Kaf Dağı`na ayna tutan şairin sessiz gidişi: Mehmet Çetin
Türk aydını, ince ruhlu güzel şair, gazeteci, yazar Mehmet Çetin 1 Ocak 1956`da Kilis`te doğdu.
Yüksek öğrenimini İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu Radyo/Televizyon Bölümün`de aldı. Belli bir süre Bürde Yayınevi`ni yönetti. “Yönelişler” isimli aylık sanat-edebiyat dergisinde yer aldı. Bir dönem Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğini yaptı.
Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Mütevelli Heyeti ve Anadolu Mektebi Kurulu üyeliklerinde bulundu. Kültür Bakanlığı bünyesindeki Cümhuriyet Kitaplığı Yayın Kurulu ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayın Kurulu`nda bulundu. Uluslararası Köroğlu Kültür ve Sanat Festivali`nin kuruculuğunu ve genel koordinatörlüğünü yaptı. “Anne” (veya Leyla) isimli hikayesi Mesut Uçakan tarafından filme alındı. Birçok film ve senaryo çalışmaları, “Kaf Dağı`na Bakan Ayna” ve “Sessiz Bir Gidiş Gazeli” isimli şiir kitabları ve “Lanet” isimli bir romanı vardır. Eserlerinde esasen Mehmet Ferit imzasını kullanmıştır. Bunların yanısıra “Doğumunun 100.yılında Necip Fazıl Kısakürek”, “İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy”, “TBMM`de İstiklal Marşı ve Mehmet Akif” (M.Cemal Çifçigüzeli ile), “Mehmet Akif Albümü” (M.Cemal Çifçigüzeli ile), “Tanzimattan Günümüze Türk Şiiri Antolojisi” gibi birçok eserleri yayınlanmıştır.
O, 25 Kasım 2020`de Hakkın Dergahına kavuşmuştur.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun!
***
Mehmet Çetin çok güzel bir şair olmasına rağmen, bundan hiç de övgüyle bahsetmez, bu nadide inciyi söz sarraflarının keşfetmesini beklerdi. Klasik edebiyata özellikle Yunus, Mevlana, Fuzuli, Şeyh Galib şiirlerine aşkla bağlı olan şair, seleflerinden gelen irfani görüşleri şiirlerinde kendineözgü şekilde sürdürmüş, tasavvufla yoğrulmuş bir ruh hali dizelerini sarmıştır. Tamamen felsefi hüviyyet taşıyan “Sessiz Bir Gidiş Gazeli” ve “Kaf Dağ`ına Bakan Ayna” kitaplarında yer alan şiirleri buna birer örnektir. Orjinal imajlar, modern metaforlar kullanan şair insan ruhunun derinliklerine gizlinlerine ayna tutar. “Bir Aceminin itirafları” şiirinde kaderine bildik bir hikaye ile doğduğunu, şu eski ve yaşlı dünyaya acemi olduğunu belirtir. Acemi olduğu için yalan konuşamamaktan, ay ışığında yakalanmaktan, düz yollarda bile takılıp düşmekten gayet memnun görünür:
Evet, bir acemiyim ben
Şeytandan kaçar gibi kaçtım ustalaşmaktan..
Şair, alışılagelmiş herşeye acemi olduğunu gururla itiraf eder. Çünkü bu acemiliğin arkasında bir bilgelik, bilinmezlik sırrına aşinalık vardır.
Siz öğündükçe meclislerde kadeh kadeh
Değirmende ağarttığım saçlarım size gülecek
Siz acemi ölümlerle ölürken tek tek
Yaşar gibi ölmeyi dileyeceğim Tanrı`dan
Bir yarpağın dalından düşüşü gibi
Geçer gibi bir odadan diğerine
Ölümü binlerce kez yaşamış bir usta gibi
Ve görür gibi gideceğim yeri
Rabb`i ile iç mükalemesi yapan şair okuru derin düşüncelere sevkeder. Yalan ve gerçek dünya, acemilik ve aşinalık, ebedi yaşam ve ölüm arasında çelişkiler yapar. Şaire göre ölüm bir yaprağın dalından hazin düşüşü veya insanın bir odadan diğer odaya geçişi gibidir. Belki de bu nedenle sessiz bir gidiş gazelini kaleme alır:
Her şey bana küstü, kimseye küsmeden gittim
Kamuslar boyu sustu dostlar, ben susmadan gittim
..
Topladım kendimi bir yanlış tarihin içinden tek tek
Bir cılız ışık kaldı benden, lambamı kısmadan gittim
Büyük bir içtenlikle duygularını dile getiren şair bu şiirinde sessiz sedasız hazin bir gidişi, hüsranlı ve sakin bir sonbuluşu anlatmış bulunsa da, çoğu şiirinde hafakanlarını, içini kemiren ukdelerini, delice arayışlarını da dile getirir. Bu şiirler kendini arayan içindeki iniş yokuşların çilesini çeken, cevapsız sorulara verilen yanıtların “iç” sesidir. Derin felsefi anlamıyla “Birikmiş sorular gazeli” şiiri bunun en güzel örneğidir;
Bilmedikçe biliyor, bildikçe bilmiyorum
Bilinmezlik bildikçe çoğalan kıymet midir?
Her aynada bir başka halin tecelli eder
Gönlün gördüğü vahdet, gözün ki kesret midir?
Çelişkili soru cevap şeklinde kurulan şiirde insan ruhunun derin gizli anlamlarına ışık tutulur. Ustad Necip Fazıl`dan gelen ayna imgesi şiire esrarengiz bir ruh katar. Şunu özellikle kaydedelim ki, şair Mehmet Çetin eserlerinde çeşitli motif ve semboller kullanarak kendini arayan benin sonsuz yolculuğunu, Hakikat arayışlarını şiirsel bir dille anlatır. Onun şiirlerinde özellikle, ayna imgesi mühüm yer kapsar. “Sessiz Bir Gidiş Gazeli” kitabında yer alan “Çocukluk aynası”, “Gençlik aynası”, “Hasret Aynası”, “Gurbet Aynası”, “Hikmet Aynası” gibi şiirlerinde insanın yaşam felsefesi, bir sözle hayat serüveni bu motifle anlatılır;
Aynaya son kez baktığımda
Bir yol görünüyordu bana
Aynanın içinde ayna ve çerçeveden ayrı
Belki bir sürgün, belki bir davet
Aynaya son kez baktığımda
Aynaya bakmadım bir daha
Arkama bakmadan aldım götürdüm kendimi
Kendimi ve kendilerimi
Geceye katılmış gölgeler gibi
Varlık yokluk muhasebesi yapan şairin eserlerinde ayna imgesinin yanısıra, Kaf Dağı, Zümrüdü Anka gibi semboller de dikkat çeker. Şair içindeki çıkmazlara cevap bulmak için Kaf Dağı`na kadar yol almaya çalışır, Anka Kuşunu arar.
Bir bulsam o Kaf Dağı renkli kuşu
Ezelden ebede giden kervanı
Ve aşkı
Büyüklere mahsus cesareti ve hüviyyeti bulsam
Sanki çocuksu masum bir bakışla küçüklüğünden beri zihnini meşğul eden cevapsız soruların yanıtının mehz orada olduğunu düşünür. Katar katar giden trenler, ulu ağaçların kabuklarından yapılmış büyük gemiler hayal eder. Ardından,
-Uçakları, trenleri ve gemileri
Kendi masalıma ben eklemişim
-itirafında bulunar. Çünki şair içini kemiren şübhe ve tereddütlerin orada son bulacağını, asıl gerçeğe ulaşacağını hisseder. Küçüklüğünden beri hayalinde hep Kaf Dağı ve Zümrüdü Anka vardır. Çünki hayatın gelişigüzel şekilde akıp gittiğine değil, bir nizama tabi tutulduğuna inanıyor, gözsüz renkli rüyalar görmemizin esrarını hissediyor, o yüzden minicik gövdesinde Kaf Dağı kadar ağır yüklerle dolaşmakta, asıl gerçeği bulma çabasındadır. “Kaf Dağı`na Bakan Ayna” kendini arayan benin iç sesidir. Kitabın her bölümü hafakanlar içinde çırpınan, içinde ukdelerle dolaşan, asıl Gerçeği derketmeğe çalışan insan ruhunun intehasızlığı, enginliği, koşulsuz sevgisi ve Hakikat`i bulabilme, Rabb`ine kavuşabilme yolundaki çabaları, pervalarıdır. Sekkiz bölümden oluşan “Kaf Dağı`na Bakan Ayna”nın bölümlerinin isimleri ve içerisinde yer alan şiirler insanın ruh labirintlerini gezerek, en mübhem duygularını dile getirir. “Masalın Kayıp Hali ya da Şimdiki Zaman” isimli ilk bölüm “Bir varmış bir yokmuş yerine” isimli bir şiirle başlar. Kendini arayan benin çığlığını duyarız bu satırlarda…
Ey bizi gördükçe gözlerini yuman güneşi bahtımızın
Bulutlara saklanan ayımızın hilal ve bedir hali
Gökyüzünde sürgün yıldızımız
Karanlıklarda boğulan gökküşağı
Kendi gökkubbemizin ey..
Kendi içinin çıkmaz sokaklarında dolaşan şair çileler çeker, hayata, gökkubbesine, yaşama, ölüme ve ölümsüzlüğe seslenir. “Küçük bir hayat – büyük bir masal” bölümünün şiirlerinde de bu arayışlar devam eder. “Çocuktum ufacıktım” şiirinde her kervanın eninde sonunda Kaf Dağı`na gideceğinden, o masalın bir kadere dönüşeceğinden bahseder. Şaire göre, Kaf Dağı yalnız istediğine görünebilen esrarengiz bir rüyadır. Herkes ve herşeyle iletişimini kesen insanoğlu yalnız bu rüyada bağımsızlaşarak kendi kendine ait olabilir. Burası öylesine esrarlı, öylesine hür bir yer ki, kendinden kaçarken kendine bile ulaşamazsın… Ama oraya giden yollar da kolay değildir. O yollar inişli çıkışlı, çıkmaz sokaklardan geçer. Oraya gitmeyi hedeflemek, ulaşmak demek değildir. İnsandan sabır ister, azim ister, en başlıcasıysa, kendi masalına inanış, sonsuz güven ister… Kaf Dağı`nı hedefleyenler kendi içlerine boylanır, çocukluğuna ayna tutar ve kendi içinden yol almaya çalışırlar.
Şair, ilk bölüm şiirlerinde söylediği gibi çocuk ve ufacık olmasına rağmen, “Ah, diyordum ah/ Ah biraz daha büyüsem/ Bir bulsam o Kaf Dağı renkli kuşu/ Ezelden ebede giden karvanı” düşlemesi ve dev hayalleriyle dev sancılarını gözönünde bulundurarak yol almaya çalışır. “Bir yolculuk tasavvuru”, “Yol tasavvurları”, “Kaf Dağı`na doğru” gibi şiirlerinin hepsinde bu sonsuz yolculuk anlatılır. Öyle bir yolçuluk ki, şair onun kaçınılmaz olduğunu anlar, sanki bildiği bir türkünün peşine takılırmış gibi kendi yazgısının kervanına katılmağa çalışır;
Biliyordum
Büyük ve bir kerelik
Kaçınılmaz bir yolculuktur bu
Biliyordum
Yollarda büyüyecektim
Ve büyüyen, açılan daraları
İnişli çıkışlı yollarla
Sevdiklerimi Allah`a
Bütün düşlerimi, aziz anılarımı
Sadık bir aynaya emanet ederek
Yüreğim gördüğüyüm rüyanın kanatlarıyla hür
Ezelden ebede salınan çıngırak sesleriyle
Uyuyup uyanan bir deve kervanıyla
Yol alacaktım Kaf Dağı`na
Şaire göre, kendini arayan kişinin iç sesinin, cevapsız sorularının yanıtıydı Kaf Dağı. Sonsuzluk iklimine götüren sonsuz yolçuluk düşlemesiydi Kaf Dağı… Şair “Bilgi ve şübhe” şiirindeyse beynini kemiren şübhelerine çare arar. “Hangi hayatta Kaf Dağı/ Kaf Dağı`nda hangi hayat” ikilemi içinde çırpınıp kalır. Oyuncaklarından koparılmış, eline kalın kitaplar burakılmış, oyuncaklarıyla beraber Kaf Dağı masalları da sanki elinden çalınmış gibidir. Şair içinden çıkamaz olduğu çelişkileri “Kaf Dağı`yla aldatılmak” şiirinde anlatır. Büyüdükçe, Kaf Dağı kadar büyük ve olmayan enkazın altında sıkışıp kalmış, yalan bildiği gerçekler ve gerçek bildiği yalanlarla yüzyüze kalmıştır. Kaf Dağı büyüklüyünde kocaman bir boşlukta kalmış, masalımsı düşlemesi yok olunca, gözlerinden perde kalkmış, birdenbire toprak damlı evi yoksulluk ve yoksunluk ülkesine dönüşmüştür. İç muhasebesi, varlık yokluk sorgu suali yapan şairin etrafında sanki başka alfabelere ait binlerce harfler uçuşuyor, içini kemiren yüzlerce soruların arasında savrulup duruyordur. “Yitik bir masalın ardından” isimli şiirinde şair durumunu kimliksiz bir isyan olarak nitelendirerek korkularıyla yüzyüze gelir ve korkunun şiirini yazar;
Korktum
Alabildiğine korktum kendimden
Korktum günler, geceler ve anlar boyunca
Korktum alınyazımdan da büyük yalnızlıklardan
Korktum bütün rakamları kaybetmiş bir sıfır gibi
Vücudunu kaybetmiş gölgeler gibi çılgın korktum
Masaldan kovulmuş bir şahzade kadar korktuğunu dile getiren şair bu korkularından kurtulmak için kuytu karanlıklara saklanır. Şair bu şiirinde ustaca teşbihler yaparak adeta korkunun kendineözgü bir resmini çizer. Göz kapaklarını açılıp kapanan karga kanatlarına benzetir. Geh buz gibi korkularla üşür, geh de alev alev korkular içinde yanar. Bu cehennem ateşinde cenneti tanır, cennet serinliğindeyse cehennemi yaşar iliklerine kadar. Böylece ıztırap çeken çilekeş ruhun şiirini yazar, şair.
“Büyüdüm Ufacıktım” isimli üçüncü bölümde de şairin varlık yokluk muhasebesi devam eder;
Varla yok arası hayat
Varla yok arası Kaf Dağı
Diye nitelendirir bu duygularını… Şairin kalbinde Kaf Dağı bir ukde oluştursa da, bir ara ona inancını kaybeder, onu aramaktan vazgeçmek ister. Ama ondan vazgeçmek, kendinden, mazi ve atisinden, en başlıcası ise hayata tutunduğu masalından vazgeçmek demektir. Bu yüzden,
Kokusunu kaybetmiş bir tütsü gibi
Uçup gitti fark ettirmeden kendini bir şey
Uçup gitti… uçup gitti..
Böylece, şair Kaf Dağı`nın bulunduğu bütün masalları yüreğinden söküp atarak, kendini mechul çılgın bir boşluğa burakır. Acaba, Kaf Dağı büyüklüyünde olan bu boşluklarda yürüyebilecek midir?!.. Şair, “Hakikati gören masal” ile “Hakikatsiz kalan gerçek” arasında çelişki yaşamaya başlar. Tereddütler, şübheler boşluklara iter onu. Belki de, bütün insanlar gibi masalsız arayışsız yaşamayı denemelidir soruverir kendi kendine. Böylece, masalsız, büyüsü bozulmuş anlamlarla yüklenmiş yeni bir yola koyulur. Yıllarca yol gitmesine rağmen, aslında bunca yılı bir arpa boyu yol katettiğinin farkına varır;
Herşey yerli yerinde duruyordu oysa
Bütün sorular yerli yerinde duruyordu
Ve ben aynı yerde duruyordum hala…
Bu çelişki şairin “Her şey ya da hiçbir şey” ve “Gibi ve kadar yaşamak” şiirlerinde de devam eder. Bütün insanlar gibi sıradan bir hayat yaşamaya başladıktan sonra konuştukça azaldığını, sözün ardındaki anlamların ufalandığını, dinledikçe tükendiğini, sustukça kayıpların, boşlukların büyüdüğünü, sustukça bu suskunluğun içerisinde kaybolduğunu, yazdıkça uçurumların derinleştiğini, en nihayeti yokların yokluğu arasında ruhunun sıkıldığını farkeder. Çaresizliğin yalnızlığını yaşayan şair umutsuzca bir çare arar. Ve ansızın gece bir handeğe düşercesine gerçeğin kucağına düşer;
Suskunluğun mutlaklaştığı bir anda
Ayna ve gece çıkardı
Seni
Ve kaybettiğim Kaf Dağı`nı karşıma
Her şeyi bilen bir gece
Ve her şeyi gören bir ayna
Kendi çıkmazlarında kaybolan şair bu arayışlarını “An Aynada ışığında” şiirinde devam eder. Kendini Kaf Dağı kadar eski, hiç sorulmamış bir soru gibi hisseten şair aynada kendisiyle yüzleşir;
Birbirini bilen iki dilsiz gibiydik
Birbirinin sorusu ve cevabı gibi
Birbirine ait iki parça gibi
Birbirine ait bir suskunluk
Donup kalmıştı aynayla aramda
Aynadaydı, bende ne varsa artık
Bendeydi ne varsa artık aynada..
Şair bu duygularını “Kaf Dağı`nı yeniden bulmaya dair notlar”, “Masalla yenilenmiş hayat”, “Aynanın gözlerinde ve gecenin yüreğinde”, “Bugün ve herzaman yaşayan masal” gibi şiirlerinde de dile getirir. Karanlık gecede aynada kendisiyle yüzleşen şair kendini sorgular, “Anlamını kaybetmiş gerçekler” ile “gerçeğini kaybetmiş anlamlar” arasında gidip gelir ve “Her anlamın gerçeği, her gerçeğin bir hakikati” olduğunu farkeder. Bu farkediş onu kendi masalına götürür ve orada Kaf Dağı gerçeği ile yüzleşir;
Kaf Dağı`nı
Kendimi bulur gibi buldum ben
Rengini koruyan bir gecenin içinde
Elimle koymuş gibi
Bir aynanın yüreğinde
“Masalla yenilenmiş hayat” şiirinde şairin ruhu Kaf Dağı ile bağdaşar ve birbirine dönüşer, onları birbirinden ayrı tasavvur etmek imkansız olur. Şairin benliği bir Kaf Dağı`na, Kaf Dağı ise tamamen şairin kendisine dönüşür;
Şimdi ben
Kaf Dağı`mla yaşıyorum başbaşa
Şimdi ben
Hazırım Kaf Dağı`na
Şimdi ben
Hazırım artık
Ölüme ve hayata
Açılan her masala
Bak şimdi Kaf Dağı`m benim
Bak şimdi Kaf Dağı benim
Böylece, Kaf Dağı`na giden ve gitmeyen bütün yolların onu beklediğini söyleyen şair hayatın gündelik giysilerini yılan derisi gibi üzerinden atarak, ayaklarına demir çarık giyerek, eski hatıraların arasından dedesinin asasını alarak Gerçekle masalın buluştuğu sınıra, Kaf Dağı`na yol alır. Aradığını bulan şair, “Hey Kaf Dağı, benim!/ Kaf Dağı`m benim/ Benim, Kaf Dağı” – sevinç çığlığını atar. Bu dizeler ustad şair Necip Fazıl`ın “Bildim seni, ey Bilinmez meşhur” dizelerini hatırlatır.
“Aynı masalın bir başka anlatımı” isimli yeddinci bölümde şair herkese seslenen fakat kimsenin duymadığı gaipten gelen sesi duyar, herşeyi görünür kılan fakat kimsenin görmediği bir ışık görür, herkesin yürüdüğü, fakat kimsenin katetmediği yola revan olur, herkesin içinde yüzdüğü, fakat kimsenin ıslanmadığı bir denize girer, herkese bir yıldız düşen, fakat kendi yıldızından ayrı düşen bir göğe yükselir, ardından bir yere iner, inen kendisi olsa da, bulduğu kendisi olmaz. Adından da göründüyü üzere bu küçük şiirde aynı masal bir başka anlatımla ele alınır. Kaf Dağı`nı arayan, ona dev bir ayna tutan şair “Hayata ve masala dair bir son ve başlangıç” yaparak eserini nikbin notlarla bitirir;
Işığı öp ve uyandır ışığı
Ölümü ve uykuyu yumşatan şefkatinle
Kolay kıl yeniden doğmanın
Ve uyumanın paylaşılmaz sancısını
Gözkapakları ağırlaşmış bir evrenin
Öper gibi gözlerini ya da
Işığı öp ve uykuya yatır ışığı
“Işığı öp ve uyandır ışığı” aslında çilekeş ruhun yeniden doğuş arketipini ifade eder. Yeniden, küllerinden doğmak, farkında olarak sonsuz yolçuluğa yol almak “Kaf Dağına Bakan Ayna”dan görünen bilinmez gerçeklerdir. İnsan ruhunun sonsuluk arayışları Kaf Dağına Bakan Aynayla metafizik derinlik kazanır. Şair, manalar anlamının derinliğini, insan hayatının yaşam felsefesini silsile şeklinde irdelemeye çalışarak, insanoğlunun yeniden diriliş amentüsünü çizer.
Kaf Dağına Bakan Ayna aslında modern dünyamızın sorunlarını, bu sorunlara kendini kaptırarak yalnızlaşan, bu yalnızlıktan, bilinçaltı korkularından kurtulmaya çalışan insanın kendi benliğiyle yüzleşmesinin, Hakikat yolculuğunun ve yaratılış gayesinin terkedişidir.
Doç., Dr. Eşqane Babayeva
AMEA Nizami Gencevi adına Edebiyat Enstitüsü/BAKÜ