İnsan, edebiyat ve medeniyet
İnsan, yaşamın özüdür. Yaşamın özünü oluşturduğu gibi anlamını da içerir. Bu özelliği kendisine yüklenmiş ‘amaç’ ile ilişkili olduğu bedihidir. Yani insan, kendi özelliğini, kendisinden alan değil, bilakis, kendisine yüklenmiş olarak bulandır. İlahi İrade, insanı, yaşamın merkezine yerleştirerek, onu sorumlu kılmıştır. Bu sorumluluğu ile özgürleşebildiğini ve özgürlüğü ile de iradesini birleştirerek yaşamı belirlemeye yönelik bir irade sahibi oluşu arasındaki derin bağı anlayabildiği de ifade edilmelidir.
Yaşamın, insanın etrafında şekillendiğini ve aynı zamanda insan iradesinin yetersiz kaldığı zeminde yaşam tarafından da belirlendiği de ayrıca vurgulanmalıdır. Bu ikili yapı, insanı, yapabildiklerinden hesaba çekileceğine dair güçlü bir kanıt ve meşru bir zemini inşa eder. Aklen, insan, sahip olduğu anlamı doğru kavradığı zaman, kendi istikametini doğru, sahih ve sahici bir şekilde anlamlandırabilir. İşte bütün bu meseleleri daha sağlıklı ve doğru bir zeminde anlayabilmek için edebiyat, insanı daha derinlikli bir idrake taşımada en önemli zemindir. Edebiyat, insanı, insan olarak varlık sahasında estetik bir kaygı ile varlığını idame ederken hangi enstrümanlara sahip olabileceğini de dair bir tekniği inşa etmeye ve onu işleyerek bilgiyi kolektif bir amaca ve kolektif bir yapıya taşımaya imkân sağlar…
Edebiyat, insanı, kendi bütünlüğünü anlama konusundaki yetiyi geliştirir. Bu yeti üzerinden insan, beğeni yetisini inceltir ve daha soyut düşünebilme gücü kazanır. Edebiyat, bütünlüğü kavramada ve sezgisel gücü oluşturmada ve geliştirmede, kişinin olgunlaşmasındaki etkisi de dikkate alındığında yol gösterici bir düzen ve düşünce inşa edilebilir. Edebiyat, aynı zamanda medeniyet denilen olgunun kendi dinamiğini oluşturması bağlamında çok önemli bir yere sahiptir.
Edebiyat, insanı değiştiren, oluşturan ve olgunlaştıran bir olgu olarak insanın sahip olduğu en güzel hasletlerden biridir. Kişinin, kendi duygusunu en incelikli şekilde tasvir edebildiği ve muhatabına yönelik ifadelerini anlaşılır kılabilme zemini olarak edebiyat, beklenilenden çok daha fazlasına sahip olduğu bedihidir. İnsanı biçimlendiren edebiyat, insanın etrafında olup bitenin de biçimlendirilmesini sağlama konusunda insana verilen en önemli yetidir. İnsan bu yeti ile hem kendisini, hem etrafını yeniden düzenleme, yeniden inşa etme ve yeniden biçimlendirme gibi temel aksiyomları harekete geçirir. İşte bu biçimlendirme faaliyetinin adı medeniyet olarak betimlenir.
Medeniyet, insan merkezli, tarihsel bir sürekliliği taşıyan, anlam ve değer üzerinden kurulan bir dünya görüşünün somutlaşan ve edebiyatında dile getirilen duyguların, davranışların, ruhun mücessem görünüşüdür. Medeniyet, bir dünya görüşü bağlamında inşa edildiği gibi, bir dünya görüşünün inşa edeceği insanı yeniden kuran bir olgudur. Medeniyetin bu ikili yapısı, edebiyat ve insan ile ilişkisi bağlamında, hem edebiyatın ve hem de insanın oluşumuna yaptığı katkı ile ve aldığı katkı üzerinden anlaşılması, meselenin ikili boyutunda hep bir teyakkuz halinde var olmayı mümkün kılar. Bu durum, insanı sıradan bir halden sıra dışı, aşkın bir zemine taşınmasına katkı sunar.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ NİSAN 2022 SAYISINDA