Mezar taşlarımız
“Hiçbir şiir bir mezar taşı kadar milli olamaz. Çünkü onda el emeği, göz nuru, sanat vardır ve onlar bize bizi anlatır.” der Yahya Kemal. Pierre Loti ise “Aziyade” adlı o hüzünlü romanının sonunda şöyle bahseder mezarlıklarımız ve mezar taşlarımızdan: “Bu mezarlıkta bizim Avrupa mezarlıklarımızın ürkünçlüğü yoktu, ondaki Doğu hüznü daha tatlı, aynı zamanda daha görkemliydi. Şurada burada kara serviler dikili hüzün dolu büyük ıssızlıklar, çıplak tepeler, ara sıra, bu dev ağaçların gölgesinde bir gün önce bellenmiş toprağın yığıntıları, çok eskilerden kalma, başlarına fes ya da sarık konulmuş mezar taşlarıyla acayip Türk mezarları.”
Filibeli Ahmed Hilmi’nin “Âmâk-ı Hayal” adlı müthiş romanının kahramanı Raci, kendisini hayali ve mistik bir yolculuğa çıkaran Aynalı Baba ile ilk kez mezarlıkta karşılaşır. Raci her gün yanından geçtiği bu mezarlığın kendisinde uyandırdığı hisleri şöyle dile getirir: “Bu mezarlık, sadece hatıra ve ölülerin gömüldüğü bir yer değil, aynı zamanda birçok değerli eserin bulunduğu bir hazineydi. Pencerelerden görüldüğü kadarıyla, mezar taşlarında, eski hattatlarımızın kalemlerinden çıkmış bir sürü yazı vardı. Bu yazıların, şiir ve edebiyat bakımından da önem taşıdığına hükmetmek mümkündü. Mezar taşlarının tepesindeki kavuklar, külahlar, taçlar tarihî yönden incelenmeye değerdi. Uzun zamandan beri terkedilmiş olan bu mezarlık, esrarengiz bir güzelliğe sahipti. Adam boyunda otlar, sanki ölü kokusu yayan baldıranlar baharla birlikte mezarlığı kaplıyordu. Şimdilerde şehrin ortasında kalmış olan bu mezarlığın, vaktiyle şehrin kenarında olduğu kesindi. Sonraları şehrin büyümesiyle mezarlık ortada kalmıştı.”
Ölüm hiç şüphesiz, insanlık tarihinde her daim önemli ve her insanın mutlak surette tadacağı bir durum olarak tarihsel süreçte gelişen her medeniyeti etkilemiş; sanattan, düşünceye ve toplumsal anlayışlara tesiriyle, insanın fanilik bilincinin çerçevesinde gelişen bir hakikat olması dolayısıyla tesirini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Osmanlı medeniyetinde mezar taşları günümüz için hem sosyolojik verileri öğrendiğimiz tarihsel bir belge niteliğinde olmakla beraber, hem de estetik kıymetleriyle de mühim abidelerdir. Üzerlerinde bulunan kitabeleriyle bize, bir zamanlar yaşamış olanların mesleklerinden, annelerinin babalarının isimlerine ve unvanlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede bilgiler vermektedirler. Tarihsel süreçte mezar taşlarında gelişen süsleme unsurlarında, başlık çeşitleri ve taş işçiliğinin birbirinden nefis yansımalarında sanat ve kültür tarihimizin kendisine has izlerini görmek mümkündür.
Osmanlı Dönemi Mezar Taşları
Osmanlı mezar taşları, Osmanlı medeniyetinin erken dönemleriyle birlikte, klasik ve geç dönemlerini de kapsayan bir çeşitlilikle, Anadolu coğrafyasında ansızın bir caminin haziresinde veya ikindi güneşlerinin sarı bir hüzne boyadığı köşe başlarından döndüğümüz an, yeşil sarmaşıklarla donanmış bir duvarın en kuytu köşesinde, tarihin göğsünden kopup gelmiş müstesna bir anı gibi bizi karşılamakta ve çağımızın sürat ve telaşında unuttuklarımızla birlikte, insanlığın dünya üzerindeki serüveninin de bir parçası olarak bizleri selamlamakta ve tarihin sırrını fısıldamaktadırlar.
15-16. Yüzyıl Mezar Taşları
15-16. yy. mezar taşları devrinin sanatsal üslubunu yansıtmakta ve genel itibariyle sivri kemerli kompozisyonlarıyla ayrıca o dönemin yapılarında gördüğümüz mimari üslupla da benzerlik göstermektedirler. Yine 15-16. yy. mezar taşlarında görülen üstüvâni üslup ve mezar taşlarına işlenmiş çeşitliliği ile zenginlik arz eden bitkisel süslemeler adeta insanın doğa ile ilişkisini de hatırlatmaktadırlar. Sivri kemerli ve 15- 16. yy’a ait mezar taşlarına diğer şehirlerde rastlasak dahi en nefis örnekleri Bursa’da bulunmaktadır. Bu dönemde taşların kitabeleri genellikle Arapça ve Farsça’dır.
17-18. Yüzyıl Mezar Taşları
17-18. yy mezar taşlarında ise süsleme unsurlarıyla birlikte mezar taşlarının kitabelerinde gelişen hat sanatı, genel itibariyle “Osmanlıca” olarak bilinen “Eski Türkçe” olarak karşımıza çıkmaktadır. Birbirinden farklı “hat” türleri kullanılan bu mezar taşlarında sivri kemer ile birlikte başlık çeşitleri de yer almaya başlamıştır. Özellikle mezar taşlarının çeşitlilik kazanan başlıklar defnedilmiş şahısların toplumsal statüsüne ve mesleğine dair bilgiler içermektedirler. Yine belli bir tarikata ait olan mezar taşı başlıkları, her birinin kendilerine göre gelişen üsluplarıyla ilginç formlar taşımaktadırlar.
19.Yüzyıl Mezar Taşları
19. yy. mezar taşları ise Batılılaşma ekseninde gelişen barok ve rokoko süslemelerin revaçta olduğu bir dönemin eserleridir. Bitkisel ve natüralist motiflerle birlikte hat sanatının zenginliği bu dönemin mezar taşlarına hareket katmış, “sülüs” yahut “tâlik” hat çeşitlerindeki estetik kıymet zirveye ulaşmıştır. Yine bu dönemde mezar taşlarında bulunan kitabeler şiirler ile süslenmiş ve özellikle şairler “ebced” hesabıyla tarih düşürmeye başlamışlardır. 15-16, 17-18. yy’da daha çok plastik sanatların bir unsuru olarak görülen mezar taşları, 19. yy’da üzerlerinde bulunan manzum şiirlerle fonetik sanatların da bir unsuru haline gelmiştir diyebiliriz.
Medeniyetimizin sessiz habercileri mezar taşları, tarihten bize uzanan bir köprü olmakla beraber, insanlığın ve tarihimizin ölüm kavramına bakışına dair birer abide olarak korunmalı ve bizden sonraki nesillere aktarılmalıdır.
SELİMCAN YELSELİ
Gerçek Tarih Ocak 2023 sayısında yayınlanmıştır.