tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Selimcan Yelseli

Sanat Tarihçi/Yazar

Şam Emeviyye Camii’nin önemi ve tarihçesi

09.03.2025
A+
A-

Ne zaman bir Bursalı olarak Bursa Ulucami’den bahsetsem, İsmail Hakkı Bursevî’nin İslam dünyası için belirlediği en mühim mekanlara değinmeden geçmem.

Çünkü bu mekanlar sadece tarihsel ehemmiyetlerine binaen değil, aynı zamanda İslâm dünyası için her biri ayrı ayrı olmak üzere manevi birer iklime, bir ruha da sahip oldukları için asırlardır birlikte anılagelmişlerdir.  Bursevî’ye göre bu mekanlar: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî, Mescid-i Aksa, Şam Emeviyye Camii ile birlikte Bursa Ulucami’dir.

Bu mekanları birbirine bağlayan manevi iklime ve tarihsel ehemmiyete kalplerimizle bir nebze de olsa vâkıf iken son dönemdeki gelişmelerin üzerine Şam şehrinin ve Emeviyye Camii’nin tarihçesine bir göz atmakta fayda var diye düşünüyorum.

Şam şehrinde ilk yerleşim izlerine M.Ö 9000 yıllarında rastlanmaktadır. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Şam; Aramiler ve Emeviler’in başkenti, Roma ve Bizans’ın doğudaki uç kalesi, Büyük Selçuklular, Zengiler, Eyyûbîler, Memlüklüler için ise önemli bir ticaret merkezidir. Osmanlı devleti için ise İstanbul’u Mekke ve Medine’ye bağlayan mühim bir güzergahın dahilinde bulunan Şam’da 1555-1560 tarihli “Sultan Süleyman Külliyesi” gibi Türk – İslam mimarisinin şehir anlayışı açısından oldukça önemli bir yere sahip olan külliye yapılarına rastlamak mümkündür. Şam Osmanlı devletinde genel olarak “Şâm-ı şerif” ünvanıyla anılmakta ve Şam’ın kent dokusunda Osmanlı izleri büyük bir önem arz etmektedir.

Şam Emeviyye Camii, Şam’ın merkezindeki sur içinde ve Hamidiye çarşısının doğu mevkiinde bulunmaktadır. Cami inşa edilmeden evvel yerinde Roma dönemine ait Jüpiter Tapınağı olduğu, 379 – 395 yıllarında bu tapınağın yıkılıp yerine Vaftizci Yahya Kilisesi’nin inşa edildiği bilinmektedir. 635 yılında Müslümanların fethiyle birlikte camiye çevrilen yapı, Emevi döneminde Halife Velid tarafından yıktırılmış ve 706 – 715 yılları arasında daha büyük bir cami olarak yeniden inşa edilmiştir. Halife Velid’in caminin giderleri için köy ve mezraalar vakfetmiş olması, medeniyetimizdeki vakıf kültürünün köklerine işaret etmektedir.

Yapıda farklı dönemlerde yangınlar çıkmış, ilki Abbasiler dönemine uzanan restorasyon ve eklemelerle günümüze gelmiştir. 1069 yılındaki büyük yangında hasar gören cami 1082 – 1083 yıllarında Büyük Selçuklu Suktanı Melikşah tarafından tamir ettirilmiş ve o dönemde yapıya anıtsal mihrab önü kubbesi eklenmiştir. Sultan Nureddin Mahmud Zengi caminin kuzeydoğu mevkiindeki revaklı avlunun cephe kısmını yenilemiş, yine Memlüklüler zamanında Sultan el-Müeyyed Şeyhâm zamanında caminin nakışları bakırlarla örtülmüştür. 1488 yılında Kayıtbay tarafından da tamire alınan camiye güneybatı mevkiindeki minare eklenmiştir.

Osmanlı döneminde de camiye birçok vakıf tahsis edilmiş, yangınlar ve depremler sebebiyle birçok tamir geçirmiştir. Sultan Yavuz Selim 1516 senesindeki Mısır seferinde, Şam’da bulunduğu sürede Moğol istilası dolayısıyla harabe haline gelen şehri ve camiyi imar etmek için vakıf kurmuştur. Bu vakfiyede Şam içindeki birçok dükkan, han, hamam değirmen, arazi, meyve bahçeleri ve su kaynakları gibi çeşitli gelir kaynaklarının camiinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere vakfedildiği yazmaktadır. 1760 senesindeki büyük depremde Şam kalesinin ve caminin hasar görmesi sonucu Hassa Mimar Başı Hacı Ahmed Ağa yirmi bir bin yüz yirmi altı akçe harcayarak camiyi restore etmiştir.

Sultan Abdülhamid döneminde, 15 Eylül 1893 (5 Rebiulahir 1311) Pazar günü alaturka saate göre beş sularında camide bir yangın çıkmış, hem itfaiye hem de asker bu olaya ivedilikle müdahale etse de çatının ve sakıfların ahşap olması sebebiyle yangının süratle ilerlemesine engel olamamışlardırr. Hz. Yahya’nın makamının tamamı dahil olmak üzere cami-i şerif yanmış ve camii çevresinde bulunan çarşıdaki birçok kadar nalıncı ve yemenici/ayakkabıcı dükkanı ile on tane de ev kısmen yanıp harap olmuştur. Ertesi gün Sultan’a telgraf gönderilerek durumun vahameti anlatılmış, bununla birlikte kapsamlı bir tahkikat başlatılmıştır.  Yangından bir ay sonra 17 Ekim 1893 tarihinde “Şam-ı Şerif Cami-i Kebir-i Emeviyye’nin ne suretle muhterik olduğu” başlıklı yangın raporu Dersaadet’e gönderilmiş, rapora göre yangının çıktığı günlerde camiinin çatı ve saçaklarının tamirde olduğu, bu tamiratta çalışan işçilerden birinin içtiği nargileden çıkan bir kıvılcımın yangına sebep olduğu, şiddetli rüzgar sebebiyle alevlerin süratle yayılıp kırk beş dakikada yapının kül olmasına sebebiyet verdiği, caminin taşıyıcı unsurlarının kırıldığı, yağan yağmurla beraber duvarların yarısına kadar yıkıldığı, caminin etrafındaki yüz yetmiş beş dükkan ve yirmi altı hanenin de yanıp yıkılmış olduğu yazmaktadır.

Camiinin restorasyonu için askeri birliklerden Bekâi Aziz kazası jandarma Bölüğündeki vazifeliler yüz kırk lira olan birer maaş bedellerini bağışlamış, yerel halktan bazı tekkelerde dervişler de cami şerifin tamiratı için aralarında para toplamışlardır. Toplanan yardım paralarıyla hazırlanan planlar, keşif defterleri ve yangın sonrasının fotoğrafları, Sultan Süleyman’ın Şam’daki hankâhının postnişini Şeyh Esad Efendi’nin beraberindeki heyetle Dersaadet’e gönderilmiş, belgeler Meclis-i Mahsusa-i Vükela tarafından tetkik edilmiş, mühendislerin de tetkiki için Erkan-ı Harbiye Dairesine gönderilmiştir. Aynı zamanda bu belge ve raporlar Müze-i Hümayun’a da gönderilip zamanın müze müdürü Halil Edhem Bey’den de görüş istenmiştir.

Mirliva İzzet Paşa, Binbaşı Rasim Bey, Suriye Başmühendisi Dimitri Vasiliyaki, Beyrut Başmühendisi Beşare ve Demiryolları Mühendisi Osman Vehbi’nin içinde bulunduğu heyet tarafından hazırlanan 20 Aralık 1894 tarihli dosyada ise, camiye ait ikinci keşif defteri ve fotoğraflar bulunmaktadır. Sunulan restorasyon teklifine göre camiinin o dönemde yeni bir teknik olarak kullanılmaya başlanan betonarme ile ayağa kaldırılması tavsiye edilmekte, daha önce mermer olan caminin iç sütunlarının ise Şam çevresinde çıkan mezze taşından 35-40 cm çapında taraklı, tesviyeli ve birbirine kurşun kenetle raptedilmiş olarak iki parça halinde yapılması; sütun başlarının besimeli, arap tarzı şeklinde olması; kemerli bulunan duvarlarda iki kemer arasının delikli Marsilya tuğlası ile örülmesi; ayrıca kemerli tarafı yonma taşından söveli olarak yapılması, çatının tamamıyla betonarme direkler üzerine inşa edilmesi ve bu tarz çatının Osmanlıda ilk kez uygulanacağı için mihrap ve kıble duvarı haricinde kalan mermer gerektiren yerlerde özellikle mahalli mezze taşı tercih edilmesi, caminin minberinin Marmara mermerinden yeniden yapılması, camiinin kalem işlerinin bir kalemkar tarafından suluboya ile yapılması, hüsnühatlarının da Sultan’ın serhattatı tarafından yazılması önerilmektedir.

İnşaat başladıktan sonra ise mimar tayini meselesinin çözülmesi uzun sürmüştür. Dersaadet, Şam halkının yardımlarıyla inşâ olunan Emevi Camii’nin yine yerel bir mimar tarafından yapılmasını düşünmüş, fakat Emevi Camii’nin ehemmiyeti göz önüne alındığında yerel mimar, mühendis ve kalfaların bu ağır yükün altından kalkamayacakları anlaşılmıştır. Suriye’de bulunan heyetin Dersaadet’le yazışmalarında Beyrut Vilayeti Başmühendisi Beşare Efendi’nin Lozan’da mimarlık eğitimi alıp mezun olmuş olan ve modern mimari teknik uygulamalarını iyi bilen oğlu Armon Beşare öne çıkmıştır. Fakat Armon Beşare’nin iş tecrübesinin olmaması, sebebiyle bu isim kabul edilmemiştir. Ticaret ve Nafia Nezaretinden önerilen bir diğer kalfa ise dört bin kuruş maaş bedeliyle Çolikofer Efendi’dir. Fakat Dersaadet’in hassasiyeti sebebiyle inşaatın yerel halkın yardımlarıyla yapılacak olmasından dolayı merkezden bir mimar veya kalfanın Suriye vilayetine gönderilmesi uygun görülmemiştir. Yalnız teklif edilen mimarlar arasında sermimar Agop Çırakçıyan da vardır ve eğer bir mimar gönderilecekse bunun Agop Çırakçıyan olması evladır, diye düşünülmüştür. Câmîin iç süslemelerinin yapılması ise yine Osmanlı devleti için üzerinde durulan oldukça önemli bir konudur. Suriye Valisi Tahsin b. Hüseyin Nazım’ın gönderdiği telgraftan anlaşıldığına göre Hanefî ve Şâfî mihraplarında yanmadan önce bulunan kûfî yazılı ayetler eski fotoğrafların yardımıyla Mehmed Nuri Efendi tarafından yeniden aslına uygun şekilde yazılmıştır. Bunun neticesinde çalışmanın fotoğrafları Kolağası Mehmed Nuri Efendi ile beraber Dersaadet’e gönderilmiş ve kendisine mükafat verilmesi uygun görülmüştür. Camiinin tamiri takriben on yıl sürmüş, Emeviyye Camii’nin tamiratında vazifeli olanlar nişan alarak mükafatlandırılmış, Suriye valisi Hacı Hüseyin Paşa da nişan verilen kişiler arasında yer almıştır.

Enine dikdörtgen planlı, üç sahından oluşan mihrap önü kubbeli yapının üzerinde kırma çatı bulunmakta ve bir revaklı avlu da yapının tamamlayıcı unsuru olmaktadır. Asli olarak planı Mescid-i Nebevî’den mülhem inşa edilen yapı bu yönüyle de oldukça mühimdir. Caminin dört ana kapısı ve üç minaresi bulunmaktadır. Batıda Bâbü Berid, doğuda Bâbü Ceyrûn, kuzeyde avluya açılan Bâbül feradis ve kıble duvarından iç kısma açılan Bâbü’z ziyâde kapılarıyla yine kuzeyde Kellâse Medresesi’ne açılan bir kapısı daha bulunmaktadır. Güneydoğu, güneybatı, kuzeyde üç farklı dönemde yapılmış üç minaresi dikkat çekmektedir. Şam Emeviyye Camii aynı zamanda İslam şehirlerindeki Ulucami formlarına örnek olan bir yapı olarak addedilebilir.

Üç kısımdan girilebilen revaklı avlu, harim kısmının kuzeyindedir. Avlunun ortasında bir şadırvan ile Kubbetû’l-hazne ve Kubbetû’l Zeynelabidin adlı kubbeli iki yapı bulunmaktadır. Avlunun batısındaki Kubbetû’l-hazne sekizgen planı ve korint başlıklı sütunların taşıdığı kubbesiyle caminin vakıf gelirlerinin toplandığı yerdir. Sekizgen planın her cephesindeki yeşil mozaik süslemeler dikkat çekicidir. Doğudaki revaklara bitişik Kubbetû’l Zeynelabidin ise dikdörtgen planlı bir yapı olup, Hz. Hüseyin adına yapılmış bir mekan görevi görmektedir.

Avludan ibadet kısmına geçilen kapının iki tarafı ve üçgen alınlığı şehir tasvirli mozaik kaplamayla tezyin edilmiştir. Mihraba paralel uzanan üç sahınlı ibadet mekanını mihrap önünde, giriş ekseninde bir sahın kesmektedir. Bu sahınları ayıran sütunlar yine korint başlıklıdır. Kıble duvarında Şâfi mihrabı adıyla anılan mihraptan başka iki tanesi sağ kısımda, biri ise sol kısımda olmak üzere üç mihrap daha mevcuttur. Sağdaki mihraplar Hanefi ve Hanbeli mihrabı olarak anılırken, soldaki mihrap ise Mâlikî mihrabı olarak anılır. Bu mihraplar yine Osmanlı döneminde inşa edilmiştir.

Bu camiye dair bir diğer önemli unsur ise, Hz. Yahya’nın türbesinin de burada bulunuyor olmasıdır. Bu türbe dikdörtgen planlı olup, kubbe ile örtülüdür. Türbende kalem işi süslemeler ve kuşak şeklinde yazılmış ayetler göze çarpmaktadır. Türbenin kuzeydoğusunda ise Yahya Peygamberin kuyusu bulunmaktadır.

Caminin içinde ve dışında mevcut tezyinat, geometrik, bitkisel, şehir tasvirleri ve hat sanatının birbirinden nefis örnekleriyle İslam sanatına ait önemli bir bütünlük sağlamaktadır. Caminin içindeki duvarlar ve avluyu çevreleyen revakların iç ve dış tarafları yine mozaiklerle süslenmiştir. Bu mozaiklerde yükselen ağaçlar, sular, Şam’a ait şehir manzaraları ve diğer İslam beldelerinin tasvirleri bulunmaktadır. Yine geometrik süslemeler, İslam sanatının soyut estetik anlayışına dair şahane örnekler sunmaktadır.

Emeviyye Camii’nin etrafında kurulan Hamidiye Çarşısı, Esad Paşa Hanı gibi diğer yapılar Osmanlı devletinin bu yapıya ve bu yapının bulunduğu şehir olan Şam’a ne denli önem verdiğinin bir göstergesidir. Bölgede son dönemde vuku bulan gelişmelerde de Emeviyye Camii’nin ehemmiyeti ve sembolik özellikleri göze çarpmaktadır.

KAYNAKÇA:

Ateş İ. (1978). “Şam Ümeyye Câmi ve Vakfiyesi”. Vakıflar Dergisi XII (1978) 20-78.

Boran. A. (2009). “İslam Dünyasının Kutsal Mekanlarından: Şam Emeviyye Camisi”. Şehir ve Medeniyet. 44-49.

Dündar A. (2001). “Osmanlılarda Tamir Süreci, Çeşitleri ve Bazı Selçuklu Yapılarındaki Uygulamalar”. Haz. O. Eravşar, I. Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi Bildiriler. 269-281.

Kazan H. (2016). “1893 Yangını Sonrası Şam Emevi Camii Restorasyonu”. Mediterranean Journal of Humanities. 333-341.

Yazıcı T. (n.d.). “Emevi Camii”. DİA XI (n.d.) 108-109.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.