tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Selimcan Yelseli

Sanat Tarihçi/Yazar

Tarkovsky’nin sineması üzerine

20.03.2022
A+
A-

Hiç düşündük mü, Tarkovsky’nin sineması günümüzde neden hep belli bir zümrenin ilgisini çekiyormuş yahut mevzubahis şiirsel sinema olduğunda hep belli bir zümrenin idrakine layıkmış gibi zikrediliyor? Anlaşılması zor olduğu için mi?

Gerçi Tarkovsky’nin sanat ve sinema üzerine düşüncelerini kaleme aldığı Mühürlenmiş Zaman adlı şahane eserinde yer verdiği kimi okuyucu mektuplarında da kendisine yöneltilen “anlaşılamamazlık” serzenişlerini okuyabiliyoruz, ama bu adedi bir elin parmaklarını geçmez örnek mektuplarda, yine de bir nebze anlama istidadı bulabiliyoruz.

Teknolojinin gelişmesi ile sinema geniş tekniklere, farklı ifade biçimlerine hatta büyük bir zahmetsizliğe kavuştu. Artık senaryolar, çekim teknikleri ve sinemaya has bazı nüanslar, seyirciye müthiş bir sürat duygusu verebilecek cinsten. Ki her geçen gün eğlencelik seyir zevki sunan ve gittikçe seri üretim mantığına geçen içi boş, kof işleri saymıyorum bile…

Seyirciye sürat duygusu verebilecek cinsten demiştim… Sanırım meselemizin girift düğümünün çözülmeye yatkın ucu bu teşhiste gizli. Sürat duygusu…

O zamanlar düşünce üzerine düşünmeye meraklıyım. Düşünceye dair ne varsa onun üzerine düşünmek istiyor, bunu bir parça kendimi zorlayarak yapıyorum. Bir akşam nereden çıktı bilmem bir Tarkovsky filmi üzerinden düşünceyi düşünme ile açıklamak gibi garip bir arzuya kapıldım. İlk kez bir Tarkovsky filmi izleyecektim… Stalker hakkında okuduklarım karanlık bir düşünme kuytusuna çekmişti beni. Filmi izledim… Harikuladeydi! Lâkin bir problem vardı, hani o aşinâ olduğum(uz) birbiri ardınca gelen sahneler, hani o anlatılmak istenenin peşin hükümlerle sunulması, hani telaş, hani sürat? Neredeydiler?

Düşünmek üzerine düşünmeyi bir buyruk, bir emir hâkimiyeti ile kendi cephesinden ele alan, üstün bir tavır vardı bu filmde.

Ben filmin akışında düşünmek üzerine düşünmeye çabalarken, film düşünmek üzerine çoktan düşünmüştü zaten… Bana kalan bu eylemin sert rüzgarından içime düşen meyveleri toplamaktı.

Süratsizliği fena halde yadırgamıştım… Uzun ve tek planda işlenen sahneler tuhaf gelmiş, içimde ilkel bir his bırakmıştı. Şiirsellik kendisine münhasır mantığıyla günümüz sinemasında hiç olmadığı kadar ortadaydı. Yabancıydım buna… Kimi zaman rastladığımız, tabiatın ve hayatın içinden sızan o ince, o müphem şiirselliğin, çağın idrak melekelerimizi bir bir işgal eden şiddetli hücumlarından mütevellit, artık bize ne denli uzak olduğunu anlamıştım böylece. Şiirselliğin durağan tabiatı, bizim için ağdalı, fazla özel bir işti artık.

Psikolog Hugo Munsterberg 1911’de ilk kez bir sessiz film seyrettiğinde, modern kitle iletişim araçlarının duyuları körleştirebileceğini düşünmüştü… Bir de şimdi çağımızdaki epey renkli, fazla gürültülü ve son derece süratli filmleri izleseydi acaba ne düşünürdü? Munsterberg’in bu düşüncesi içimde bir kuşku uyandırıyor; “Acaba duyularımız körleştiği için mi çağımızın filmleri artık yalnızca abartı renkleri, gürültüleri ve süratleriyle var olabiliyorlar.” Üzerine düşünülmeli.

Şimdi anlıyorum ki süratsizlik ve süratsizliğin beslendiği şiirsellik, toplumun gözünde Tarkovsky sinemasını anlaşılmaz, bohem, hatta tehlikeli kılıyor. Sürat çağının insanları sürate verdiği kıymetlerle Tarkovsky sinemasını izlemenin zahmetine – tıpkı usul usul akan bir ırmak yerine coşkun sellerin süratini izlemeyi tercih etmek gibi- katlanamıyor. Günümüz insanı, onu bir çırpıda saracak, özünü verecek ve sonra onu başka maceralara gitmesi için terk edecek anlık, serüvenci anlatımlar istiyor. Şiirsel fısıltının yerini epik ve hoyrat heyecanlar almış çoktan…

Yine de geçmiş, günümüz ve gelecek için Tarkovsky’nin daima geçerli olacak harika bir tespiti var;

İnsan hayatının öyle yanları vardır ki, bunları gerçekçi biçimde canlandırabilmenin tek yolu şiirdir (şiirselliktir).

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.