla yüzündeki tebessüm içindeki rahatlık hiçbir maddiyat ile eşit tutulmayacak kadar kıymetli.
Her şey bir düzen içerisinde değil mi?
Gökyüzü…
Yeryüzü…
Düzen insanın hoşuna giderken dağınıklık insanı gerginleştirebilmekte. İnsanın ruh dünyası da içindeki düzeni yitirmeye başladıkça ruh dünyası karışmaya başlar.
Hani bizler namaz kılmaya başlamadan önce bir takım hazırlıklar yaparız önce taharet sonra abdest sonra temiz bir yer ve tekbir ile başlarız bunu neden söyledim taharette yapılan yanlışlar abdesti gevşetir. Abdest gevşek olduğu için namazın huşusu ve alınan doygunluk azalır. Bu sürekli tekrar hâlinde devam edilirse normal bir hâl alır. Taviz tavizi getirir. En ufak bir aksama bu dünyadaki doygunluğu elinizden almak ile kalmaz ahireti de kaybettirir. İşte bu silsile gafillik cünüplüğüne sebep olur.
Bu silsile başladığı an itibariyle ipin ucu yavaş yavaş elimizden kayar.
Allah’ın emirleri mutluluğu ve üzerindeki yükü bırakabilmen için hazırlanmış bir deryadır. Mutluluk insanın temel ihtiyacıdır. Ruhundaki dağınıklık, evine, işine, çocuğuna, insan ilişkilerine kadar seni farklı bir haleti ruhiyeye sokar.
Ruh battıkça dalgınlıklar, yanlışlıklar çoğalır. Her günaha bir iyilik bir sadaka ile bu mutsuzluğun açtığı yaraya merhem olabilirsiniz. İlahi bağışlara nail olmak istiyorsak Allah’ın sadece bizim iyiliğimizi düşünüyor olmasını hatırla.
Senin bu dünyada mutlu olabilmen için onca nimeti hesapsız bir şekilde sana veren O Rab’ dır.
İlahi nurlar; kalplerin ve sırların bineğidir. Bu nurları hayatına serpiştirmek için gaflet cünüplüğünden arınman lazım. Yaptığın her hatanın mutluluğundan ruhundan bir şeyler eksilttiğini unutmamak lazım.
Kalplerimizin gerçek vatanı ne olmalı? Bizler anlayabiliyor muyuz? Allah’ı anlayabilmek için bir çabamız var mı? Gerçek mutluluk ve huzurun ilk adımı bu yolu anlamaktan, anlayabilmekten geçmektedir.
İç dünyanın düzenini anlayabilmek ile taçlandırdıktan sonra mutluluk azar azar ruh dünyasını yoluna koymaya başlar. Fakat bu düzen için de sadece anlamak tek başına yetmez, nefs ve ruhun uyuşması da beklenir.
Nefs ve ruh kavgalı ise iç dünyanızdaki “sulh” gel-gitler yaşar. Sulhun sükûnet bulması için nefs – ruh barışmalıdır. İşte ancak o zaman iç dünyanız sükûnet bulabilir.
İç dünyanızda ki huzur sulhu, sükûneti bulunca, dünya işlerinizin de karışıklık yerini düzene bırakır. Aksi hâlde mutlu olduğumuz söylenemez ve bu bir iddia olarak dilde kalmaya mahkûm olur.
Ne mutlu! “Nefs – ruh” kavgasını bitirenlere.