tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Kirlenmenin müzikal boyutu

Kirlenmenin müzikal boyutu
25.11.2022
A+
A-

Kirlenme kavramı

Bir toplumda dil, din, ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin işlevsiz hale gelerek yerini zamanla şahsi faydacılığa bırakması ve etik kuralların uygulanamamasına toplumsal kirlenme, yozlaşma veya çürüme denir. Yozlaşma aynı zamanda insanın ahlaki bakımdan kendisine, değerlerine ve bütün insanlığa yabancılaşmasından kaynaklanan bir problemdir. Toplumsal yozlaşma ile toplumu bir arada tutan kültürel değerler de zedelenir ve toplumsal birliktelik kaybolur. Toplumun aile yapısında, eğitim kurumlarında, hukuk anlayışında, dilini kullanmasında, manevi değerlerinde, düşünce yapısında, örf-adet ve geleneklerine bakış açısında meydana gelen kirlenme toplumun sanat anlayışını ve dolayısıyla müziğini de etkileyecektir. Bir toplumun sosyal yapısında meydana gelen erozyonun müziğe yansıması, müzikte yozlaşma, kirlenme veya çürüme olarak tanımlanabilir.

Müziğin İnsan Ruhuna Etki Mekanizması

Müzik, halk arasındaki anlayışa göre genellikle bir eğlence aracı olarak algılanmaktadır. Fakat müzik, duygu ve düşünceleri seslerle anlatan ya da sesleri düzen ve estetik anlayış içerisinde ifade eden bir sanattır. Müziğin bu özelliği ile sadece bir eğlence aracı olmadığı, insanın ruh, duygu ve düşünce dünyasını da yansıtan bir kavram olduğunun anlaşılması, müziğin insanlar üzerindeki etkileri konusunda birçok bilimsel araştırmaya imkân sağlamıştır.[1]

Müziğin duygu yönüyle meydana getirmiş olduğu etkilerin toplanıp organize olduğu ve değerlendirildiği yer, beyindeki limbik sistemdir. Bu sistem, beyindeki davranış ve heyecanlarımızı, temel biyolojik dürtülerimizi, belleğimizi ve öğrenmeyle ilgili bazı yapıların nöral mekanizmalarını içerir. Sevinç-keder, heyecan gibi duygu ve davranışlarımızı etkileyecek onları yönlendiren çeşitli olaylar, beyindeki limbik sistemin organizasyonuna uyarak yaşamımızda değer kazanmaktadır. Bu nedenle etkileme gücü olan müzikal bir eser, limbik sistemin bu özelliklerini harekete geçirerek, bireyin motivasyonunda ve davranışlarında değişiklik meydana getirebilmektedir.[2]

Müziğin insanlar üzerinde psikolojik bir etkisinin olduğu sürekli olarak vurgulanmakta, hatta bu etkinin sadece insanlar üzerinde olmadığı diğer canlı türleri üzerinde de stresi azaltıcı bir etkisinin olduğu birçok bilimsel çalışmada anlatılmaktadır. Müziğin bu etkileri, onun bazen bilim adamları tarafından insanlardaki psikolojik bir hastalığın tedavisinde kullanılmasına, bazen de diğer canlılardan (özellikle hayvanlardan) daha iyi verim almak amacıyla kullanılmasına yol açmıştır.[3]  Müzikle tedaviden elbette ki sadece “müziğin kullanıldığı tedavi” anlaşılmamalıdır. Müzikle tedavi, “müziğin içinde bulunduğu tedavi” anlamına gelmektedir. Müzik, tek başına hiçbir fiziksel hastalık etkenini ortadan kaldıramaz, ancak her türlü hastalığın tedavisinde kullanılabilir.[4] 

Müzik terapi yaklaşık 4.000 yıldan beri çeşitli kültürlerde hastaları tedavi etmek amacıyla kullanılan en eski tedavi yöntemlerinden biridir.[5] Hem hekim hem de müzikolog kimlikleriyle İslâm tarihinin önemli kilometre taşlarından olan Zekeriya er-Razî (854–932), Farabî (870–950) ve İbn-i Sina (980–1037) müziğin tedavi edici etkisini incelemişlerdir. O zamandan başlayan “müzikle tedavi” geleneği, Selçuklu ve Osmanlı şifahanelerinde devam etmiştir.[6]

Dünyaca ünlü Türk bilgini Ebu Nasr Farabî (870–950), müziğin insan bedenine ve ruhuna olan etkilerini incelemiştir. Farabî’nin en büyük özelliklerinden biri “kanun” sazını icat etmiş olmasıdır. Esrarengiz bir kişilik olarak tarihe geçen Farabî, bir gün bir müzik meclisinde bulunur. Meclisteki kimse onu tanımaz. Farabî, torbanın içinden bir çalgı çıkarır, aleti kurup çalar. Meclistekiler gülmeye başlarlar. Ardından aleti söküp başka bir tarzda çalar. Bu sefer kapıcıya varıncaya kadar, mecliste bulunan herkes uykuya dalar. Hatta denilir ki, Farabî meclistekileri uykuda bırakıp oradan ayrılır.[7]

Razî, Farabî, İbn-i Sina gibi Türk bilginlerinin ilk adımını attığı, psikolojik sebeplerle başlayan bedensel hastalıklarda (psikosomatik hastalıklar) ilâç, meşguliyet ve müzikle tedavi yöntemi, Selçuklu ve Osmanlı bilginleri tarafından geliştirilmiş ve 18. yüzyıla kadar başarıyla uygulanmıştır.[8]

Amerikalı anestezi uzmanı Dr. Fred Schwartz, anne karnındaki sesleri Özel bir mikrofon aracılığıyla kaydederek erken doğan bebeklere dinletti. Bebekler kısa sürede kilo almaya başlamış ve daha sağlıklı bir gelişim göstermişlerdi. Üstelik eskisine oranla daha sakin davranıyorlardı. Erken doğan bebeklerin bakımları masraflı işlemler gerektirdiği için, bu bulgu büyük önem taşıyor. Anne karnındaki sesler, yetişkinler üzerinde de olumlu etkiler yaratıyor. Ruh hastası yetişkinler, bu sesler kendilerini ana rahmindeki o güvenli dünyaya götürdüğü için kolayca sakinleşebiliyorlar.[9]

Müziğin Unsurları

Müzik ruhun gıdasıdır diye klişeleşmiş bir deyim vardır… Bugün kirlenen dünyada bedenin gıdası olan temel besin maddelerinde bile güvensizlik söz konusu iken ve müzikte bu kadar çeşidin olduğunu göz önünde tutuğumuzda akla hangi müziğin ruhun gıdası olacağı sorusu gelir. Bu soruya cevap verebilmek için birazcık müziğin içine girmek, temel müzik kavramlarını özet de olsa geçmek gerekir.

Müzik; ritim, ezgi ve ahenk unsurlarının bir araya gelmesiyle oluşmuştur.

1.Müzikte ritim ve usül:

İnsan beyni dışarıdan birtakım tembihler alarak gelişir. Ancak, bu tembihlerin, onda “haz duygusu” meydana getirecek cinsten tembihler olması gerekir. Ses tembihi, hem de bir musiki gibi ritmik tembihler, rahim içi hayatta annemizin kalbinin atışlarını dinlemekle başlar. Sonra hayat boyu kendi kalp seslerimizi duyarız. O halde “sesin” farkına vardığımız ilk elemanı “ritm”dir. Ses, çevremizdeki havanın ritmik titreşimleriyle hâsıl olur. Bu titreşimlerin frekansı, sesin incelik ve kalınlığını, perdesini, tonunu meydana getirir.[10]

Müzikte ritim, kuvvetli ve zayıf vurguların belli bir zaman aralığında eşit ölçülerde art arda yinelemesidir. Ritmin oluşturduğu döngüye usül denir. İbrahim Hakkı Özkan’a göre usûl kavramını; zamanın kalıplaşmış hâlidir, şeklinde de açıklayabiliriz. Usûlü meydana getiren, kuvvetli ve zayıf vuruşların ve de zamanların birbirlerinden farklı şekilde sıralanması ve bu vuruşların değerlerinin farklılık göstermesi, usûller arasındaki değişkenliği meydana getirmiştir.[11] Usulün oluşturduğu ritmik döngü kendisiyle uyum içinde bir melodiyle birleştiğinde duygusal olarak hem beklenen hem de beklenmeyen, farklı düzeylerde etkiler yaratır.[12]

2. Ezgi/Melodi/Nağme:

Müziğin ikinci unsuru melodidir. Melodinin dilimizde karşılığı ezgi veya nağmedir. Seslerin bir müzik cümlesinde yatay bir çizgide bulunmasına monofonik (tek sesli modal), buna karşın seslerin bir müzik cümlesinde hem yatay, hem dikey bulunmasına da homofonik denir. Melodinin bu tarzı armonik şekilde yapılandırılmıştır. Hem tek sesli (modal) hem çok sesli (armonik) müzikte melodi vardır.[13]

3. Ahenk/Armoni:

Müziğin üçüncü ve son unsuru ahenk veya bir diğer deyişle armoni yani uyumdur. Ritim ve melodi ardışıktır, ama armoni, kendi içinde art ardalığa ve bir birlikte oluşa sahiptir. Armonide farklı tonlar aynı anda seslendirilir. Bunlardan bir tanesi egemen tondur ki diğerleriyle beraber armoniyi oluşturur.[14]

Bu temel bilgiler ışığında müzikologlar, müziği yüksek ve basit (aşağı) müzik olarak ikiye ayırmakta. Basit müzik, sadece ritme sahiptir. Fakat yüksek müzik ise hem ritme hem melodiye hem de bir armoniye sahiptir. Yüksek müzik, ruhun gıdası olan müziktir. [15]

Musikideki Yapısal Kirlenme

Müziğin ruha gıda olması onun insan ruhuna hitap etmesi ve onda haz uyandırmasıyla alakalıdır. İnsanoğlu fıtratı gereği güzel sese karşı ilgisiz kalamaz. Kuş sesleri, dalgaların ritmik sesleri, su sesi insanı hep cezbetmiş ve insana huzur vermiştir. Bunun yanında çığlık çığlığa kuş sesleri, denizin patlamasıyla birlikte kıyıları döven hırçın dalga sesleri, klakson sesleri insanları huzursuz etmeye yetmektedir. Bu sesler de bed sesler olup insan ruhunu olumsuz etkiler.

Fiziki nitelikleri ile insanın diğer insanlarla ve çevresiyle olan ilişkilerini bozan, çıkardığı yüksek yoğunluktaki ses ile ortaya çıkardığı akustik enerji ile kişide bir tedirginlik, ürperti korku ve stres oluşturan seslere gürültü denir. Sözlüklerde gürültü uyumsuz, düzensiz bir biçimde çıkan, rahatsız edici her türlü ses olarak tarif edilmiştir.

Bir sesin ritim, ezgi ve armoni gibi belirleyici birçok elemanı vardır. Bütün bunlar bizim sinir sistemimize ulaştıkları zaman, bir zevk duygusunu meydana getirecekleri yerde, sıkıntıya ve huzursuzluğa sebep olurlarsa onun adına “gürültü” denir. Gürültü, bugünün, teknoloji çağında ferdi alanı tehdit eden, hatta bunu ortadan kaldıran unsurların başında gelir. Bu sebeple de sıkıntı verici, nahoş hisler uyandırıcı bir stres faktörü olarak ele alınmalıdır. Demek ki gürültü insanın gerek fiziki ve gerekse ruhsal sağlığı için stres yapıcı bir faktördür. Gürültü, ruhsal dengemizi etkiler. Gürültü, beyin biyokimyasını etkiler, beynin omurilik sıvısı seviyesinde ve beyin dokusundaki miktarlarını ve metabolizmalarını değiştirebilir.[16] Müzik yüksek frekanslıdır ve dalga boyu ve genlikte değişiklikler fark edilebilir desenler vardır. Öte yandan, gürültü düşük frekansa sahiptir, düzensiz dalga boylarına sahiptir ve genlik ve dalga boyunda ani değişiklikler meydana getirir. Müzik uyumdur, gürültü ise kaostur. Gürültü vahşi ve evcilleştirilmemiştir, oysa müzik dinlendiricidir ve dinlemesi çekicidir.[17]

Bir müzik tarzı ruhun haz duyduğu ritim, ezgi ve ahenk unsurlarına sahip değilse insan için bir gürültüden ibaret olur. Artık bu müzik, gerçek anlamda müzik olmaktan çıkmış kirlenmiş, dejenere olmuş, çürümüş bir ses yığınıdır.

Müzikte kirlenme onun yapısal unsurlarındaki bozulmalarla başlar. Prof. Dr. Can Etili bu konuyu şu şekilde özetlemiştir.

Ritmik yapıda kirlenme: Usulleri meydana getiren ritmik doku içindeki darpların, sayısal veya vurgusal (kuvvetli ve zayıf vurgulamaların düzensizliği) yapılarının bozulmuşluğuna denir.

Melodik ve armonik kirlenme: Melodik dokunun geleneksel yapısından uzaklaşması, eser yaratımında aynı makam ve diziler üzerinde ısrar edilmesi, melodik varyantların kullanımındaki bilinçsizlik, yabancı ve yerli figürlerin sentezindeki uyumsuzluk, farklı tınılar, akordu birbirine uymayan enstrümanların bir arada kullanılması, sesler, perdeler, aralıklar, seslerin yan yana dizilmesi, genişlemeler, süslemeler, seyirde yer alan başlangıç, duraklama ve bitiş noktalarının değişiklik adına keyfi bir şekilde kullanılması, her değişimin bir gelişme olmadığı bilincinin müzik uygulayıcılarında bulunmaması ve eser kopyacılığı, melodik kirlenme olarak nitelendirilebilir. [18]

Müzikteki Kirlenmenin Batı’daki Örneği: Heavy metal

Bugün yaygın olarak dinlenen Batı menşeli müzikler arasında bulunan Metal müzik, rock müziğin daha agresif ve sert ritimlerden oluşan bir türüdür. Heavy metal müzik, rock müziğin altında yer alan metal müziğin bir alt türüdür.[19]

Heavy metal müzikte geleneksel olarak yüksek gürültülü (elektro) gitarlar, vurgulu ritm, yoğun bass ve davul sesi ile birlikte güçlü bir vokal kullanılmaktır. Bu tarzın alt türleri genellikle bu unsurların bir veya birkaçını vurgulamakta, değiştirmekte ya da ihmal etmektedir. Tipik bir heavy metal grubu davulcu, basçı, ritim gitarist, solo gitarist ve gitar çalan veya çalmayan bir solistten oluşmaktadır. Bazı gruplarda sesin dolgunluğunu arttırmak için klavye enstrümanı da kullanılmaktadır. Heavy metalin ana enstrümanı elektro gitarın sesi fuzzy, overdrive ya da distortion denilen özel efekt cihazları vasıtası ile daha gürültülü hale getirilir. Heavy metalmüzikteki elektrogitar diğer müziklerde kullanıldığı biçimden tamamen farklıdır. Heavymetalde power cord denilen akorlar vasıtası ile bu müziğe karakteristik biçimi veren gitar ritmleri oluşturulur. Yine heavy metalde şarkının bir bölümünde sıklıkla gitar solo yer alır, bu gitar solo bir anlamda solo gitaristin solosu ile vokalistin icrası ile çatışma yaratmaktadır. Bu durum müzikal bir heyecan yaratmakta ve dinleyicinin coşkusunu artıran bir unsur olmaktadır.[20]

Bu tarz müziklerde sürekli bir gerginlik hâli söz konusudur. Gerginliğin hâkim olduğu bu müzikler insan ruhunda huzur yerine kaygı, endişe, korku, ümitsizlik hisleri uyandıracağı için dinleyenleri hayattan koparacaktır.

Sözler Açısından Müzikte Kirlenme

Müzik yapılış biçimine ve müzikle birlikte kullanılan sözlere bağlı olarak her iki duygu biçimini ve bunlara bağlı davranışları harekete geçirebilmektedir. Bu konuda Aristo da şunu söylemektedir: “Müzikte ahlaki nitelikler vardır. İşittiğimiz melodiler bunları temsil eder. Böyle olduğu besbellidir, çünkü bir kere, makamlar ya da uyumlar arasında doğal ayrılık vardır. Bunlar dinleyenlerde farklı tepkiler yaratırlar, hepsi aynı yönde etkilemez. Aynı şey çeşitli ritim türleri için de doğrudur. Bazılarının durultucu bir etkisi vardır, bazılarının ise denge bozucu. Bütün bunlardan müziğin gerçekten belli zihin halleri yaratma gücü olduğu anlaşılıyor.”[21]

Prof. Dr. Can Etili de müziğin söz unsurundaki kirlenmeyi şu şekilde izah eder.  “Gerek halk, gerekse divan edebiyatı nazım şekillerinin kullanılmaması, eserlerde iletilmek istenen mesajların slogan cümlelerle ifade edilmesi, toplumun düzeyini çıkaran değil, düşüren bir üslupla verilmesi, gençliği düşünmeye yönlendiren sözlerden kaçınılması, dilin yanlış kullanılması, yabancı kültüre özendirmesi, argo kelimelere yer verilmesi söz unsurundaki kirlenmelerden bazılarıdır.”[22]

Nevcihan Özel de makalesinde aşağı müzik olarak tanımladığı basit müziklerin günlük, genel geçer, kısaca pop müzik denilen ve gerek kullanılan sazlar ile müzikal yapıları gerekse orkestrasyon düzenlemeleri ve edebî hiçbir değeri olmayan sözlerinden dolayı ruhtan çok bedene hitap ettiğini vurgular. Dolayısıyla bu tür müziklerden ilâhî hiçbir temeli olmadığı için ruhu yükseltecek ve umuda kapı açacak bir etki beklenemediği gibi dünyaya ve onun işlerine daha çok bağlantı yaptığından insanı umutsuzluğa götürebilir, demektedir.[23]

Müzikte sözlerin, ezginin de kaynağı olduğu düşünüldüğünde ne denli etkili olduğu daha da anlaşılacaktır. Bir şarkının karakterini onun sözleri oluşturur. Sözlerdeki olumsuzluklar, isyan, müstehcenlik, şiddet, küfür, sapkınlıklar ister istemez dinleyenlerde olumsuz etki bırakır. Bu durum tüm dünyada hoş karşılanmayan bir durumdur. Örneğin Batı da bile Rock müzik ilk ortaya çıktığı yıllarda cinselleştirilmiş bedenle olan dolaylı ilişkisi ve cinsellik içeren şarkı sözlerine sahip olması nedeniyle toplumun genel ahlaki yapısını bozduğu ve gençlere kötü davranışlar (alkol, uyuşturucu, cinsel sapkınlık vs…) kazandırdığı gerekçesiyle zaman zaman kilise ve devlet eliyle sansüre uğramış.[24]

Yine heavy metal müziğin en çok eleştirilen yönlerinden biri, şarkı sözlerinin içerikleri olmuştur. Genellikle şarkı sözlerinde kadın düşmanlığı, ırkçılık, küfür, aşırı cinsel içerik, şiddete övgü, uyuşturucu madde kullanıma özendirme gibi unsurların bulunduğu gerekçesi ile eleştirilmişlerdir.[25]

Metin Solmaz, Rock müzikte hakaret içeren ifadelerin sürekli olarak var olduğunu belirtir. Ancak metal müzikte bunun aşırılaştığını, heavy metalin daimi bir küfür halinde bulunduğunu vurgular. Solmaz’a göre, komünizm, faşizm, anarşizm, ırkçılık, devrimcilik, lümpenlik, asilik, Hristiyanlık gibi hemen hemen her şeyin heavy metalde bulunduğunu söyler. Heavy metalde sebepsiz bir asiliğin, genel bir vahşiliğin söz konusu olduğu belirtilmektedir. Bir tepki söz konusudur ama bu tepkinin muhatabı belirsizdir.[26]

Yapılan bir araştırmada ise rock/metal müzik dinleyen liseli gençler arasında intihar düşüncelerinin, depresyon, uyuşturucu kullanımı ve kendine zarar verme davranışlarının daha yüksek bir oranda görüldüğü bildirilmiş.[27] 

Sonuç

Müzik konusu tarih boyu hemen bütün medeniyetlerin konusu ve problemi olmuş bir konudur. İnsanlar tarihin her döneminde müziğin gizemli dünyasından istifade etmeye çalıştıkları gibi, müzik sebebiyle meydana gelen bir takım olumsuzluklardan da şikâyetçi olmuş ve bunun önünü almaya çalışmışlardır.[28]

Dini açıdan şarkı sözlerinde dini değerlere aykırılık, şirk (haşa sen benim ilahımsın gibi sözler), yalan, iftira, eşcinsel eğilimleri, ensest ilişkileri ve zinayı teşvik eden sözler gibi dince yasaklanan hususların yer alması hoş karşılanmamış ve haram olarak nitelenmiştir. Zaten şarkı sözlerindeki bu durum musikideki kirlenmenin en bariz örneğidir. Hanefî mezhebinin önde gelen muhakkiklerinden İbn Hümâm (ö. 861/1457), sonuç olarak “haram olan müzik, sözlerinde, hayatta olan belirli bir erkek veya kadın tasviri, içki, meyhane vb. yerlere özendirici sözler, belirli bir Müslüman veya zimmî’yi kötüleyen ifadeleri ihtiva eden müziktir” der.[29] İbn Âbidîn’e göre şiir gibi müziğin de kötüsü ve iyisi vardır. Sözlerinde hikmet ve nasihat bulunan müzikler aslen mubah olmakla beraber, beraberinde çalınan âletlere göre hükmü değişir.[30]

Günümüzde ise maalesef Kur’an ayetleri ile dalga geçen, ayetlerden şarkı sözü yapan yerli ve yabancı gruplar da kirlenmenin başka bir boyutunu icra etmekteler. Bu gruplara karşı çıkan, tepki gösteren dindar muhafazakâr kesimi bağnaz, yobaz olarak lanse etmek de kirlenmenin ve çürümüşlüğün farklı bir göstergesidir. Bu menfur eylemi savunmak, bunlara masum karineler bulmak beyhude bir gayrettir. Oysa bugün ortada bir Türk Sanat Musikimiz ve Tasavvuf Musikimiz varsa bunda dindar insanların, sufilerin payı büyüktür. Bunu inkâr etmek Farabi’yi, İbn-i Sina’yı, Itri’yi, Dede Efendi’yi, Hafız Sadeddin Kaynak’ı, Hafız Süleyman Ergüder’i, Muzaffer Ozak’ı, Ahmet Özhan’ı, Ahmet Hatipoğlu’nu, Amir Ateş’i, Ahmet Şahin Ak’ı, Ahmet Hakkı Turabi’yi, Ubeydullah Sezikli’yi ve adını sayamayacağız binlerce dindar, hafız, şeyh ve mutasavvıfı inkâr etmek demektir.

“Allah (c.c.), güzeldir, güzeli sever” hadîs-i şerîfini kendine düstur edinen mutasavvıflar, lokalleri konumunda bulunan tekkelerinde “Yegâne sevgili olan Allah (c.c.)’ın rızasını kazanmada birer vasıta” olarak gördükleri güzel sanatlar eğitimine büyük önem vermişlerdir.[31] Tekkelerin bu yönüyle bir konservatuvar gibi işlev gördüğü gerçeği bu işle azcık iştigal eden herkesin malumudur.

Tekke Mûsikîsi, sadeliği ve samimiyeti ile kültür seviyesi çok değişik insanlara aynı anda ve aynı heyecanla hitap edebilmiş, onları etkisi altına alabilmiştir. Tekke Mûsikîsi, Mevlevîler yoluyla Klasik Türk Mûsikîsi’ne, Bektaşîler yoluyla da Halk Mûsikîsi’ne önemli katkılarda bulunmuştur. Bunun yanında tarikatların zikirleri esnasında yapılan “devran, semâ’, semah” gibi dinî raks türleri mûsikî eşliğinde de gerçekleştirilmiş, bu suretle anlatılmak istenen meram ve verilmek istenen mesajın daha kapsamlı ve kalıcı olması amaçlanmıştır.[32]

İçinde yaşadığımız âlem açısından baktığımızda, her şeyde bir sınır görülmektedir ve Cenab-ı Hakk’ın kudretiyle sınırlar belirlenmiştir. Bu bütün bilim dallarında da görülmekle birlikte, zamanı geldikçe, çalışmaya, emeklere bağlı olarak sınır tedricen kalkmaktadır. İnsan tecrübelenip aklı geliştikçe sınır konusunda farklı düşünceler geliştirip sınırları aşmak için çalışmış, hâlâ da çalışmaktadır. Zaman içinde sınırlar aşılmış gibi görülse de hep bir sonrakinin gölgesinde kalacağından yine sınırlı olacaktır. Müzik yönünden baktığımızda ise, sınırlar öncelikle muhayyilede başlamakta, bu da insanın eğitimine, bu konudaki mesâisine, dünyayla, yaşamla ve san’at dallarıyla olan alâkasına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.[33]

Din ile sanatı bağdaştıramayan toplumlarda, hep umutsuzluk, mutsuzluk ve karamsarlık hâsıl olmuştur. Dinsel gerçekliğin anlamını kavrayabilmek sanat yoluyla olduğunda, umut ışığı yanabilmektedir ki sanat bunun ifade tarzıdır.[34]

Toplumsal kirlenme, toplumu oluşturan tüm unsurlara sirayet ederek yayılır. Din, ahlak, dil, kültür, edebiyat, sanat bu kirlenmeden en fazla etkilenen unsurlardır. Bu yazımızda dilimizin döndüğünce müzikteki kirlenmeyi izah etmeye çalıştık. Seyid Ahmet Arvasi’nin de dediği gibi Büyük ve güçlü bir medeniyetin ortaya koyduğu “estetik telâkki” de, eserler de orijinaldir. Yani güzel san’atlar sahası, taklidi, kopyayı, teksiri ve şahsiyetsizliği çirkin bulur ve reddeder. Bir sanatkâr şahsiyetini, bir medeniyet haysiyetini ve hayatiyetini korumak istiyorsa, kendi “estetik dehâsı”na yön veren telâkkileri “mukaddes bir emanet” gibi korumasını ve kollamasını bilmelidir.[35]

Unutulmamalıdır ki kirlenme çürümeyi, çürüme de çöküşü beraberinde getirir.

HALİT YILDIRIM

Gerçek Tarih Kasım 2022 sayısında yayınlanmıştır.


DİPNOTLAR:

[1] GENÇEL, Ö. 2006. Müzikle Tedavi, Kastamonu Eğitim Dergisi, 14(2): 697-706.

[2] ALTINÖLÇEK, H, Tedavide Müzik Ve Antik Dönem Uygulaması, Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir. (2004).

[3] SEZER, F. 2011. Öfke ve Psikolojik Belirtiler Üzerine Müziğin Etkisi, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 8(1): 1473-1493.

[4] ÖZEL, Nevcivan Sevindik, Türk Müziğinin İnsan Üzerindeki Etkisi, Düşün-ü-yorum Dergisi Sayı: 37, Haziran 2013

[5]  UYAR, M.; KORHAN, E., A. 2011. Yoğun Bakım Hastalarında Müzik Terapinin Ağrı ve Anksiyete Üzerine Etkisi, Ağrı: Derleme, 2011; 23 (4): 139-146.

[6]  ÖZEL, 2013, agm.

[7] ÖZEL, 2013, agm.

[8] ÖZEL, 2013, agm.

[9] Aksoy, Bekir; Musikinin Sağlık Üzerindeki Etkileri Konferansı, İLESAM 23 Şubat 2019.

[10] Aksoy, Bekir; agm.

[11] ÖZKAN, İ. Hakkı, Türk Musikisi Nazariyatı Ve Usulleri Kudüm Velveleleri, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1998

[12] ÖZEL, 2016, agm.

[13] ÖZEL, 2016, agm.

[14] ÖZEL, 2016, agm.

[15]  ÖZEL, Nevcivan Sevindik, Müzik Sanatı ve Umut Üzerine, Düşün-ü-yorum Dergisi, Kış 2017.

[16] AKSOY, Bekir; agk.

[17]  Eugene Taylor, Müzik ve Gürültü Arasındaki Fark.

[18] ETİLİ, Can, Müzikte Kirlenme, Folklor Edebiyatı Dergisi, Sayı:13, Şubat 1998.

[19] OKUT, Melike; Heavy Metal Müzik Türü Psikolojimizi Ne Yönde Etkiler?, https://hipokampusakademi.com/

[20] Hatch D. ve Millward. S, From Blues to Rock, 1989

[21] ARİSTOTELES (2000). Politika, çev. Mete Tunçay, İstanbul: Remzi Kitabevi.

[22] ETİLİ, Can, agm.

[23] ÖZEL, 2017, agm.

[24] Çalış, N, Popüler Kültür Bağlamında Rock Müziğinin Analizi, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji A.B.D. 2006

[25] Hatch D.ve Millward .S.

[26] SOLMAZ, Metin, Rock Sözlüğü, Pan Yayıncılık, 2008

[27] MARTİN, G.,CLARKE, M., & PEARCE, C. (1993). Adolescent Suicide: Music Preference as an Indicator of Vulnerability. J AmAcad Child AdolescPsychiatry.

[28] BAYINDIR, Abdulaziz; İslam’da Müzik, https://www.suleymaniyevakfi.org/

[29] İbn Hümâm, Fethü’l-Kadir, VI, 482.

[30] İbn Âbidîn, Hâşiyetü Reddi’l-Muhtâr, V, 305.

[31] DEMİRTAŞ Yavuz, KAMİLOĞLU Ramazan, Tasavvufî Kurumların Fonksiyonları Ve Türk Mûsıkîsine Katkıları, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8(2) 199-214, Güz 2017.

[32] DEMİRTAŞ ve KAMİLOĞLU, agm.

[33] ÖZEL, Nevcivan Sevindik, Müzikte Sınır Konusuna Kısa Bir Bakış, Düşün-ü-yorum Dergisi, Yaz 2016

[34] ÖZEL, 2017, agm.

[35] ARVASİ, Ahmet; Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz, 73-76

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.