Osmanlı’nın doğu seferlerinde Birecik’in önemi

MEHMET POYRAZ (Gerçek Tarih) – Süleyman Polat’ın “Doğu’ya Hakim Olmak/1701 Basra Seferi ve Osmanlı Devleti’nin Bölgeyi Kontrol Çabaları” başlıklı ve Selenge Yayınları’ndan kitap çalışmasında, Osmanlı’nın kısa ve fazla bilinmeyen bir döneminin detaylandırılması dikkat çekmektedir.
Kitapta, Bağdat’ın, Basra’nın on yedinci ve on sekizinci yüzyıldaki stratejik önemine vurgu yapılmaktadır. Buraların elde tutulmasını ve sürekli hâkimiyeti adına yapılan çalışmaların güçlü belgelerle ortaya konduğu kitapta, 1638’de gerçekleşen Bağdat Seferi’nin merkezi üs konumundaki Birecik’in önemi de anlatılmış. Bağdat Seferi öncesi yapılan hazırlıklar dâhilinde Mısır’dan Payas iskelesine gelen iaşelerin konar-göçerlerin de yardımıyla Birecik’e sevkiyatı gibi dönemle ilgili hayli detay malumatları ihtiva eden kitapta Birecik’in o dönem üstlendiği kilit role de dikkat çekilmeye çalışılmış:

“Osmanlı hâkimiyetinin Bağdat’a yeniden tahsis edilmesi sürecinde Birecik savaş teçhizatının ve iaşe mühimmatının nehir yoluyla taşınması dışında da önemli görevler üstlendi. Bağdat ve Basra’ya yapılan doğu seferlerinde bir kavşak noktasında bulunmasından dolayı kara taşımacılığında da bir toplanma ve harekât noktası olarak ön plandaydı. Birecik’in yüklendiği en önemli fonksiyonlardan biri, Bağdat seferleri –ve Safevi sınır hattındaki kalelerin tahkimi- için Birecik hinterlandında toplanan zahirenin nakledilmeden evvel depolandığı yer olmasıydı. Nitekim 1638 Bağdat Seferi’nin hazırlık süresinde A’zaz, Ruha, Rumkale, Halep gibi Birecik’in çevresindeki yerlerden dikkate değer miktarda zahire toplandı. Talep edilen zahirenin temini genellikle iştira usulüyle gerçekleşti. Zahire toplama sürecinde Birecik Kadısı ve Voyvodasına düşen gören, zahireleri sefere kadar sağlıklı bir biçimde saklamaktı (s.41).”
Kitapta Bağdat’ın Abbasilerden Moğollara kadar olan tarihide yer buluyor. Moğol ve Timur yıkımlarına da dikkat çeken yazar şehrin tarihi şöyle özetlemektedir:
“Bugünkü Bağdat şehri VIII. Yüzyılın ortalarında Abbasiler devrinde Dicle Nehri’nin her iki tarafına uzanacak şeklinde kurulmuştu. Emeviler’den sonra Abbasiler de hakimiyetlerini simgeleyecek, güvenli, yeni bir başkent arayışı içerisine girmişlerdi. Bu girişimin bir uzantısı olarak, Bağdat’ın inşasına Halife Ebu Cafer Mensur 762 tarihinde başlamış ve dört sene sonra inşa tamamlanmıştı. Şehrin kurulacağı yer belirlenirken stratejik bir konuma sahip olması hedeflenmişti. Bu nedenle Dicle’nin hemen kenarında ve Fırat’a yakın bir güzergahta inşa edildi. Kadim topraklar üzerine kurulmasına ve çevresinde eski yerleşim yerlerinin bulunmasına rağmen Mensur’un kurduğu Bağdat yeni bir yerleşim yeriydi. İçeriden gelen tehlikelerden uzak, dış dünyayla kolay iletişim kurulabilecek bir yer tercih edilmişti. Bu konumundan dolayı şehir hızlı bir biçimde gelişmiş, Abbasilerden sonra da önemini muhafaza etmişti (s.45).”
gercektarih.com.tr