Lozan’dan günümüze Türkiye’de telif hakları
(Gerçek Tarih) – Türkiye’nin iki sorunlu alanı, Telif Hakları Derneği ve Doğuş Üniversitesi’nin düzenlediği ‘Ulusal Kültür Endüstrisi ve Telif Hakları Sempozyumu’nda masaya yatırıldı. Karar’da yer alan habere göre kültür endüstrisinin ekonominin önemli kaynaklarından biri olduğunun vurgulandığı sempozyumda konuşan Suluk: “Kültür endüstrisi Amerika’da 1,6 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu, Türkiye’nin gayri safi hasılasının iki katı. Yani, sinema müzik endüstrisini hiç hafife almayın, ekonomide müthiş bir katma değer olarak karşımıza çıkıyor.”
Pandemi döneminin Türkiye’de en çok görünür kıldığı sorunlardan biri şüphesiz kültür sanat sektörünün kronikleşmiş yaraları olmuştu. Sektörde yer alan sanatçıların, emekçilerin kayıt dışı oluşundan, yeterli destekleri bulamayaşına bütün bu sorunların temelinde ise Türkiye’de yazarlığın, çizerliğin, şarkıcılığın hala bir meslekten sayılmaması, küresel dünyada özellikle Batı’da büyük önem verilen ‘kültür endüstrisi’nin ekonomiye önemli bir katma değer üreten bir alan olduğu yönünde bir bilincinin oluşmaması yer alıyor. Öte yandan telif hakları konusu ülkemizde her ne kadar 1952 tarihinde çıkan 5846 numaralı yasa ile bir aşama kaydetmiş olsa da, bu yasa, hemen her şeyin dijitalleşmeye evrildiği günümüz dünyasında birçok güncellemeye muhtaç.
Türkiye’de telif hakları sorunlarına dikkat çekmek ve çözüm üretmek amacı ile kurulan ilk dernek olma özelliği taşıyan Telif Hakları Derneği, tam da bu iki meselenin bam teline dokunan yeni bir çalışmaya imza attı. Konuya ilişkin ilk sempozyumu 2019’da düzenleyen dernek, bu kez Doğuş Üniversitesi (DOU) ile yaptığı işbirliği neticesinde serinin ikincisi olan ‘Ulusal Kültür Endüstrisi ve Telif Hakları Sempozyumu’ düzenledi. Dün DOU Çengelköy Yerleşkesi’nde başlayan sempozyuma Kültür Bakanlığı’nın sadece destek vermekle kalmayıp, konuya ilişkin uzmanlarını da dahil ederek yer alması ise sevindirici bir gelişmeydi. Sempozyumun açılışında konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdür Yardımcısı Fatoş Altunç’un şu ifadeleri, devletin kültür endüstrisi konusunda bir farkındalık sahibi olduğunu özetler nitelikteydi: “Ciddi bir dönüşüm süreci içerisindeyiz, geleneksel üretim süreçlerinin ülkelerin kalkınmasında etkisini yitirdiği, fikri emeğe dayalı üretimlerin öne çıktığı bir dönemdeyiz. Ve bu üretimler kültür sanata katkısının yanında toplumsal gelişime de katkı sağlıyor.”
Altunç, telif hakları sistemini daha iyi işler bir hale getirmek için birçok çalışma yaptıklarını aktararak, “Telif hakları çok dinamik bir alan ve bütün yeniliklere cevap verecek mevzuat düzenlemeleri, bandrol tescili gibi idari uygulamalar gerçekleştiriyoruz. Telif haklarının iyi anlaşılmadığı, etkin bir şekilde kullanılmadığı, telif hakkı sahibinin dahi hakları hakkında bilgi sahibi olmadığı bir ortamda, konunun paydaşları ile toplumda farkındalık oluşturacak çalışmalara ağırlık veriyoruz” diye konuştu. Sempozyumda gerek Türkiye, gerek dünyadaki trendleri ölçen bir programın yer aldığını gördüğünü belirten Altunç, verimli bilgiler elde edecek olmaktan mutluluk duyduklarını kaydetti.
ÖZGÜRLÜK ALANI ÖNEMLİ
DOU Hukuk Fakültesi Rektörü Prof. Dr. Alper Gümüş de, sempozyumun ana temasının biri felsefi-sosyolojik, diğeri hukuksal iki kavram üzerinden belirlendiğini vurgulayarak, kültür endüstrisi kavramının mutlaka özgürlük kavramıyla bir arada ele alınması gerektiğinin altını çizdi. Üretilen fikri eserlerin çoğunun günümüzde düşünsel bağlarından ve zincirlerinden kurtulmuş bir kültür endüstrisi içerisinde sunulması gerektiğini de dile getiren Gümüş’ün şu sözleri ise sosyal medyanın mevcut sorunları daha da devleştirdiğine dikkat çekiyordu: “Zamanımızda kültür endüstrisi içerisinde kaybolan, silikleşen, tekilliğini kaybeden sadece tüketiciler değil, aynı zamanda eser sahipleridir de. Günümüzde kültür endüstrisinin kültürel yapı olarak yaratıları, -özellikle sosyal medya ve iletişim platformları üzerinden yapılandırılan- dev arenalardır. İşin ilginci artık eser sahipleri de, inşası sürecinde yapısına taş taşıdıkları bu arenaların içine atılmakta; ancak bu kez karşılarında aslanları değil, özellikle sosyal medya aracılığıyla üzerlerine çullanan binlerce silikleşmiş tüketiciyi, yani gerçek hayaletleri bulmaktadır.” DOU Rektörü Prof. Dr. Turgut Özkan da, konuşmasında dijitalleşme ile hayatımıza giren Bitcoin gibi NFT gibi kavramları hatırlatarak, “Bu kavramlar kişisel ve kurumsal ilişkilerimizin arasına sizdi, Gelecekte bu kavramların çok daha fazla kullanılacağını öngörmek mümkün. Fikri hakların ekonomik boyutu yadsınamaz bir hal almıştır, yaratıcı düşüncenin korunamadığı bir toplumda ilerleme kaydedilmesi mümkün değildir. İşte bunun nasıl yapılacağı bu sempozyumun temel konusudur” görüşlerini dile getirdi. Akademi, hukuk dünyasından birçok ismin katılımıyla gerçekleşen ve bugünkü oturumla sona eren sempozyumun bildirileri, ilk sempozyum gibi kitap haline getirilerek konunun ilgililerine sunulacak.
AMERİKA’DAKİ KAZANÇ BİZİM GAYRİ SAFİ MİLLİ HASILAMIZIN İKİ KATI
Sempozyumun ‘Kültür Endüstrisi’ başlıklı ilk oturumunda Doç. Dr. Cafer Suluk başkanlığında, Prof. Dr. Kadir Canatan, Prof. Dr. Süleyman Doğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Belgin Aslan ve DOU’dan Dr. Eylem Özçimen konuşmacı oldu. Doç. Dr. Suluk’un konuşmasında aktardığı “Amerika’da telife konu kültür endüstrisi bugün 1,6 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu, Türkiye’nin gayri safi hasılasının iki katı bir rakam. Yani, sinema müzik endüstrisini hiç hafife almayın, ekonomide müthiş bir katma değer olarak karşımıza çıkıyor” bilgisi kültür endüstrisinin ekonomik boyutunun öneminin altını çiziyordu. Prof. Dr. Canatan da ‘kültür endüstrisi’ kavramının temellerine değinerek, kavramın geçen yüzyılın ortasında Frankfurt Okulu’nda Adorno ve arkadaşları tarafından ortaya çıkarıldığını, o dönem aydınlanma ekseninde, reklam sektörünün propagandalarından sanatın aurasını kaybetmesine konuya dair birçok eleştiri getirildiğini aktardı. Canatan, Türkiye’de de 2010’larda İskender Pala tarafından yazılan bir dizi yazı ile konunun irdelendiğini aktararak, “İskender Pala’nın iddiası kültür üzerinde belli bir kesimin tekelinin olduğu, bunun kırılması gerektiğiydi. Biz de böyle bir sorun yaşıyoruz. Anadolu kültürlerinin yeniden ifade edilmesini sağlayacak, tekelciliği kıracak çoğulcu bir kültür atmosferine işaret etmişti, ben de katılıyorum. Çünkü bir kesimin tekelciliği diğer sanat biçimlerini yok ediyor, tek sesliliği beraberinde getiriyor. Pala, bu konuda devletin rolü için de, ‘devlet sanatın hamisi değil, sponsoru olmalı’ diyordu.”
BÜYÜK SIÇRAMA YAPAN ÜLKELER ARASINDA İKİNCİ SIRADAYIZ
Oturumda konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Belgin Aslan’ın sunduğu bilgiler de kültür endüstrisi konusunda Türkiye’nin son on yılda kat ettiği mesafeye yönelik çarpıcı bilgiler içeriyor. Konu üzerine Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) Küresel İnovaksiyon Endeksi ve Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) verilerinde yaptıkları araştırmaların sonuçlarını paylaşan Aslan, “Son 15 yıldır kültür endüstrisinin bir endüstri olduğunu anlatmaya çalışıyoruz, bankacılık gibi yatırım yapmaya değer görülmeyen bir alan çünkü. Kültür endüstrisi bilgi ve iletişimin, elektrik gaz ve su sektörünün neredeyse iki katı bir katma değer payı üretiyor. İstihdam sektöründe 9’uncu sırada yer alıyor. Bu yatırımcılar açısından ciddiye alınması gereken bir sektör. 2020’deki Küresel İnovasyon Endeksi raporunda 14 sıra birden yükseldik, en büyük sıçrama yapan ülkeler arasında ise ikinci sırada, Batı Asya grubunda ilk üçteyiz. Çin gibi ciddi bir büyüme potansiyeline sahip olduğumuz vurgulanmış. Son on yılda ciddi bir ciro artışı, katma değer ortaya koyduk. Pandemide bir sarsıntı yaşandı ama dijital yaratıcı endüstri anlamında yükseliş bekliyoruz.”
TELİF KONUSU ASLINDA LOZAN’DAN BERİ MASAMIZDA
Sempozyumun mimarlarından Telif Hakları Derneği Başkanı Cafer Vayni, derneğin ana hedefinin telif konusunda toplumun bütün katmanlarında bir bilinç oluşturmak olduğunu vurguluyor. Bu alanda ilk dernek olduklarının altını çizen Vayni, telif meselesinin Türkiye’nin gündemine 1952 tarihli yasadan çok daha önce, Lozan’da girdiği bilgisini veriyor. “Edebiyat ve sanat eserlerinin korunmasına yönelik hazırlanan ilk telif sözleşmesi olan Bern Sözleşmesine katılmayı ilk olarak Lozan’da taahhüt ediyoruz ve bu sözleşme TBMM’den geçiyor. Ancak bu görüşmelerde Türk delegasyonu ‘Biz telif ödeyemeyiz diyor’, Batılı ülkeler de bize telif istisnası getiriyor, ‘bizden Türkçeye çevirdiğini eserleri misakı milli hudutları dışına çıkaramazsın’ şartı koyuyorlar. Malum Türkçe konuşan diğer ülkeler var. Türkiye de şartı yerine getireceğini taahhüt ediyor. Lozan görüşmelerinin fotokopileri var bende, önemli tartışmalar yapılıyor. Türkiye Cumhuriyetinin önsözü olan, kuruluş anlaşmamız olan anlaşmada telif konusu da yer alıyor yani. Tabii, o zaman kitap var sadece, şimdi sinema ve müzik var, konu genişledi. Dikkatimi çeken bir diğer husus da, o tarihte ‘endüstri’ kavramını kullanıyorlar.”
Vayni, DOU ve Kültür Bakanlığı destekli sempozyumun konuya ve zamanın ruhuna ilişkin önemli açılımlar sağlayacağını vurgulayarak, sempozyumda tartışılan konuların telif yasasının yeniden şekillenmesinde büyük katkısı olacağını sözlerine ekliyor.
gercektarih.com.tr