Değirmenözü’nde Alevi-Bektaşi Dede Kargın Ocağı
Değirmenözü Köyü Manavgat ilçesi sınırları içinde, Osmanlı Devleti döneminde Teke Karahisarı içinde yer almış Antalya-Isparta sınırını oluşturan Toros sıradağlarının başında konuşlanmıştır.
Selçuklu ordularının Antalya seferi sırasında geçtiği bir güzergâh üzerindedir. Aynı zamanda Selçuklu Devleti döneminde ve Hamidoğulları beyliğinin Iğdir Gölü hâkimiyeti sırasında, Manavgat’tan gelen kervanların, Bolasan’da bulunan Ebül Hasan Han üzerinden, Eğirdir’e geçiş noktasını üzerinde bulunmaktadır.
13 yy. Horasan dervişlerinin genel karakteristik özelliği olan, geçiş yolları üzerinde dergah kurmak, Ocak sahibi olmak ilkesinin tezahürünü, bu köyümüz sınırları içinde bulunan Dede Kargın Ocağında görmekteyiz.
Karkın Boyu Oğuz boyundan neşet eden 24 boydan biridir. Oğlu Yıldızhan’dan doğan Avşar, Kartık, Karkın, Beğdili boyu olarak tüm Türk dünyasına yayılmıştır. Dede Karkın Ocağı ise, Dede Karkın Numan’dan yayılmış, Ahmet Yesevi’nin halifelerindendir.
1499 yılına ait belgeler ve daha sonra yazılmış olan II. Murat dönemine ait Maraş Yörükleri defterinde Dede Karkın Ocağı mensuplarının yaşadığı kesin kabul edilen yerler tek tek belirtilmiştir.
Elvan Çelebi ( Ö.1359) Menakibu’l Kuddisiye de;
“Dede Karkın Numan muhtemeldir ki Moğol istilası yüzünden müritleriyle beraber Anadolu’ya gelerek yerleşmiştir. I. Alaaddin Keykubad bu zatın kerametlerini görerek 17 Köyü kendisine yurtluk olarak bağışlamıştır.”
Velâyetname de bu yerin Elbistan vilayetinde olduğunu yazmaktadır. Dede Karkın/ Kargın/ Kargan ocağının yerleştikleri yerler; Adana, Adıyaman, Afyon, Ağrı, Ankara, Antalya (merkez Karkın, Manavgat: Beşkonak, Karkınlar, Değirmenözü, Korkuteli merkez Karkın), Ardahan, Aydın, Balıkesir, Burdur, Çankırı, Çorum, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Hakkari, Halep, Hatay, Iğdır, Isparta, İçel, İzmir, Kahramanmaraş, Karabük, Kars, Kırıkkale, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Maraş, Mardin, Muğla, Niğde, Nevşehir, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Tunceli, Ordu, Osmaniye, Azerbaycan ve Nahcivan’dır.
Bu belgelerden ve ekteki haritadan anlaşıldığına göre Manavgat’ta bulunan Değirmenözü Köyünde Dede Karkın Ocağı mensupları bulunmaktadır. Ayrıca haritada ve belgelerde Karganlar Köyünden bahsedilmektedir. 1840 yılı Manavgat Nüfus defteri Kitabımızda[1] bu köyün kaydının olması bize bu bölgede Dede Kargın Ocağının varlığını göstermektedir. Değirmenözü’ne bağlı Kızılca köyü, Karganlar Köyü ve Kızıldağ köylerinin isimlerinden de anlaşılacağı gibi bir Alevi- Bektaşi ocağının bu civarda hüküm sürdüğünü göstermektedir. Bolasan Köyü civarında Ebü’l Hasan Gazi’nin mezarı ve yerleşkesi hakkında yaptığımız bulgular ile birleştirince bu bölgenin, Manavgat’ın fethinden (1225) önce Türk boyları ve Horasan dervişlerinin yerleştiği köyler olduğunu anlamaktayız.
Bölgemize yerleşen Alevi-Bektaşi geleneğine sahip bu ocaklar, günümüzde farklı anlam yüklenerek, Ali’siz Alevilik veya Şeriatsız Alevilik anlayışından farklı olduklarını Velâyetnamelerden anlıyoruz.
Şimdi birazda bu konuya açıklık getirelim.
Alevi tasavvufunda bir halifeye şeyhlik verileceği zaman bir Hil’at düzenlenirdi. Hicretin/510/1116’da verilen icazetnamede geçen ifadelerde, dört halifenin şefaatinden bahsetmesi, namaz ve şeriata bağlılığın övülmesinden anlıyoruz ki, Kur’an’a ve sünnete bağlı, dört halifeyi tasdik eden bir anlayışa sahip olduklarını göstermektedir.
Şimdi o icazetnameden bazı bölümleri görelim.
Bu icazetname, Şeyh Efendinin Halifesine, artık Dede Kargın Ocağı Süluk-ü takip etme ve dergâh açma yetkisi icazetnamesidir:
“Müslümanların yardımında, fakirlerin hizmetinde, nefsini ıslah etme yolunda, sabır ve fetnret içinde namaza devam eder bir şekilde gördük. O Allah’ın yasak ettiği büyük günahlardan uzaktır. Kendisine salim, Şerif ve zarif ismini taktık. Ve ona Allah’tan korkmayı, ona itaat etmeyi ve peygamberin sünnetine uymayı tavsiye ettik. Bunlar bize Allah’ın ve peygamberin tavsiyeleridir. Kendisine aynı zamanda fakirlerle oturmayı, edep ve iyilikle davranmayı, seccadeye oturmayı, hırka giydirmeyi de öğütledik”[2]
Yukarıdaki icazetnamede görüleceği üzere, ehlisünnetin ittiba ettiği tüm kurallara uymayı ve uyulduğunu göstermektedir.
Dede Kargın oğlu Abdülgaffar’ın verdiği (Recep ayı) 971/1563 tarihli icazetnamede; “Selam ve Dua peygamberimize ve arkadaşlarına dört Raşid Halifenin, mürşidlerin ve hak ile adalet ile davrananların üzerine olsun” buyurmuştur.[3]
Oysaki bugün hem Anadolu’da ki Türkmen Aleviliği, hem de Caferi Aleviliği dört halifeliğin halifeliğini itikadı olarak kabul etmezler. Yani ilk dönem Alevi Bektaşi geleneği, ruhunu ve inancını Kur’an ve Sünnetten alan, fakirlerle birlikte olmayı, yolculara bakmayı, karşılıksız Allah için sevmeyi öğreten din anlayışından almışlardır.
Bölgemizde bulunan Alevi Ocağı olan Dede Kargın Ocağının itikadının yukarıda çerçevesini çizdiğim ölçülerde olduğunu, gaza yapmanın (Cihad) kalpleri kazanmak olduğunu ve Anadolu’nun İslamlaşmasında, irfan tohumlarının ekilmesinde, ahlaki yüceliğe davet edilmesinde rol oynadığı görmekteyiz.
Namaz konusunda, namazın İslam’a sonradan sokulduğunu dört kitapta olmadığını ifade eden günümüz Alevileri, Dede Kargın Ocağının İcazetnamesinde geçen aşağıdaki ifadelere bakmalarını tavsiye ediyoruz:
“İnsan ya yaşadığı gibi inanır, ya inandığı gibi yaşar.”
Seküler bir yaşam biçimi seçen ve kendilerini ateist Marksizmin ideolojisi ile zehirlemiş bir çevre, temiz Alevi çocuklarına yeni bir Alevilik tarif ederek, Aleviliğin aslını ve özünü değiştirmeyi amaçlamaktadır.
“…..Bu vasiyyet, Allah katında, kişinin kendisinden başka kimseye kefil olmadığı ve işlerin ancak Allah’a döneceği o kıyamet gününe kadar benim bir huccetimdir. Allah buyurdu ki, “Namazı kılın ve zekatı verin ve rüku edenlerle(Allah dostlarıyla) rüku ediniz. Peygamber efendimiz buyurdu ki; “Namaz dinin direğidir. Kim onu kılarsa, dinini tesis etmiş olur. Kim ki, bunu yapmazsa dinini yıkmış olur.” Ve O, yine dergâhta gelene gidene imkanları ölçüsünde hizmet eder. Allah Teala şöyle buyurdu: “Allah hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemez.herkesin kazandığı kendinedir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: “(silik ve yırtık)………..Allah Teala buyurdu ki: “Allah’a hepiniz tövbe ediniz ey inananlar tâ ki kurtuluşa eresiniz.” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “İşlediği günahtan(tekrar yapmamak üzere)tevbe eden kimse o günahı hiç işlememiş gibidir.”” Dede Karkın’ın mürid ve muhibbi olan Muhammed Han Aliyyüddin‘in ve Hanzade Hüseyin Hatib er-Remidî’nin şahitlikleriyle”[4]
Bugün günümüz Aleviliği dört halifenin varlığından sadece Hz. Ali Efendimizi kabul etmesi, Aleviliğe sonradan sokulan Arap Aleviliğinin etkisinde olduğunu görmekteyiz. Arap Aleviliği Hz. Ali Efendimize ulûhiyet atfedecek kadar ileriye gitmektedirler. İran Caferiliği ise, Ebubekre, Ayşe’ye ve Osman lanet okumaktadır. Ömer isminde olanları, Haşti Şabi terör örgütü tarafından sorgusuz sualsiz kafaları kesilmektedir.
Hâlbuki Anadolu Aleviliğinin en büyük kolu olan Dede Kargın’ın verdiği icazetnamede bulunan metni okuyalım:
“……Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adıyla (Başlarım) Başarı Allah’tandır ve O hakikat yoluna ulaştırandır. Zorlukların ve felaketlerin perdesini kendisinden başkasının açamadığı, hile ve desiselerin karanlığını kendisinden başkasının bilemediği, faydaların kendisinden başkası tarafından verilmediği, kendisinden başka bir ilaha “ilah yoktur” diye dua edilmeyen, her iki âlemde, mü’minler için kendisinden başka sığınacak biri olmayan, müttakiler yani her iki dünyada da Allah’tan hakkıyla korkanlar için kendisinden başka dayanacak ve sığınacak bir yerin olmadığı, her iki halde de (dünyada ve ahiret hayatında) gerçek ve samimi inananlar için ondan başka istenecek ve ulaşılması arzulanacak birinin olmadığı, tek bir ilah olan, O’ndan başkasına ibadet edilmeyecek olan, yaratılmışların yegâne yaratıcısı, onun izni olmadan hiçbir yaratılmışın öncesi ve sonrası olmadığı Allah’a sonsuz şükürler olsun.
İşte bu sizin yaratıcınız: her şeyi yaratan ve kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Ondan başka ayıpları örten yoktur, kendisinden başka kimsenin bilmediği bilinmeyenlerin anahtarı ondadır, ondan başka yücelik ve şeref verecek kimse yoktur. Ondan başka tövbeleri kabul edecek kimse yoktur. Suçları ondan başka bağışlayan, günahları ondan başka affeden ve tövbeyi ondan başka kabul eden de yoktur. O, kendisinden başka ilah olmayan, güç ve kudret sahibi olan Allah’tır. Şehadet ederim ki, ondan başka Tanrı yoktur ve O, tek ve ortaksızdır. Yine şehadet ederim ki, vaad edilen altında toplanılacak sancağın ve o tatlı havuzun sahibi olan Muhammed (A.S.)’da onun kulu ve peygamberidir. Allah’ın ebedi ve kıyamet gününe kadar daimi olan selamı, ona, onun ruku ve secde halinde daim olan ailesine ve arkadaşlarına olsun. Allah, dosdoğru ve Allah’tan hakkıyla korkan Ebu Bekir’den, iyiyi kötüden ayırmasını bilen temiz insan Ömer’den, iki nur sahibi temiz insan Osman’dan, vefalı ve seçilmiş olan cömert Ali’den, iki faziletli, şerefli, seçkin imam’dan –peygamberimiz için iki göz ve iki kulak kadar değerli olan- Hasan ve Hüseyin’den, peygamberin amcaları, insanların en hayırlıları ve iyilerinden olan Hamza ve Abbas’tan, Muhacirler’den, Ensar’dan, onlara uyanlardan kıyamet gününe kadar, bütün hepsinden razı olsun”.[5]
Dede Kargın Ocağı hakkında bugün köy sakinleri her hangi bir şey bilmemektedir. Ancak bölgeye yerleşen boyların kültür kalıntıları ve ocak kültürünün yansımaları yaşamaya devam etmektedirler.
Bu ocak mensupları “Şah Kulu İsyanları” sırasında bölgeyi terk ederek Şahlarına kavuştular mı yoksa zamanın ruhuna uyarak değiştiler mi bilinmemektedir.
Bölge insanında görülen, kadirşinaslık, misafirperverlik, çalışkanlık, adet ve gelenekler ise yaşamaya devam etmektedir.
KARGIN BOYUNUN TÜRKİYE’DE YAŞADIĞI BÖLGELER:
MAHMUT ÖZ – gercektarih.com.tr
[1] Osmanlı Belgelerinde Manavgat Nüfus defteri, 2019,Ankara ofset, Mahmut Öz/ Ali Yıldız
[2] Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı,21.2002 Prof.Dr.Alemdar Yalçın, Uzman Hacı Yılmaz S.44
[3] Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı,21.2002 Prof.Dr.Alemdar Yalçın, Uzman Hacı Yılmaz S.52
[4]Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı,21.2002 Prof.Dr.Alemdar Yalçın, Uzman Hacı Yılmaz S.51
[5] Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Sayı,21.2002 Prof.Dr.Alemdar Yalçın, Uzman Hacı Yılmaz S. 44