tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Muhammed Işık

Gerçek Tarih Derneği Yönetim Kurulu Başkanı.

Kur’an-ı Kerim Perspektifinden Ticaretin Meşruiyeti ve Etik Sınırları

12.06.2025
A+
A-

Kur’an-ı Kerim, yeryüzündeki insanlığın ekonomik hayatını düzenlerken, helal yollarla geçim sağlama ilkesini temel bir prensip olarak benimsemiştir. Bu bağlamda, ticaret açıkça meşru bir kazanç yolu olarak teşvik edilmektedir. Ancak bu meşruiyet, günümüzün modern serbest piyasa ekonomilerinde sıklıkla görülen sınırsız ve kontrolsüz özgürlüğü ifade etmemektedir.

Kur’an-ı Kerim, ticareti hem ekonomik bir faaliyet olarak hem de ahlaki ve sosyal sorumluluklarla iç içe geçmiş çok daha kapsamlı bir alan olarak ele almıştır. Bu yaklaşım, ticari ilişkilerin yalnızca kâr odaklı olmaktan ziyade, adalet, dürüstlük ve içtimaî fayda gibi değerlere de dayanmasını gerektirir. Bu çerçevede, hem ticaretin meşruiyetini sağlayan hem de etik ve yasal çerçevesini çizen titiz sınırlar belirlenmiştir.

Kur’an-ı Kerim, belirli ticari uygulamaları kesin bir şekilde yasaklayarak bu sınırları netleştirmiştir. Bu yasaklar, haksız kazancı önlemeyi, sömürüyü engellemeyi ve sosyal adaleti tesis etmeyi amaçlamaktadır. Örneğin, faiz (riba), aldatma, haksız rekabet, spekülasyon ve tekel gibi uygulamalar, Kuran’ın öngördüğü ticaretin ahlaki ve yasal ilkelerine aykırıdır. Bu yasakların temelinde ticari ilişkilerde şeffaflık, karşılıklı rıza ve adalet ilkesi yatmaktadır. Bu şekilde hem bireylerin hakları korunmakta hem de toplumun genel refahına katkı sağlanmaktadır.

Karşılıklı Rıza ve Ahlaki Kazanç

İslam ekonomisinde, ticaretin meşruiyeti, salt yasal bir sözleşmenin çok ötesine geçer ve derin bir ahlaki ve sosyal boyut kazanmaktadır. Bu meşruiyet, iki ana ilkeye dayanmaktadır: karşılıklı rıza ve meşru kazanç. Kuran, bu temel ilkeleri aşağıdaki ayette açıkça belirtmektedir: Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin; ancak karşılıklı rızanıza dayanan ticaret böyle değildir ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisâ, 4/29).

Ekonomik işlemlerin bu ayete göre geçerli sayılması için, görünüşte yasal olmalarının yanında, anlaşmaya varan tarafların tamamen samimi ve özgür iradeli olmaları şarttır. Dolayısıyla işlemin geçerliliği, aldatma, hile, zorlama veya cehalet olsun, her türlü baskıdan uzak olmasına bağlıdır. Bir işlemin taraflarından birinin mağdur edilmesi, aldatılması veya zorlanması durumu İslam’a göre meşru kabul edilmez. Bu ilke, ekonomik işleyişin sadece kâğıt üzerindeki kurallarla sınırlı kalmayıp, dürüstlük, şeffaflık ve adalet gibi temel ahlaki prensiplere de sıkı sıkıya bağlı olmasını şart koşmaktadır.

İslam’da kazanç, miktarından öte, elde ediliş sürecinin ahlaki sağlamlığıyla ele alınmaktadır. Ticaret, ancak bu etik zemin üzerinde yapıldığında helal sayılabilir. Bu durum, “rızaya dayalı alışveriş” ifadesini hukuki bir sözleşmenin ötesine taşıyarak, tarafların birbirine karşı duyduğu ahlaki bir yükümlülüğe ve karşılıklı güvene dayanan bir taahhüt haline getirmektedir.

Bu yaklaşım, iktisadi eylemleri ferdî çıkar arayışının ötesine taşıyarak, içtimaî refaha ve adalete hizmet eden bir etkinlik hâline dönüştürmektedir. Böylece ticaret, sosyal dokunun güçlenmesine katkı sunan bir yapıya dönüşmekte ve karşılıklı yarar sağlama potansiyelini zirveye çıkarmaktadır. Bu prensipler, bireyler arası güveni pekiştirerek daha istikrarlı ve adil bir ekonomik ortamın oluşumuna ortam hazırlamaktadır.

Batıl Kazanç Yollarının Reddi ve Ekonomik Adalet

İslam iktisat düşüncesinde ticaretin meşruiyeti belirli şartlara tabidir; ancak bazı kazanç yolları kesinlikle reddedilir. Meşru kazancın teşvikine paralel olarak, Kuran-ı Kerim “yanlış yollarla servet edinmeyi” şiddetle yasaklar. Bu bağlamda, “yanlış” kavramı oldukça geniştir; hem yasadışı hem de ahlaksız olan her türlü kazanç biçimini kapsar. Bu yasak, dolandırıcılık, faiz (riba), gasp, kumar, dolandırıcılık, sahtecilik, stokçuluk, piyasa manipülasyonu ve diğer tarafın bilgisizliğinden veya zor durumundan faydalanma gibi tüm yöntemleri içerir. Kapsamlı yasak, bireylerin ve toplumun genel refahını korumayı amaçlamaktadır.

Bu yasak, geniş çaplı bir sosyal adalet sağlamayı ve bireyler arasındaki adaletsizliği ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. “Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın,” (Bakara, 2/188) ayeti bu ilkeyi pekiştirir ve ferdî çıkar adına içtimaî yapıya zarar verecek her türlü eyleme karşı güçlü bir uyarıdır. İslam, ekonomik faaliyetin temel amacının adil gelir dağılımı ve sosyal refah olduğunu savunur. Bu nedenle, gelirin kazanılma biçimi, kazanılan miktardan çok daha önemlidir. Bu, ekonomik faaliyetlerin şahsi zenginleşmeye odaklanmak yerine daha kapsamlı bir sosyal fayda sağlaması gerektiği anlamına gelir.

İslam, kazancın kendisinden çok, kaynağını, yöntemini ve içtimaî etkilerini derinlemesine incelemektedir. Batıl yollarla elde edilen kazançlar, bireyin malına haksız zenginlik katarken, toplumdaki güveni zayıflatır, rekabeti bozar ve gelir eşitsizliğini artırır. İslam, ekonomik yaşamın temelinde hak, adalet ve dürüstlük ilkelerinin olmasını gerektirir. Böylece, ekonomik işlemler ticari alışverişin ötesine geçer ve bireye ahlaki sorumluluk da yükleyen bir eylem haline gelir. İlahi bir müdahale olarak kapsamlı yasak, ekonomik adaletsizliğe ve sosyal güvensizliğe karşı güçlü bir savunma hattı oluşturarak daha sağlıklı ve daha sürdürülebilir bir ekonomik düzenin inşasına katkıda bulunur.

Faiz Yasağı

İslam iktisat etiğinde, ticaretin meşruiyeti doğrudan ve ayrılmaz bir şekilde faizin yasaklanmasıyla ilişkilidir. Kur’an-ı Kerim, “Hâlbuki Allah alım satımı helâl, faizi ise haram kılmıştır,” (el-Bakara, 2/275) ayetiyle faizi kesin bir şekilde yasaklar. Bu ayet, ticaretin (alışverişin) meşruiyetini ilan ederken, görünüşte benzer bir ekonomik işlem olmasına rağmen, yapısal olarak sömürüye dayalı olan faizi yasaklayarak ekonomik hayatın ahlaki sınırlarını açıkça çizer. Bu ayrım, İslam ekonomisinin temel felsefesini açıkça gösterir, yani risk paylaşımına ve eşitliğe dayalı bir sistem öngörür.

Ticaret, sermayenin risk üstlenmesi ve emek ve üretime dayalı olarak değer artışı sağlaması ilkesine dayanır. Ticarette girişimci, mal veya hizmetlerin üretimi, alımı ve satışı ve pazarlanması gibi aşamalarda risk alır ve bu risk karşılığında kâr elde etme hakkı doğar. Kâr, bu risk ve harcanan emek için meşru bir getiridir.

Ancak faiz, garantili kâr, risksiz menfaat ve koşulsuz gelir içerdiği için bu ahlaki meşruiyetin dışında kalmaktadır. Faiz, borç verenin herhangi bir ekonomik risk almadan para vererek belirli bir gelir elde etmesi anlamına gelir. Bu durum gelir dağılımını haksız yere bozar, güçlünün zayıf üzerindeki ekonomik hâkimiyetini pekiştirir ve sosyal adaleti baltalayan bir sömürü aracı olarak tanımlanmaktadır. Faiz, finansal piyasalarda servetin belirli ellerde yoğunlaşmasına ve eşitsizliğin artmasına zemin hazırlamaktadır.

İslam’a göre faiz, sermayenin atıl kalmasını teşvik eder, ancak onu ticarette olduğu gibi gerçek üretime ve değer oluşumuna yönlendirmez. Bu durum, toplumda servetin belirli ellerde yoğunlaşmasına ve ekonomik eşitsizliğin artmasına yol açmaktadır. Faizin yasaklanması, ekonomik faaliyetlerin gerçek değer, emek ve karşılıklı yardımlaşma üretimine dayanmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Böylece ekonomik sistem kâr odaklı bir mekanizma olmaktan çıkmakta ve içtimaî fayda ve adalete dayalı bir yapıya bürünmektedir. Bu yasak, İslam’ın ekonomik hayatı rasyonel hesaplamalarla şekillendirmek yerine, ahlaki sorumluluk ve insani değerlerle şekillendirme arzusunun açık bir göstergesidir. Faizin yasaklanması, bireyleri kendi risklerini alarak ve emeklerini ortaya koyarak servet edinmeye teşvik etmekte, böylece daha dinamik ve adil bir ekonomik ortamın oluşmasına katkıda bulunmaktadır.

Ölçü ve Tartıda Dürüstlük

İslam iktisat etiğinde, ticaretin ahlaki sınırlarını çizerken, tartı ve ölçüler açısından dürüstlüğe özel bir vurgu yapılır. Bu, ticari ilişkilerde adaletin en somut alanlarından biri ve günlük yaşamda en sık karşılaşılan uygulama alanlarından biridir. Kur’an, inananları bu konuda açıkça uyarır: Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha iyidir hem de sonucu daha güzeldir,” (İsra, 17/35). Bu ayet, ticari işlemlerde dürüstlüğün sadece bir tavsiyenin ötesinde, hem dünya hayatı hem de ahiret için iyi bir tutum olduğunu göstermektedir.

Başka bir surede ise, ticarette haksızlık yapanlar çok sert bir dille ikaz edilir: ” Eksik ölçüp tartanların vay haline!” (Mutaffifîn, 83/1). Bu ifadeler, ölçü ve tartıdaki hilenin bireyler arası bir aldatma olmanın ötesinde, ilahi bir yasağa karşı gelmek anlamına geldiğini ortaya koymaktadır. Bu denli kesin bir üslup, İslam’ın ticari hayatta adaletin sağlanmasına verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Bu uyarılar, ölçü ve tartıda yapılacak en ufak bir hilenin dahi, ahirette hesabının sorulacağı bir günah olduğunu vurgulamaktadır.

Bu uyarılar, ticari işlemlerin insanlar arasında karşılıklı bir güven ilişkisine, ayrıca ilahi gözetim ve hesap verme bilincine dayandığını göstermektedir. Tüccar, alışveriş yaparken müşterilerini gözetmesi ve ayrıca Allah’ı da göz önünde bulundurması gerektiğini bilmelidir. Bu bilinç, ticareti vicdansız bir kazanç mekanizması olmaktan çıkarıp, bireyin hem topluma hem de Allah’a karşı sorumlu olduğu ahlaki bir alana taşımaktadır. Ölçü ve tartıda dürüstlük, İslam’ın sosyal adaleti ve içtimaî uyumu koruma amacına hizmet eden temel ilkelerden biridir. Çünkü bu tür küçük görünen aldatmacalar toplumdaki güveni zedeler, ekonomik dengeleri bozar ve yaygın bir mağduriyete yol açabilir. Dolayısıyla bu hassas alanlarda titizlik, İslam’ın ekonomik hayatı maddi bir çabanın ötesinde manevi bir sorumluluk olarak gördüğünün güçlü bir işaretidir. Bu, bireylerin kendi vicdanlarıyla baş başa kalmalarını ve her hareketlerinde ilahi bir gözün onları izlediğinin bilincini taşımalarını sağlamaktadır.

Stokçuluk ve Piyasa Manipülasyonu Yasağı

İslami ekonomi ahlakı, ticarette ve kâr peşinde koşmada özgürlüğü kesinlikle tanımaktadır. Ancak, bu özgürlüğün içtimaî yararları ve adaleti ihlal etmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda, piyasada suni kıtlık oluşturarak fiyatları artırmayı amaçlayan stokçuluk ve benzeri piyasa manipülasyonları kesinlikle yasaktır. Bu tür uygulamalar Kuran’da ismen belirtilmese de, İslam’ın genel ilkelerinden ve Peygamber’in hadislerinden ticaretin meşruiyetini baltalayan ve yaygın içtimaî zarara yol açan eylemler olarak açıkça anlaşılmaktadır. Bu yasak, İslam ekonomisinin temelinde yatan eşitlik ve sosyal sorumluluk ilkelerinin bir yansımasıdır.

Bu yasak, doğrudan doğruya sosyal dengeyi koruma ve kamu yararını gözetme gibi İslami ilkelerle ilgilidir. Hz. Peygamber bu konuda net bir tavır almış ve şöyle buyurmuştur: “Tüccar kazançlı, karaborsacı ise mel’ûndur (lanetlenmiştir: Allah’ın rahmetinden mahrum kılınmıştır)” (İbn Mâce, Ticaret, 6). Bu hadis, stokçuluğun ekonomik bir yanlış olmanın ötesinde, büyük bir günah ve ilahi cezayı gerektiren ahlaki bir sapma olduğunu göstermektedir. Çünkü bu tür uygulamalar, özellikle yoksul ve orta gelirli kesimler üzerinde temel ihtiyaç maddelerine ulaşmayı zorlaştırarak ağır bir yük oluşturmakta; içtimaî huzuru bozmakta ve insanlar arasında güvensizliğe sebep olmaktadır. Bu durum ekonomik dengeleri bozmakta, ihtiyaç sahiplerinin acılarını artırmakta ve sosyal huzursuzluklara yol açabilmektedir.

İslam, serbest piyasanın her zaman tek başına adaleti sağlayamayacağını kabul etmektedir. Bu nedenle, kâr hakkının bile ahlaki bir sınırı olduğunu belirtmektedir. Bir tüccarın malları kıtlaştırarak yapay olarak fiyatları artırması ticaretin ruhuna aykırıdır, çünkü ticaret karşılıklı rızaya ve eşitliğe dayalı bir değişim olmalıdır. Piyasa manipülasyonu, bu temel ilkeleri ihlal ederek haksız kazanç elde etmeye çalışmaktır. İslam, ekonomik sistemi ferdî çıkar çatışmaları üzerine kurmak yerine, onu etik değerler ve içtimaî sorumluluklar çerçevesinde şekillendirmeyi amaçlamaktadır. Böylece, iktisadi faaliyetler, bireyin zenginleşmesine hizmet etmekle birlikte, toplumun genel refahına ve adaletin tesisine hizmet eden birer araca dönüşmektedir.  Bu yaklaşım, ekonomik büyüme ve kalkınmayı ahlaki ilkelerle birleştirmeyi ve daha sürdürülebilir ve adil bir içtimaî yapı oluşturmayı amaçlamaktadır.

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’in ticarete yaklaşımı dengelidir, bireyin ekonomik özgürlüğünü tanır ancak bu özgürlüğü ahlaki ilkeler ve kolektif sorumluluklarla sınırlar. Bu, ekonomik faaliyetin verimlilik ve kâr odaklı olmaktan daha geniş bir manevi ve toplum odaklı çerçeveye dönüştüğünü göstermektedir. Serbest ticaret, karşılıklı rıza, bağışlama, dürüstlük ve adalet gibi temel ilkelere bağlı kalması koşuluyla teşvik edilmiştir. Bu ilkeler, ekonomik ilişkilerin piyasa kurallarına ve eşitlik ve karşılıklı faydaya göre yürütülmesini sağlamaktadır. İslam, şahsi refahı hedeflerken bile içtimaî uyumu ve adaleti göz ardı etmez.

Ancak bu temel ilkeler ihlal edildiğinde ticaretin meşruiyeti sona erer ve hatta haram ve günah haline gelir. Faiz, hile, aldatma, stokçuluk ve piyasa manipülasyonu gibi yanlış kazanç yolları İslam’ın ekonomik anlayışında kesinlikle reddedilmiştir. Bu yasaklar ekonomik adaletsizliği, toplumun kutuplaşmasını ve bireyler arasındaki güvensizliği önlemeyi amaçlamaktadır. İslam, ekonomik hayatı verimlilik, rekabet ve büyüme gibi hedeflerin ilerisine taşıyarak, inanç, sorumluluk, adalet ve geniş çaplı refah gibi temel değerler üzerine kurmayı hedefler. Bu yaklaşım maddi kazanımlara odaklanmanın yanı sıra bireylerin ve toplumun manevi sağlığına da odaklanmaktadır.

Bu nedenle, İslami ekonomi düşüncesi maddi ve manevi boyutların iç içe geçtiği bir sistem önermektedir. Bu sistemde ticaret, kişinin zenginleşmesinin yanında toplumun genel iyiliğini ve adaletin yaygınlaşmasını da gözeten bir araçtır. Ticaretin bu etik ve ahlaki temele oturtulması, modern ekonominin sıklıkla göz ardı ettiği veya arka plana attığı insan ve toplum odaklı boyutun önemini vurgulamaktadır. Bu yaklaşım bize ekonomik faaliyetlerin nihai amacının ferdî çıkar değil, adalete dayalı bir içtimaî düzenin kurulması olduğunu hatırlatır. Bu nedenle İslam, ekonomiyi insanlığın refahı ve adaletin kurulması için güçlü bir araç olarak konumlandırır.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.