tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Selimcan Yelseli

Sanat Tarihçi/Yazar

Koska’da fes yüzünden işlenen cinayetin perde arkası

01.08.2022
A+
A-

Bir toplumun matbuat kültürü, dönemlerin siyasi gelişmelerinin yanında, o toplumun sosyolojik bir aynasıdır da aynı zamanda. Bugün tab olunmuş, yani basılmış ve bir matbuat eseri olarak önümüze gelmiş bir gazeteden ziyade, teknolojinin gelişmesi ile gittikçe dijitalleşen iletişim araçlarıyla karşı karşıyayız. Basın -takdir edilesi bir kaç müstesna örneği olsa da- gittikçe dijital bir ortam ile sınırlanmakta ve internet vasıtası ile işlevselliğini sürdürmektedir. Artık basın, kolayca arşivlenebilen verilerin hiç durmadan, her an taze bir şekilde aktarımından ibarettir. Bu aktarımın, bilgiye ulaşma ve onu işleme açısından kolaylığı tartışmasız  -realist bir bakış açışıyla değerlendirirsek eğer- büyük avantajlar sağlamaktadır. Ama yine de benim gibi birkaç romantik, matbuat kültürünün, arşivlenmesi zahmetli olan tarafına, belki de  bizzat bu zahmetin kıymetli olması hasebiyle tutkuyla yaklaşmaktadır. İşte bende bu tutkunun sağladığı ve neredeyse son on yıldır biriktirdiğim Osmanlı dönemi gazete arşivimden rastladığım ilginç bir cinayet haberini günümüz alfabesine; hem matbuat tarihimiz hem de geçmişin kuytularında kalmış haberlerin günümüze de -tıpkı günümüzde, sabah kuşağı programlarında işlenen polisiye konularla benzerliği açısından- yansımasının bir örneği olarak çevirmek istedim.

Vatan Gazetesi’nin 20 Mayıs 1924 tarihli sayısında yer alan bu haber, oldukça basit bir nedenden işlenmiş gibi görünen bir cinayetin, polis tahkikatı sonucu ulaşılan verilerin ışığıyla perde arkasını gözler önüne seriyor.

 Haberde günümüzde pek kullanılmayan kelimelerin yanlarına parantez içinde günümüzdeki anlamlarını yazdım. Ayrıca bazı terimleri, günümüzün değer yargıları gereğince uyarladım.

İyi okumalar dilerim.

***

Vatan Gazetesi

20 Mayıs 1924 / Salı

Koska’da Fes Yüzünden Bir Cinayet

Selim isminde sabıkalı bir siyahi fesini yırtan arkadaşı Ahmet Mithat’ı evvelkii gece Koska’da bıçakla katletti.

Evvel ki gece Bayezid polis mıntıkası dahilinde Koska’da yangın mahalinde yeni bir cinayet vuku bulmuş ve sabıkalılardan yirmi yaşında siyahi Selim, arkadaşı seyyar satıcı Ahmed Mithat’ı evinin kapısı önünde bıçakla katletmiştir. Tahkikata göre vaka ber- vech-i âtî (aşağıda olduğu gibi) cereyan etmiştir:

Katil ile maktül, zabıtça mâruf (bilinen) simâlardandır. Selim birkaç defa sirkat (hırsızlık) ve yankesicilikten mahkum olmuştur. İkisi de Koska’da yangın mahalinde oturuyor.

Selim ve Mithat, bayramın ilk gecesi Koska’da Yusuf’un kahvehanesinde birleşiyorlar. Mithat, arkadaşının fesini latife olsun diye yırtıyor. Siyahi Selim Mithat’ın bu suretle hareket etmesinden fevkalâde müteessir oluyor ve kahvede diğer müşterilerde bulunduğu sırada Mithat’a: ”Sen benim fesimi yırttın öyle mi? Fes, benim namusumdur. Bunun mutlaka intikamını alacağım sen benim bıçağımın altında can vereceksin.” diyor ve çekilip gidiyor. Mithat, siyahinin bu tehditkar sözleri üzerine telaşa düşüyor. Selim’in bir gün fırsat bulup hayatına kastedeceğini düşünüyor. Ertesi gün Mithat, doğruca Selim’in yanına giderek fesinin parasını vereceğini ve kendisinin bu işte hata ettiğini söylüyorsa da bir türlü dinletemiyor. Siyahi kalın dudaklarını büsbütün sarkıtarak: “Hiç bir şeyi kabul edemem. Fes, benim namusumdur. Madem ki benim namusuma tecavüz ettin…”  

Ahmet Mithat, Selim’in kendisine fazla satması üzerine mütekabil (karşılıklı) bir kabadayılık göstermeye başlıyor: ”Senin gibi köpeklerin tehdidi bana vız gelir elinden geleni arkana koyma!” diyor. Selim Mithat’ın bu sözlerine daha ziyade kızıyor ve yumruğunu sallayarak: “Alacağın olsun.” diye bağırıyor. O günden itibaren iki sabıkalı arkadaş arasında müthiş bir münaferet (karşılıklı nefret) devam edip gidiyor. Mithat mümkün olduğu kadar siyahiden uzak kalmak istiyor. Selim ise, onu tenha bir yerde yakalayıp öldürmek fırsatını arıyor. Nihayet evvel ki gece, Mithat’ın ikâmetgahı olan mahzene giderek Mithat’ı konuşmak için dışarıya çağırıyor, Mithat, siyahinin kendisine bir fenalık yapacağını düşünerek çıkmamak istiyorsa da bu türlü hareketi de kabadayılığına yediremiyor. Mithat mahzenden dışarıya çıktığı zaman Selim: ”Şimdi elimdesin. Fesimi yırtarak namusuma tecavüz ettin. Bunun cezasını çekeceksin…” diyerek kara saplı bıçağını kalbine saplıyor. Mithat feryatla yere düşüyor. Bunun üzerine Yangın mahalindeki devriye sesin geldiği tarafa doğru koşuyor ve cinayetten sonra kaçmaya hazırlanan siyahi Selim’i elinde kanlı bıçak olduğu halde derdest ediyor (yakalıyor). Mecruh (yaralı), müdavat-ı evveliyesi (muayenesi) icrâ edilmek üzere Cerrahpaşa hastanesine nakledildiği sırada vefat ediyor. Katil Bayezid polisi merkezinde isticvâb edildiği (sorgulandığı) zaman cürmünü tamamiyle itiraf ediyor ve:

”Mithat’ı ben öldürdüm. Çünkü namusuma tecavüz etti. Başka bir diyeceğim yok.”

Zabıtanın tahkikatına göre vakada bir kadın meselesi de vardır. Katil Selim, bir gün Emrâz-ı Zührevîye (zührevî hastalıklar) hastanesine giderek günahkar kadınlardan Nahide ile görüşüyor. Antalya’dan Ahmed isminde biri tarafından gönderilen bir mektupta Nahide’nin dostu Şefik’den vazgeçmesi tavsiye ediliyormuş. Nahide bu mektubu kabul etmiyor ve Şefik’e verilmesini Selim’e söylüyor. Selim Koska’daki Yusuf’un kahvehanesine dönüyor, Şefik’i orada bulamıyor. Arkadaşı maktül Ahmed Mithat’ı görünce mektubu ona okuyor. Mithat: “Sende böyle işlere karışıyor musun?” diyerek Selim ile alay ediyor. Siyahi, bu sözlere kızıyor ve o günden sonra Mithat’a karşı fevkalâde bir infial (öfke) duyuyor. Zabıta, bu basit meselenin iki cahil ve sabıkalı arasında münâferete (karşılıklı nefret) sebeb teşkil ettiğini zannetmektedir. Katil, dün evrak tahkikesi ikmâl edildikten sonra (soruşturması tamamlandıktan sonra) medâ-i umumiyeliğe teslim olunmuştur (tutuklanmıştır).

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Tuğba Kakışım dedi ki:

    Tebrikler, yüzümde acı bir tebessümle okudum …Kalemine sağlık …

    1. SELİMCAN YELSELİ dedi ki:

      Teşekkür ederim…