Mezar taşı romantiklerine reddiye
Gelin bu mezar taşı bilgisellerini hazırlayan romantik şahısların bilgisellerine münhasır keyfiyetlere bir nazar edelim, bu şahısların yazılarındaki ihtivayı ve bu fakirin de naçizane reddettiği hususları madde madde tahlil edelim.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yine bir mezar taşı bilgiseline rastladım…
Evet, düpedüz romantizmle tezyin edilmiş bir bilgisel hem de…
Güya bilinmeyenleri, söylenmeyenleri, anlatılmayanları garip bir esrar perdesini birdenbire, süratle çekerek ortaya dökmeye cesaret etme iddiasında bulunan bir bilgiseldi bu… Aslında kültür dünyamız epeydir bu tuhaf romantizmin kalp atışlarının ve her kafadan bir sesin duyulduğu bir mahşer yeri…
Bu bilgisellere aşinayız aslında… Bu bilgiselleri hazırlayan şahıslar, bilgisellerinde mezar taşlarındaki çeşitli başlıkları ve çoğunluğu bitkisel motiflerden oluşan örnekleri sıralar, güzel güzel bilgiler de verirler bizlere, sağ olsunlar…
Lâkin her zaman bir sorun göze çarpar. Hem de kavramsal bir sorun. Biliriz ki, kavram karmaşası bir şeyi tanımlama ve onu pek sarih bir şekilde açıklama ve aktarmanın önündeki büyük bir engeldir. Kavram karmaşasıyla zedelenen, tahrif olan bilgi, muhatabına yanlış aksettirilen bir hurafe olur çıkar çoğu zaman. Böylece nesilden nesile gider bu hurafe. Ta ki hakiki ve nesnel bilgi meydana çıkıp da ona dur diyene kadar…
Gelin bu mezar taşı bilgisellerini hazırlayan romantik şahısların bilgisellerine münhasır keyfiyetlere bir nazar edelim, bu şahısların yazılarındaki ihtivayı ve bu fakirin de naçizane reddettiği hususları madde madde tahlil edelim;
1-Bu şahıslar yazılarının başlıklarında her daim “sembol” kavramını kullanırlar… Yazılarının muhtevası ise ele aldıkları mezar taşlarının başlık çeşitleri ve bazı bitkisel motiflerinden ibarettir hep… Ama sembol kavramı bu şahıslarda hep yanlış bir intiba uyandırır… İnsanın sorası geliyor; “Sembol kavramının manası mı değişti?” Bu fakirin bildiği sembol kavramı; idraki zor yahut idrakine hazır olunmayan bazı şeylerin bilinmesine yarayan işaretlerdi oysa…
2-Bu şahıslar yazılarında en nadide mezar taşı örneklerini müthiş bir genelleme hevesiyle öne sürerler. Hatta Osmanlı’da bekar iken vefat eden tüm kadınların mezar taşlarında duvak motifi olduğunu bile ima ederler. Böyle nadide örnekler bu şahıslar için müthiş bir söylenmedik, duyulmadık şeyleri ortaya çıkarma vesilesidir adeta…
3-Bu şahıslar sağ olsunlar mezar taşlarındaki tarikat başlıklarından da bizi mahrum bırakmazlar. Birkaç örnek ile süslerler yazılarını. Her ne kadar “tâc-ı şerif” gibi genel bir tabir kullansalar da, bazı tarikat başlıklarının kendilerine has niteliklerinden bahsederler.
Bu hususun üzerinde bu fakirin mutasavvıf mezar taşlarına biraz eğilmiş olmasının affına sığınarak biraz durmak istiyorum… Mutasavvıf mezar taşlarını basmakalıp, tek boyutlu tabirlerle anlatamayız. Bu mezar taşları servi ağacı gibi çok sık rastlanan motifler yahut misalen İlmîyye sınıfına ait başlıklar gibi tek tip başlıklar içermediklerinden bu mezar taşlarının yoruma açık olduklarını düşünmüyorum.
Bu mezar taşlarında inisiyatik ekollerin birikimi ve her biri özel birer yansımaları vardır. Nesnel ve hakiki bilgi adına hassasiyetle ehemmiyet gösterilmesi gerekir.
4-Yine bu şahıslar bitkisel motifleri bile gayet mübalağalı bir şekilde, adeta zorla, bir bilinmez ve esrar cazibesi ile ilişkilendirmeye çalışırlar. İnsanların merak duygusunu böyle gidermek isterler… Mistik incelikler sıralar, bitkisel motiflere sembolik manalar yüklerler. Sembol burada biraz da olsa kendisinden bahsettirir. Keşke bu bahis, ilgi çekme gayretinden ziyade gerçek ve nesnel bilgi ile olsaydı.
5-Bu bilgiselleri hazırlayan ve her biri “uzman” olan bu şahıslar her nedense mezar taşlarını hep ait oldukları dönemin bilgileri ile sınırlarlar… Örnek olarak inceledikleri mezar taşı “Mirliva” rütbesindeki bir askere ait olsun… Bu şahıslar asla mirliva rütbesinin günümüzde ki karşılığından yani; “Tuğgeneral” rütbesinden söz etmezler. Onlar için mezar taşının ait olduğu dönem gelecek ve günümüz için bir ehemmiyet arz etmemektedir adeta. Tarihin geleceğe ve yarınlara uzanan akışına pek aldırış etmezler… Medeniyetin sessiz şahitleri derler ama şöyle ince eleyip sık dokunduğunda hiç bir mezar taşının gelecek için sessiz birer tevekkül abidesi olduğunu göremezsiniz. Kimlik ve aitlik kavramları etrafında mezar taşları sosyoloji disiplini için mühim bir alandır. Tarihin yarınlara uzanan tesiri de böylece mümkün olur zaten… Ama onlar için sessizlik, içinde birçok ipucunu barındıran bir işaret olmaktan ziyade peşin hükümleri ile sadece romantik bir sessizliktir.
Hülasa kültür tohumları, -Ziya Gökalp merhumun “hars” yani toprağı sürüp, ekme kavramı ve kültür arasında değindiği ilişkiye sığınırsak- hakiki ve nesnel bilgi ile sulanmış münbit topraklarda çatlar… Toplumun merakını şiddetle çeken ama içi boş hurafelerin sarp toprağında değil.
Epeydir kültürümüzü tahlil ve bir noktada tasnif edenlerin hakiki bilgiden uzaklaştığını ve “dikkat çekmenin” nabzına göre şerbet verdiğini görüyor ve üzülüyorum. Ülkemizin Sanat Tarihi, kültürümüze tam manasıyla aktarılamıyor. Çünkü Sanat Tarihimiz ile kültürümüzün arası, bu hurafeler ve dikkat çekme çabalarıyla gitgide açılıyor. Topluma nesnel bilgiyi derinlemesine bir bakış açısıyla vermek zor mu? Romantizm ve toplumun ilgisini çekme gayreti ülkemizin kültür algısını dört duvar arasına hapsediyor. Bilinmezlerin, söylenmemişlerin, romantizmden büsbütün uzak bir şekilde tamamıyla doğru olması gerekmez mi? Bu sualler uzar gider elbette… Cevaplar ise her zaman muallak olarak kalacak…
Selimcan Yelseli