tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Muhammed Işık

Gerçek Tarih Yayın Koordinatörü

Gönül filozofu Neşet Ertaş

24.02.2023
A+
A-

“Ne aldımsa, ne verdimse aşk ile aldım, aşk ile verdim karşımdakine…”

Neşet Ertaş

Neşet Ertaş hayatı boyunca hep ekmeğinin peşinde olmuş, hiç okul görmemiştir. Horasan’dan dünyanın dört bir yanına dağılan, düğünlerde davul, zurna ve saz çalan Abdallardandı. Abdallara kız vermedikleri için gittiği yerlerdeki kızlardan hoşlanır ve onlara âşık olurdu. Bu tek taraflı aşklar onun kalbini zenginleştirdi. Babası Muharrem Ertaş’ın düğünlerden kazandığı parayla kuru ekmeğe muhtaç yaşıyorlardı. Bu yokluk aşk kadar kalbini de etkiledi.

Abdal/Bektaşi geleneğinden gelmesine rağmen Neşet Ertaş, “Biz bir anadan doğma insanız, insanoğluyuz” düşüncesiyle insanları ayırmayı hiçbir zaman sevmemiştir. “Aslı Bozuk Deme” türküsünde bunu dinleyicisine kendi dilinden aktarmıştır.

“ Ulu arıyorsan analar ulu / Sevmişiz gönülden olmuşuz kulu / analar insandır biz insanoğlu/ Aslı bozuk deme gel şu insana”

İnsanları ayırmayan Neşet Ertaş, bedenlerden çok ruhları ön planda tuttu. Ona göre asıl olan ruhtu. Anneleri yüceltmenin yanı sıra, insanoğluna yönelik “aslı bozuk” eleştirilere yanıt verirken, felsefi olarak da ruhun bedenden daha önemli olduğunu vurgulamıştı;

“Suçun sorumlusu ruhtur / Vücudun günahı yoktur / Şüphesiz ki her can haktır / İncitme canı incitme.”

Neşet Ertaş, annesini çocukluk döneminde kaybetmiştir. Ruhundaki anne acısı ve hasreti, yoksulluk, kimsesizlik, göçebelik ve Abdal olduğu için halk tarafından değer görmemekle birleşir. Gençlik çağına gelmeden ruhu çabuk olgunlaşır. Çocukluğunu zor şartlar altında yaşıyor. Babası başka bir köyden yeni bir evlilik yapıyor. Neşet Ertaş’ın anneliğiyle ilgili bir sorunu olmasa da gönül yarası kanamaya ve hiddetlenmeye devam eder.

Neşet Ertaş, daha çocukken annesinin yaptığı oyuncak sazla oynamaya başlayınca çevresindekiler bunu görmüş ve çok beğenmişler, “baban gibi sazcı oldun” demişlerdir. 4 – 5 yaşlarındadır ve belki de annesine dair hatırladığı en değerli anılardan biri de budur.

“Dizinde sızıydı anamın derdi / Tokacı saz yaptı elime verdi / Yeni bitirdiydim üçünen dördü / Baban gibi sazcı oldun dediler.”

Muharrem Ertaş eşi vefat edince çocuklarını alıp Yozgat’a gidiyor, burada en küçük oğlu vefat ediyor. Yeniden evlenip askere gidiyor. Bu olaylar henüz çocukluk çağında olan Neşet Ertaş’ı ister istemez etkiliyor. Göçler, yoksulluk, öksüzlük ve baba askere gidince yetimlik ruhunu sıkıştırıyor. Çocuk kalbi etkileniyor.

“En küçük kardaşı kayıp eyledik / Onun için gizli gizli ağladık / Üstelik babamı asker eyledik /Yine öksüz yetim kaldın dediler.”

Neşet Ertaş deşirmeyle geçinen bir köyde olduğundan analığının babası onu da deşirmeye / dilenmeye götürüyordu. Babası Muharrem Ertaş askerden dönünce birkaç yıl daha aynı köyde kalıp sonrasında Yerköy’e taşınıyor. Dilencilik Neşet Ertaş’a göre bir iş değildir. Hiçbir zaman bu mesleği kabullenmez ve her daim rahatsız olur.

“Zalım kader tebdilimi şaşırttı / Haabe verdi dalımıza deşirtti / Yardım etti Yerköy’üne göçürttü Biraz da burada kalın dediler.”

Muharrem Ertaş askerden dönünce düğünlere oğlu Neşet Ertaş ile birlikte gitmeye başlıyor. Neşet Ertaş düğünlerde gördüğü kızlardan da hoşlanıyor, belki âşık oluyor lakin hep içine atıyor aşkını. İlk zamanlar köçek olarak elinde zillerle oynuyor. Zille oynamaktan hoşlanmıyor. Kulağına gelen sözler onu rahatsız ediyor.

“Zalım kader devranını dönderdi / Tuttu bizi İbikli’ye gönderdi / Babam saz çalarken bana zil verdi/ Oynadım meydanda köçek dediler.”

Ekmek davası uğruna köçeklik eden Neşet Ertaş bu durumdan hoşlanmıyor. Çocuklar da onunla alay ediyor. Zil ile oynarken ritim duygusu gelişiyor. Sonraları da kemanıyla babasına eşlik ediyor. Memleketinden ayrılıp Ankara ve İstanbul’da plak çıkartmak için uğraşan, Ankara Radyosunda yöresel sanatçı olarak çalışan Neşet Ertaş’ın aşka ve hayata dair şiirleri /türküleri peşi sıra gelmeye başlıyor.

“Sadık bir yar bulup yaşa  /Onun dışındakiler boşa / El aklıyla gezen başa / Bin bir türlü hal gelir.”

“Âdem olup şu dünyaya gelenler /Hayvanların görünce ibret almalı / Huri kızların yari olanlar / İnsanoğlunun kıymetini bilmeli.”

“İnsanlar kendini bilseydi / Dünyada haksızlık, kavga olmazdı / İnsan doğan yine insan ölebilseydi /Belki de dünyada hayvan kalmazdı.”

Neşet Ertaş, insanın günah işlemesinin insanlığından kaynaklandığını hayvanların günah işleyemeyeceğini ve insanoğlunun hayvanlardan daha aç olamayacağını dile getiriyor.  İnsan olarak doğmakla insan kalınamadığı, insanın hayvandan öte bir yaşam sürdüğünün de farkındadır. Bunun tersi de mümkündür. Bazı insanlar da gaip doğarlar, garip ölürler.

“Boynunu bükerek gelip geçenin / Kederi gariptir, hali gariptir / Her köşe başında avuç açanın / Yüreği gariptir, dili gariptir.”

Bir söyleşisinde (Haşim Akman, Gönül Dağında Bir Garip “Neşet Ertaş Kitabı) Neşet Ertaş gönlünden geçenleri anlatırken ruhtan ne anladığını, türkülerinde hayvanlardan bahsederken ne anlatmak istediğini çok güzel açıklıyor.

“Hepimiz eşit birer ruhuz. Karıncadaki de aynı, sendeki, bendeki de aynı. Etrafımızdaki dallarda, gelip geçen kedide, köpekte aynı can, aynı ruh var. İnsanları buralarda uyandırmak lazım. Demek istediğim bu canı sen yapmadın. Elmayı, üzümü, insan mı yaptı? Biz Allah’ın sofrasındayız. Bu Allah’ın bize bir ikramıdır. O, neyi var neyi yok, misafirini memnun etmek için sofrasına kor. Allah, memnun olmamız için bütün nimetlerini bize vermiştir. Ruh dünyasının ihtiyacı yok. Allaha da bir yükü yok, ekmek istemez, su istemez. Ama hayvan dünyasında cezasını çekecek. Cezasını çektikten sonra ona bir masrafı yok. Ama biz şimdi Allah’ın sofrasındayız. Öyleyse, bu sofradakileri eşit paylaşmalıyız. Sen, ben ve etrafımızda kim varsa. Bu dünya da Allah’ın bir sofrasıdır. Burada kanaatsızlık edenlerin gövdesini görüyorsun. Fili görüyorsun, atı, katırı, bütün hayvan dünyasını görüyorsun. Âdemoğlu bu dünyaya gelince, hayvanları görüp ibret almalı. Bu türküleri söylüyoruz biz.”

“Ben dua edeceksem Allaha ederim. Tekkeye, türbeye değil. Gitmem. Nereye ve niye gideceğim ki? Ruhumla kalbimin arasında. Kâinatta var olan her şeyin, hepsinin, elle tutulup gözle görülen, var olanın hepsinin aslı topraktır. Biz canlı toprağın içinde bir ruhuz. Sanki bana öyle geliyor ki, kâinatta var olan her şey, insan bünyesinde birleşmiş. Biz de içinde ruhuz. Bu dünyada, akrep, yılan, insan, ne dersen de, aynı bütünün parçalarıyız. Kimse diğerine göre üstün değil. Akıl hepimizde var. Bu pencereyi, gözlerimizi açmış. Herkes, her ruh kendine göre görür dünyayı. Ben dedelerim ya da babam gibi düşünmüyorum. Bu benim şahsi düşüncem, kendi görüşüm, benim türkülerim.”

Tabi bu duygularını içtenlikle türkülerine aktarıyor.

“Cennettir bu dünya insan olana / Cehennem de burda hayvan olana / Gönül haktır kıymetini bilene / Onu saygı ile anmak insana.”

Neşet Ertaş aşk hakkında ne düşünüyor bunu da yine aynı söyleşisinden okuyalım.

“İnsan zaten doğuştan, kadın olsun, erkek olsun, yarımdır. Kadın-erkek, birbirini tamamlar. İki genci, iki sevgiliyi, iki aşığı düşün; bir araya geldiği zaman, nasıl birbirlerine sarılırlar. Onların kollarından daha kuvvetli bağ var mı? Ne yapar birbirine sarıldıktan sonra? Öyle bir bütün oluştururlar. Bir bütün olur, beden olarak birbirini tamamlarlar. İki baş, iki gövde ama ikisi birbirini tamamlar. Akılca, fikirce, sevgice; aşkta, hülasa her şeyde birbirini tamamlar. Dünya bu iki yarımın birleşmesinin dışında kalır. Nereye giderse gitsin, kişi bu yarımım arar. Bulursa mutlu olur, bulamazsa mutsuz olur.

İnsan bir defa âşık olur mu? İnsan zaten âşık doğuyor. Dünyaya insan olarak gelip de âşık olmadım diyen yalan söyler. Hele de gençlik yıllarında bu çok olur. Ama burada bir türkümün sözleri aklıma geliyor:

Coşkun sel gibiydim yoruldum gayrı /Çok bulanık aktım duruldum gayrı /Nice güzel gördüm hep ayrı ayrı Hakitatte gönül bir imiş meğer.

Yani, durulduğu zaman, yarım bir insana, yarım biri lazım. Her nerede olursa olsun, yarım olan, öbür yarısını arar. Durulduğu zaman, öbür yarısının ne olduğunu açıkça gördüğü zaman. Bulanık su durulduğu zaman, dibi görünür ya, onun ötesinde bir şey kalmıyor.”

Neşet Ertaş’ın türkülerinde “felek” kelimesini duyarız. Kendini bilmeyen, gönlü bilmeyen, şunu bunu tanımayan, zorunu kullanan, adam sıfatında kullanıyor. Hatta yobaz da diyebiliriz. Neşet Ertaş bütün şikâyetlerini, “felek” ismi altında insanoğluna söylenmiş oluyor. “Cahil felek buna mani olmasın” örneğinde olduğu gibi. Neşet Ertaş’ın aşka dair görüşlerine devam edelim.

“Kerem’den, Mecnun’dan, Kamber’den beri /Sevda çeken bilir gönüllü yâri / Kapını çalmadan ölüm haberi / Sev seveni gözün açık gitmesin.”

“Garibim gönülsüz yâre varılmaz /Gönülsüz gövdeye kollar sarılmaz /Vade yeter buna karşı durulmaz /Vade yetsin bu sevdalar bitmesin.”

“Böyle olmayınca, insanlar hür olarak gönlünün eşini arayamadığı için, maalesef bu dertler, bu dertli kelimeler, bu türküler bunun için çoğalıyor. Bu gönülün, bu ruhun ihtiyacı ve yarısını, eşini bulma ihtiyacı… Allah bunu böyle yaratmış. Buna imkân verilmediği, buna fırsat tanınmadığı için, felek dediğimiz bu kendini bilmez adam sıfatındakilerin zulmü, engellemesi, kısıtlaması karşılığında bu dertli türküler meydana geliyor. Bunlar olmamalı. Allah’ın hoşuna gitmez, zoruna gider. Dünyada insanoğlundan başka hiç kimse korkusuzca, sekiz saat kana kana uyku uyuyamaz. Aslan bile olsa, kana kana uyuyamaz, sivrisinekler perişan eder. Demek istediğim, “insanlar buna mani olmasın” dediğimiz türkülerimiz bunlar. Türkü üretilmez mi? İşte sana türkü! Hep anaların mı ciğeri yanacak da türkü yakacak? Başka ciğeri yanan yok mu? Âşıklar olmasa aşkı kim ilan ederdi? Her kim olursa olsun, aşkı tanımayan aşktan bahsetmesin.”

“Haktır canların yapısı / Kimsede yoktur tapusu /Son durak gönül kapısı /Kırdı isen varma kardeş.”

Neşet Ertaş sadece sevda türküleri yazıp söylemiyor. Gördüğü, yaşadığı olayları da gönül dilinden yorumluyordu. Meşhur türkülerinden “Anam Ağlar Başucumda Oturur” daha gençlik demlerinin başında yazdığı, sonraları söylediği bir eseridir. Hikâyesini kendi ağzından okuyalım.

“14-15 yaşlarıma geliyordum, bir düğündeydik. Yine ben keman çalıyordum, bir sazcı vardı. Bir köyde düğün olur, beş altı köy oraya davetli olur. O köylerden gelen davetliler de, akşam oldu mu, evlere paylaştırılırdı. Düğün kâhyası da bir grup biz çalgıcıları alır, bu misafirlerin kaldığı evlere götürürdü. Orada bir fasıl ettikten sonra öte tarafa gider, öyle öyle, sabahın yakınına kadar bütün evleri dolaştırırdı. Bir yere girdik. Baktım ki içerde bir hasta yatıyor. Yanında da bir kadın var. Ben geri çıktım oradan. Düğün kâhyası, “Yok, çıkma, buraya geldik, burada çalacağız” dedi. Ben de, “İçerde hasta var” dedim. “Olsun, hastaya çalacaksınız” dedi. Genç bir çocuktu yatakta yatan. Anası da yanında öyle oturuyordu. Kimse de yok orada. E, ne çalıp ne söyleyek ki? Gene usulen, bir şeyler çalıp söyledik ama etkilendim ben o genç çocuğun o derece hasta yatmasına ve anasının da yanında, öyle oturması beni etkiledi. Fasıllar bitti. Sabaha yakın bir saatte geldik yatmaya diye. Ben aldım kalemi elime:

“Aradım derdime çare mi buldum / Bu sevda elinde sararıp soldum  /Sefil Mecnun gibi Leyla’ dan oldum /Derdimi ellere diye mi bildim / Ağladı gözlerim güle mi bildim / Tutuldum vereme bu genç yaşımda / Zalım kader gezer imiş peşimde / Dertli diye ayırdılar peşinde /Almayın yârimi diye mi bildim” diye, bir maya yazdım. İkincisi de:

“Anam ağlar başucumda oturur /Derdim elli iken yüze yetirir /Bu dert beni yiye yiye bitirir / El çek tabip el çek benim yaremden / Ölürüm kurtulamam ben bu veremden.”

Zaman kavramı da Neşet Ertaş için özeldir. Bu sebeple söylediği türkülerde zaman önemli bir değerdir. “Zamana Uymasını Bil” türküsüne dair yorumunu okuyalım.

“İnsan değişmez. Görüş değişir. Görüşün de zamana göre olması lazımdır. Bundan bin sene evvelki görüş bu zamana uyar mı? İki bin sene evvel dünyaya gelen insanlar bugün dünyaya gelseydi, o günkü görüşleriyle bugünkü görüşler birbirine uyar mı? Zaman sana uymaz, sen mecbursun zamana uymaya. Ben insanların zamana göre kendilerini hazırlamasını, zamana uymalarını, zamana göre hareket etmelerini isterim. Benim söylediğim türküler de bunlardır.”

“Zaman sana uymaz boşa çalışma /Gel kardaş zamana uymasını bil  / El aklıyla gezip boşa dolaşma / Biraz da kendine gelmesini bil.”

Zaman demişken 30 – 40 yıl önce bazı kelimelerin anlamı bu güne göre farklıydı. “Sevişmek” de anlam değişimi yaşayan kelimelerimizdendir. Neşet Ertaş türkülerinde yer alan sevişmekten kastının ne olduğunu şöyle dile getiriyor:

“Efendim, sevişmek niye tehlikeli olsun ki! Sevişmek kadar güzel bir şey var mıdır dünyada? Sevişmek sevgiyle olur. Sevgi de sadece insanda olur. Huzurunuzdan ırak, hayvanda sevgi yoktur, şevk vardır. Biz insanız, hayvan değiliz. İnsan olarak insanı severse, sevgi, bence imandır.”

“Gece gündüz baharımda yazımda /Arıyordum onu hayli zamandır / Şu benim özümde benim gözümde / Sevişmek ibadettir sevgi imandır.”

“Seviştiğim anda mutlu olurum / Sevgisiz imanı nasıl bulurum / Ben böyle inandım böyle bilirim / Sevişmek ibadettir sevgi imandır.”

“İnsan, birbiriyle sevişirse sevgi doğar. Diyor ki sen karşındakini sev. O seni sevmezse sevmesin. Çünkü sevgi, sevenin yüreğinden uyanır. Sevgi insandan insana, canlıdan canlıya nakşolur. Cansızdan canlıya sevgi gelmez. Karşında can yok ki sana sevgi versin. Cansızdan canlıya sevgi gelmez. Sevgi canlıdan gelir. Ben bu türkümün içinde bunu ifade etmek istedim.”

Gönül filozofu diye nitelendirdiğim Neşet Ertaş’a dair kısa bir hayat ve gönül serüveninden bir pencere açıp yorumlamaya çalıştım. Son sözü yine Neşet Ertaş’a sözü bırakıyorum.

“Bütün kalplerin Allah vasıtasıyla birbirine bağlı olduğuna ben inanıyorum. Onlar pür dikkatini sana verdiklerinde sen kalplere hitap ediyorsun. Batın olarak. Zahir, görüntümüz biliyorsunuz. Ama genelde ben kalplere, biz daha evvel kalbin adını bilmezdik de yürek derdik, yüreklere hitap ediyorum. Yüreklere de hitap edince onlar zaten bütün dikkatini sana vermiş. Sen ne verirsen senden alıyorlar. Bu şekilde oluyor bu. Hep tatlı yesen o da bıktırır. Hep acı yesen o da bıktırır. İşte bunlardan renk renk karıştırarak, bazı söylemek istediklerimizi yerine göre söylüyoruz insanlarımıza.”

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.