tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Zafer Erginli

Prof. Dr. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü.

Dünya tarihi perspektifi ve Sezai Karakoç

27.06.2022
A+
A-

Dünya tarihi nedir ve niçin önemlidir? Tarihten arkeolojiye, fütürolojik yaklaşımlardan komplo teorilerine uzanan çizgide çok geniş bir sahadan söz ediyoruz. Geçmişte İslâm tarih müelliflerinin din perspektifini merkeze alarak yazdığı dünya tarihlerine karşılık son zamanlarda siyasî tarih ve iktisat perspektifleri merkeze alınarak yazılan dünya tarihleri karşımıza çıkıyor. Kesin olarak görülebilen bir şey varsa o da şudur: Bugünkü şartlarda Müslüman dünya, bir dünya tarihi yazmaya hazır bir görüntü vermiyor. Oysa dünya tarihi yazmak geniş bir perspektif ister ve böyle bir tarihi yazabilmek bir millet için gerçek bir hükümranlık göstergesi olsa gerektir.
Dilimizde tercüme ve telif pek çok dünya tarihi mevcut. Dünya tarihi Türkiye’de yeni yeni ilgi uyandıran bir saha olsa da eski dönemlerde ara ara dünya tarihi yazımlarının öne çıkmış olduğu fark ediliyor. Eski çalışmalar arasında bir dünya tarihi külliyatının parçası olarak gözüken İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı tarihi üzerine çalışmalarından başka Nezihe Araz editörlüğündeki üç ciltlik Dünya Tarihi ve Cemil Meriç’in bazı eserleri dikkat çekiyor. Meriç’in Kültürden İrfana ve Umrandan Uygarlığa adlı eserleri mukayeseli olarak bu gözle okunabilir. Araz editörlüğündeki Dünya Tarihi’nin başında yer alan ve Kaynak Kitaplar imzasıyla yazıldığı için yazarı belli olmayan Sunuş yazısı Jacques Pirenne’in şu sözüyle başlıyor: “Büyük dünya tarihleri milletlerin önemli yükseliş ya da bunalım dönemlerinde yazılmaktadır.” Devamında ise şöyle denilir: “Acı bir gerçektir, ama Türkiye’nin yükseliş devirleri de, bunalım dönemleri de bize bugüne kadar bir dünya tarihi getirmedi.” Sunuş yazısının sonuna doğru şu görüş ve iddialara yer verilir:
Bu kitapta olaylar, insan topluluklarının temelini oluşturan ekonomik ve sosyal şartların gelişmesiyle birlikte incelendi. Bu gelişmelerin öncülüğünü yapan fertler, hangi milletten olursa olsun, tarih yapan kahramanlar olarak, gerçek çizgileriyle göz önüne çıkarıldı. Din, ahlâk, felsefe, bilim sorunları, sanat ve uygarlıktaki ilerlemeler insanlık tarihinin akışı içindeki yerlerinde, en tarafsız ölçülerle açıklandı. Kısaca biz, batılı tarihçilerin düştükleri yanlışa düşmeden, yani bazı gerçekleri görmezden gelmeksizin, tarihin en karanlık çağlarından bugüne, bir zincirin halkaları gibi hem ayrı ayrı, hem de bir bütün içinde, insanlığın tüm geçmişini göz önüne sermeye çalıştık. Bu panorama içinde Türk tarihinin önemli ve haysiyetli yeri de, kendiliğinden ve geleceğimize güç katacak nitelikte ortaya çıkmış oldu.
Bu cümlelerin sonundaki milliyetçilik tonu bazı kulakları rahatsız etse de bu Sunuş yazısında yer alan çoğu tespit konunun ehemmiyetine yeterince ışık tutuyor olmalıdır. Özetle anlaşılabilecek şeyler şunlardır: 1. Batılı tarihçilerin dünya tarihi yazarken bazı hususları görmezden gelmektedirler. 2. İnsanlığın tüm geçmişini hem ayrı ayrı hem de bir bütün içinde göz önüne seren bir dünya tarihi perspektifine ihtiyaç vardır.
Ülkemizde telif dünya tarihi yazımının hız kazanması 1990’ların sonlarında ama daha çok 2000’li yıllarda gözle görülür hale gelmiş gibi gözüküyor. Kanaatimce bunların en dikkate değer olanı son yıllarda yayınlanan Tahsin Görgün’ün Medeniyet Meselesi kitabıdır. Görgün bu küçük hacimli kitabında medeniyet, kültür ve dünya tarihi arasındaki ilişkileri de ortaya koyarak meseleyi geniş bir çerçeveye oturtuyor ve okuyucuya geniş bir perspektif sunuyor.
Dünya tarihi konusunda Batı dünyasından yapılan tercümeler arasında ise şunlar öne çıkıyor: William McNeill’in Batı merkezli tarih anlayışını terk ederek dünya tarihini âdetâ bileşik kaplar gibi ele alan Dünya Tarihi adlı çalışmasının (İslâm tarihine dair kısımlardaki teliften yahut tercümeden kaynaklı hataları bir kenara bırakılacak olursa) siyâsî, ekonomik, kültürel ve dînî cepheleri bir araya getiren bir perspektif sunuyor. Wiesner-Hanks’in Kısa Dünya Tarihi sosyal ve kültürel meselelerden başka, toplumsal cinsiyet ve maddî kültür üzerinde yoğunlaşma iddiasını taşıyor. Japon yazar Kojin Karatani’nin Dünya Tarihinin Yapısı adlı eseri ise temel mübadele tarzları üzerinden dünya tarihindeki üç büyük değişimi yapısal olarak açıklama ve dördüncü değişimin yönünü ön görme iddiasına sahip gözüküyor. İslâm’ın Serüveni adlı hacimli ve derin bir esere imza atan Marshall Hodgson’un Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek adıyla dilimize çevrilen eseri ise Avrupa merkezli yaklaşımlara tenkitler getirerek İslâm tarihini dünya tarihine yerleştirme gayretinin bir ürünü olarak gözüküyor. Peki bu çerçeve içerisinde Sezai Karakoç nerede duruyor?
Bir tarihçi olmaktan çok bir düşünür kimliğiyle karşımızda duran Sezai Karakoç elbette bir dünya tarihi kaleme almamıştır. Ancak onun eserlerindeki dünya tarihi perspektifini görmek de zor değildir. Gerçi bu terim onun eserlerinde bu şekliyle pek görülmez. Sezai Karakoç’un eserlerinde dünya tarihini karşılamak üzere daha çok açığa çıkan terim insanlık tarihi terimidir. Hemen her eserinde bu perspektifin izlerine rastlanmakla birlikte, bu terimi kullandığı eserleri arasında İnsanlığın Dirilişi adlı çalışması özel bir yere sahip görünüyor. Onu Yitik Cennet adlı eseri izler. Hatta hemen hemen hiçbir eserinde görülmeyen diğer eserlerine referans verme konusunda bu iki eser arasında bir farklılık göze çarpar. Yitik Cennet adlı eserinin sonunda şöyle bir paragrafa yer verir:
“İnsanlığın Dirilişi” adlı denememizde hakikata dışından, çevresinden bakmaya çalışmıştık. Kabuktan öze doğru gidişti o. Bu denemede ise, tersine merkezden hareket ettik. İçten dışa, özden kabuğa doğru gittik. Hakikatin kendisi karşımızdaydı; büyük kapıların birinden girip öbürüne ulaşıyorduk. Sonra, sonunda öyle bir kapıdan girmeğe çalıştık ki, bu giriş, bütün kapılardan girmek demek olduktan başka, başlı başına, idrâki aşan bir giriş de oluyordu. Öyle ki, öbür kapıların hepsi bu kapıya ulaşmak içindi. O kapılar olmasaydı da sadece bu kapı bulunsaydı yine kâfiydi. Ama, yaradılış hikmeti, bu kapılar kozmosunu gerektiriyordu. Ruh, birdenbire ulvî ateşin merkezine ulaşamaz. Ona alışa alışa varacaktır. Yoksa yanar. Nasıl ki, Cebrail de o dolaysızlık noktasında durmasını bilmişti, yanmaktan kurtulmak için…
Kitaplarında başka kitaplarına gönderme yapma gibi bir alışkanlığa sahip olmayan yazarın İnsanlığın Dirilişi kitabına yaptığı bu açık atıf, bu iki kitabın birlikte okunması gerektiği kanaatinin açık bir göstergesidir. Bu iki kitap Ruhun Dirilişi de dâhil edilerek birlikte okunduğunda Sezai Karakoç’un bu konudaki bakış açısının temel çizgileri ortaya çıkar. Çünkü Ruhun Dirilişi kitabında rüyalarına varıncaya kadar peygamberler tarihine, tapınmaya, insanın mânevî düşmanlarına, insanın tarihteki ayak kaymalarına, yanlış ve doğru inançlara, insanın anlamına, yaratılış sırrına ve öldükten sonra dirilişe yapılan vurgular, diğer iki kitapta yer alan insanlık tarihi perspektifinin insan ruhu üzerinden birleştirilmesi görünümündedir.
Dikkate değer bir biçimde İnsanlığın Dirilişi kitabını oluşturan yazılar 1974- 1976 yıllarında kaleme alınan yazılardan oluşur. Bu tarih aralığı yukarıda zikredilen Nezihe Araz editörlüğündeki Dünya Tarihi’nin 1974 yılında yayınlandığı dikkate alındığında bir kaynak işaretlemesi için bize bir ipucu sunabilir mi? Bunun için Üstad Sezai Karakoç’un şahsî kitaplığıyla devam ettiği kütüphaneler ve bunların kayıtlarından başka, yakınları da dâhil olmak üzere pek çok kişinin şahitliğine başvurulması gerektiği açıktır.
O, dünya tarihini çizerken inanç ve değerlerle yoğrulmuş bir perspektifi gergef gibi işler. Bu yönüyle Sezai Karakoç’un perspektifi bire bir aynı olmamak kaydıyla Hodgson’ın perspektifiyle paralellikler içeren bir görüntü verir. Ancak onun “insanlık tarihi”ne bakışı daha çok Kur’ân’da görülen din merkezli dünya tarihi anlayışına yakın durur. Bununla beraber onun klasik İslâm tarihçilerinin çoğunluğu tarafından temas edilmemiş olan Hind, Çin, Yunan, Roma medeniyetlerini de ele alarak konuyu günümüze kadar getirdiği, modern Batı’nın kökleri, ortaya çıkışı ve mevcut durumu yanında bilim, düşünce, edebiyat ve sanat tarihlerinin ana çizgilerini göz önüne alan geniş bir bakış açısına sahip olduğu görülür.

DEVAMI GERÇEK TARİH HAZİRAN 2022 SAYISINDA

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.