Sezai Karakoç gözüyle Mevlânâ-II
c. Ben’liğin Sıfır Noktasında: Mürşid Mevlânâ
Ben’liğin sıfırlanması mümkün müdür? Belki Hint mistik geleneklerinin hedefi bu olabilir. Ancak ben’lik denilen şeyin tamamen sıfırlanması mümkün değildir. Bizim kavramlarımızla bire bir karşılanması kolay görünmeyen “benlik” kavramı, bizim kültürümüzdeki “nefs” denilen şeyin bazı görünümleriyle örtüşebilir. Belki de Ebû Saîd el-Harrâz ve Cüneyd-i Bağdâdî’nin önderlik ettiği Bağdatlı sûfîlerin fenâ dedikleri şey, ben’liğin tamamen yok edilmesi değil, göz ardı edilmesi, ona ayarlı bir hayat yaşanmaması şeklinde anlaşılabilir. Dolayısıyla “ben’liğin sıfır noktası” dediğimiz şeyi bir göz ardı etme, insânî ayarları nefse göre yapılandırmama şeklinde anlamak mümkündür. Peki mürşidin bu noktadaki konumu ne olabilir?
Şems’in irşâdıyla Mevlânâ nefsini geri plana atarak ilme vecdi ekleyip, insanların mahrumiyetlerini kendi iç dünyasında hissetmeyi öğrenmiştir. Bu mahrumiyetlerin sadece maddî alanla sınırlı olmayıp, mânevî alana da şâmil olduğu kesindir. Mevlânâ’nın yakınları arasında kaybettikleri de ilave edildiğinde bu irşâdla öğrenilen şey biraz da eksildikçe çoğalmaktır. Bütün bu boyutlarıyla irşâd, müridlikten mürşidliğe geçişin anahtarını da içinde taşır. İşte bu noktada Mevlânâ artık karşımıza bir mürşid olarak çıkıyor.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ ŞUBAT 2022 SAYISINDA