tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Türk siyasi hayatının öksüz, yetim ve çiftçi Başvekil’i Adnan Menderes

Türk siyasi hayatının öksüz, yetim ve çiftçi Başvekil’i Adnan Menderes
09.09.2021
A+
A-

Değerli Okurlar;

Rahmetli Adnan Menderes, Cumhuriyet Dönemimizin en önemli isimleri arasında yer aldığı herkes tarafından kabul edilen bir kişi ve siyaset adamıdır. Türk siyasi tarihine adını yazdırmış, Başbakanlık yaptığı on yıllık zaman diliminin  “Menderes Dönemi” adıyla Türk siyasi tarihinde özel bir yere sahip olmuş bir kişinin güzel Aydın’ımızdan çıkmış ve bu topraklarda yetişmiş olması İl’imizin insanları olarak bizleri gururlandıracak tarihi bir hadisedir diye düşünüyorum.

Günümüzde darbelerin ne kadar kötü, Demokrasiye ve Millete ihanet olarak değerlendirildiğini görüyor, konuşuyoruz ve yaşıyoruz. Türkiye’ye, milletimize ve demokrasiye çok büyük zararlar vermiş, darbe cuntasının kurduğu adaletle de hiçbir ilişkisi olmayan, halkın yarısından fazlasının desteğini almış olması, üç kez seçim kazanmışlığı ve halkın sevgisini hiç dikkate almayan güdümlü bir mahkeme tarafından verilmiş idam kararının üzerinden altmış yıl gibi çok uzun bir süre geçtikten sonra kendi ismiyle bir müzenin açılma hazırlıkları yapılan Rahmetli Ali Adnan Menderes’i günümüzde genç nesiller sadece Başbakan’lık yapmış bir siyasi kişi olarak tanımaktadırlar. Oysa Adnan Menderes’in hayatı, Başvekil oluncaya kadar olan bölümü gözden geçirildiğinde üç evre olarak tasnif edebiliriz.

  1. Doğumu, anne ve babasız olarak büyümesi, tahsil hayatı, askerliği, çiftçiliği ve evliliği,
  2. Serbest Cumhuriyet Fırkası ile başlayan, kapanmasının akabinde Cumhuriyet Halk Fırkası ile devam eden siyasi hayatı,
  3. Demokrat Parti’nin kurulması,   

            Çocukluğumda iki üç kez görmüş birisi ve kendisini seven Aydın’lı vatandaş olarak hakkında yazılmış bazı eserleden özet bir derleme şeklinde kaleme aldığımız bu makalemizde ülkemize ve milletimize çok büyük hizmetleri geçmiş, o günkü şartlar içersinde Türkiye’de çok partili siyasi hayatın başlatılması, Demokrasinin yerleşmesi, 1950 yılına kadar çok sıkı ve sert politikaların uygulandığı ortam ortadan  kaldırılarak, halkımızın daha özgür ve serbest bir yapıya kavuşturulmasında, ülkemizde Bayındırlık hizmetlerinin geliştirilmesinde, tarımın makineleştirilmesinde sanayi tesislerinin kurulmasında, ticari hayatın daha yaygın hale getirilmesinde, Ekonomik ve sosyal olarak yeni bir devrin başlamasına ve bugünlere gelinmesine vesile olmuş Rahmetli Adnan Menderes’i yukarıda yaşadığı evreler içersinde tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız.

            Rahmetli Adnan Menderes’i beğenen, beğenmeyen, seven ve sevmeyen herkesin tanıması, hayatının önemli dönemleri bilmesinin faydalı olacağı kanaatini taşıyorum. Rahmetli Menderes’in yukarıda saydığımız dönemler içersinde yaşadığı olaylar ve bunlarla ilgili karar ve uygulamalarına baktığımızda bilerek veya farkında olmadan lider tavır ve davranışlarının olduğunu görüyoruz.

            Yine Adnan Menderes’i CHP içersinde birçok konuda muhalefet yaptığını, bu muhalefetini ortaya koyarken nezaketinden hiç vazgeçmediğini, muhalefet ettiği konularını sağlam temellere dayandırdığı gibi daima milleti öncelediğini de görüyoruz.

            Bu düşünceler içersinde Rahmeti Rahmana kavuşmuş, ülkesine ve milletine sayısız ve çok önemli hizmetler yapmış bir siyasi lideri tanımaya ve hayatının belirli bölümünde yaşadıklarını öğrenmeye çalışalım.

Osmanlı Devleti dönemimizde doğmuş, Büyük Savaşı yaşamış, İstiklal Harbine iştirak etmiş, İstiklal gazisi unvanını almış Adnan Menderes, ülkemizde genellikle Başvekillik dönemleri ile gündeme gelir. Hâlbuki doğumu ile ilk gençlik yılları da önemli hadiselerle doludur Adnan Menderes’in. Bu yazıda kaynaklara dayanarak, doğumundan gençlik yıllarına, parlamenter oluşuna ve Demokrat Parti kuruluşuna kadar geçen dönemi dikkate alacağız.

Her zaman rahmetle andığımız, Başvekil Adnan Menderes 1899 yılında Aydın’da dünyaya geldiğini kaynaklardan öğreniyoruz. Annesinin ikinci çocuğu olan Adnan’ın doğumundan bir müddet sonra sağlığı bozulur. Babaanne Fitnat Hanım oğlunu, gelinini ve torunlarını İzmir’e götürür. Anne Tevhide Hanım için İzmir’de doktorlar seferber edilirse de kurtarılamaz. Daha sonra babası da hastalanır. Tedavisi İstanbul’da yapılırken bir otel odasında hayatını kaybeder. Sırası ile hala Sacide Hanım, abla Melike’de vefat eder. Bu vefatlar genellikle veremden meydana geldiğini yine tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Küçük Adnan, anne ve babasını hiç bilmediği gibi, ablası Melike’yi de hatırlayamaz. Babaanne Fitnat Hanım torunu Adnan’ı çok sevmektedir. Adnan’a anne ve babasını aratmayacak şekilde yetiştirme gayreti içersinde olduğu gibi, ona en iyi eğitimi de aldırmak istemektedir.

Babaannenin üstüne titrediği torun Adnan hasta olmaktan kurtulamaz. Hastalığı, kendisine karantina uygulanacak derecede ağırdır. Allah’ın inayeti, Fitnat hanımın titizliği, daha havadar bir eve taşınılması, doktorların da tedavilerinde hassasiyet göstermeleri neticesinde toparlanır ve hastalığını yener. Geçirdiği bu ağır rahatsızlık sebebi ile okula gidemediği için, evde özel hocalar tutularak, okuma yazma öğrenmesi sağlandı.

Fitnat Hanımın torunu Adnan eğitimine İlk, Orta ve liseyi sırası ile İttihat ve Terakki mektebinin Rüştiye kısmından başlar. Orta bölümü bitirmeden, İzmir Kızılçullu Amerikan kolejinde devam etmiştir.

Geleceğin Adnan Menderes’i, eğitim aldığı okullarda kendini göstermiş, Türkçülük ve milliyetçilik ile ilgili duygu ve düşüncelerini bu devrede geliştirmiştir. Amerikan Kolejinde okurken, okuldaki misyoner rahiplerin, öğrencileri Hıristiyan yapma çabaları dikkatini çeker ve iki arkadaşı ile birlikte İttihat ve Terakki’nin İzmir Teşkilatının önde gelenlerinden olan Mahmut Celal Bey’e  (Celal Bayar) şikâyet ederek,. Okul hakkında soruşturma açılmasını sağlamışlardır. Bu durum gösteriyor ki, Fitnat Hanım, torunu Adnan’ı yetiştirirken İslam dini ve inancı ile ilgili hassasiyet kazandırmıştır.

Adnan Bey, okulunu bitiremeden 1. Dünya savaşı çıkmış ve Osmanlı Devleti de, 2.Abdulhamid’i deviren o günkü ihtilalcilerin basiretsizlikleri, tecrübeden yoksunlukları, savaşın çıkış gayesini göremeyen, savaşı çıkaranların hedeflerinin ne olduğu ve/veya ne olabileceği yönünde olgunlaşmış fikirler oluşturamamaları yüzünden kendini savaşın içinde buldu. İşte Adnan Bey’inde içersinde olduğu o yaşta ki gençlerin eğitimleri yarım bıraktırılarak hemen askere alındı. Adnan İstanbul Erenköy’de bulunan Yedek Subay Okuluna sevk edilmek suretiyle askerliği başlamış oldu. Adnan Bey burada sporcu kişiliğinin de yardımı ile zorluk çekmeden mezun oldu. Mezuniyetinin ardından, İttihat ve Terakkinin en meşhurlarından olan, 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın emrine verilerek Suriye cephesine gönderildi.

Bu yolculuk esnasında hastalanarak Pozantı istasyonunda trenden indirildi. Seyyar hastaneye kaldırıldı. Kendisine konulan teşhis, zehirli sıtma’dır. Çocukluğunda verem hastalığı ile boğuşan Adnan, şimdi de, zehirli sıtma ile mücadele edecektir. Allah’ın inayeti ve iyi bir tedavi ile bunu yenmeyi başardı.

Bu arada Yedek Subay okulunda okurken, hamisi ve en sevdiği insan olan babaannesi Fitnat Hanım’ı kaybedince daha bir yalnızlaşmıştır.

Hastaneden çıktıktan sonra, yeni görev yeri olarak İzmir 17.Kolordu emrine intikal etmiştir. İki yıllık askerlik hizmetini, cephe gerisinde tamamlamıştır. 1.Dünya Savaşının bitmesinden bir müddet sonra, hastalık tekrar Adnan Bey’in yakasına yapışmıştır. Üçüncü kez yakasına yapışan hastalık ise verem zannedilirken, karahumma olduğu anlaşılmıştır. O zamanlar İzmir’in en meşhur hekimlerinden olan, Dr. Mustafa Bey ve ekibi bir nevi sağlık seferberliği şeklinde çalışarak iyileştirmiştir.

 Adnan bitkin ve yıpranmış, ruhi çöküntü içersinde bir vücut ile ülkenin ve İzmir’in geleceğinin karardığı bir dönemde memleketi, doğduğu ama yaşayamadığı, çiftliğinin bulunduğu şehir olan Aydın’a gelmiştir. İzmir gibi büyük bir şehirde yaşayan, Babaannesi Fitnat Hanım’dan da iyi bir aile terbiyesi alan, kibar, zarif kişilik sahibi olan Adnan Bey’in duruşu, köylülerce, çalışanlarca ve arazisini işgal ederek işleyen çiftçilerce çok yadırganmıştır.

Alışılagelmiş bir ağalık anlayışı ve uygulaması olmayan Adnan Bey, o günkü şartlarda elbette yadırganabilir. Hatta tapusu altında olan yerlerinin köylülerce işgal edilerek, ekilip biçilmesine, zeytin yetiştirmelerine bile ses çıkarmamıştır.

Her halde herkesin beklentisi, ağa, sağında solunda bugünkü adıyla korumaları ve kâhyası olan, sert ve haşin bakışlar, despotik tavırlar sergileyerek, korku salan, herkesi hazır ola geçiren bir duruş olsa gerekti. Fakat Adnan Bey’in, kibar ve zarif kişiliği, Babaannesinden aldığı aile terbiyesi bu ve benzeri sertlikleri yapmasına asla müsaade etmeyecek cinsten bir terbiye ve ahlaktı.

Adnan Bey, çiftliği hakkında tam bir bilgi sahibi olamadan, Yunanlılar Aydın’a girmişlerdir. Menderes Nehrinin güneyi İtalyan’lar, kuzeyi de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu işgallere bir de bulaşıcı hastalık olan sıtma da eklenince, halkın perişanlığı daha da artmıştır. Sağlık malzemelerini bulmak zor olduğu gibi tedavi olmak ise daha zordur. Bu esnada Adnan Bey’de sıtma hastalığına yakalanır. İşgalci İtalyanların halkla ilişkileri sıcak olduğu gibi, halkın ihtiyaçlarını gidermek için de yardımcı oluyorlardı. Böylece çatışmasız bir İtalyan işgali yaşanıyordu. Adnan Bey’e hastalığının tedavisi için sağlık hizmeti verdikleri de bir gerçektir. İtalyan Doktorların sonunu ölüm gördükleri ve Rodos’a nakletmek istemeleri üzerine, olaya el koyan Türk Dr. Binbaşı, Allah ne yazdı ise o olacaktır diyerek, bu sevk kararını kabul etmez. Ağır hasta Adnan Bey’i, Çine’de Nuri Bey’in hanına nakleder. Gerekli olan tedbirler alınarak, tedavisi yapılır ve Adnan Bey yavaş yavaş iyileşir. Hastalıklar sanki Adnan Bey’e yapışmıştır. 1918 – 1922 yılları arasında geçirmiş olduğu hastalık sayısı dört dür. Bunların hepsi de ölümcül sayılacak niteliktedir. Bu kadar ağır hastalıklardan kurtulan, Londra’da geçirdiği uçak kazasından sağ çıkan öksüz, yetim ve çiftçi olan, ömrü milletine hizmet etmeye adamış, halkın özgür iradesi ile seçtiği ilk Başvekil’inin, ihtilalciler eliyle asılarak hayatına son verilmesi de calibi dikkattir.

Yunanlıların yaptığı zulümler, ülkenin geleceğinin karanlıklar çersinde olması, dağ taş her tarafın eşkıya ile dolması, Çakırbeyli çiftliğini de harekete geçirmiştir. İçinde Adnan Bey’in de olduğu, Topçu Üsteğmen Selami Bey’in önderliğinde, direniş teşkilatı olarak görev yapacak olan Ayyıldız Çetesi kurulmuştur. Adnan Bey’in, Babaannesinden aldığı, ahlak ve terbiye ile yoğrulmuş vatan sevgisi, Aydın’ın ve Ülkenin zor şartları, onda mücadele azmine dönüşmüştür. Çocukluğunda ve gençlik yıllarında defalarca yakalandığı ölümcül hastalıklarla boğuşan Adnan Beyi, şimdi de vatanın müdafaası ve kurtuluşu için yapılan mücadelenin içinde görüyoruz. Adnan Bey, bu mücadelelerle geçen hayatının 17 Eylül 1961 tarihine kadar süreceğini ve darağacında sona ereceğini, Büyük Türk Milletini de yasa boğacağını tabiidir ki o gün bilmiyordu.

Adnan Bey, yedek subay olarak milli mücadelede fiilen bulunduğu gibi, çeşitli görevlerde alır. Nihayet 01 Ağustos 1923 tarihinde milli mücadelenin sona ermesi ile birlikte askerlik görevi sona erer. Çiftliğine döner. Zira Babaanne Fitnat Hanım Adnan Bey’e okumasını ve esas ekmek kapısı olarak toprağı seçmesini, çiftçiliği iyi yapmasını, arazinin büyüklüğünü de dikkate alarak, çiftçiliği çok iyi bir hale getirmesi gerektiğini çok iyi aşılamıştı.

Böylece çiftliğinin başına geçen Adnan Bey, ilgisizlikten, tarım yapılmamasından, ayrıca köylülerce de yer yer işgal edilmiş olan çiftliğine çeki düzen vermek, üretim yapma, pazara sunmak ve gelir elde etmek mecburiyetindedir. Bu arada çiftliğinde toprakla haşır neşir olduğu gibi, zarif ve kibar kişiliği ile de çevresinde yaşayan insanlarla da ilişkilerini, diyaloglarını geliştirerek dostluklar oluşturur. Gerek çiftliği düzene sokma çabalarını, tarımla uğraşmasını, gerekse de çevresindeki insanlarla kurduğu dostluklarla ilgili olarak, kendi ifadesi ile “Gözü görmeyen bir ninenin, gergefte nakış işlemesi”ne benzetir.

Adnan Bey, tarım ve çiftçiliğe kendini kaptırmış ve başarıya ulaşmak için büyük uğraşlar verirken, yaşının ilerlediğini fark eder ve evlenmeye karar verir. Aydın’da eşraftan biri haline gelmesi, İzmir’de de babaanne tarafından Katipzadeler olarak, tanınırlığının yüksek olması, öyle anlaşılıyor ki, araya girenler ve tavsiyeler onu evlilik için İzmir’e yönlendirdi. 2 Eylül 1928 tarihinde, İzmir’in tanınmış ailelerinden Evliyazade’lerin, kültürlü, bilgili, Fransızcası son derece iyi, piyano çalan, batılı anlayışta, çok iyi eğitim almış bir bayan olan Berrin Hanımefendi ile evlenir ve Aydın’a gelin gelerek Çakırbeyli çiftliğine yerleşir.

Adnan Menderes ve Siyaset;

Adnan Bey, Babaanne Fitnat Hanım’dan aldığı terbiye ve milli kültür ile Rüştiye ve Amerikan Kolejinde okurken elde ettiği milliyetçi fikir yapısının etkileri ile millet ve memleket meseleleri ile ilgilendiği, yakından takip ettiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen okullarda okurken talâkatının çok iyi olduğu da bir gerçektir. Bu yönü ile de tanınması, Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulunca, Aydın Teşkilatının kurulması için, Adnan Bey, SCF’nin Genel Başkanı Fethi Okyar’a tavsiye edilir. Adnan Bey ile görüşen SCP’nin önde gelenleri onu ikna edemezler. Fethi Bey, Adnan Bey ile özel olarak görüşür. Uzun saatler süren ve gece yarısına kadar devam eden görüşmede, Fethi Bey SCF’nin farklı yaklaşımlarından, yeni siyasette yeni yüzlere ihtiyaç olduğundan bahseder. Cumhuriyet Halk Fırkasının yönetim anlayış ve uygulamalarından halk memnun değildir. Adnan Bey’de bunun farkındadır. Esasen Adnan Bey’de yeni şeylerin söylenmesi ve uygulanması, özgürlüklerin genişletilmesi anlayışındadır. O günkü toplum yapısına göre milletin omurgası oluşturan çiftçi kesimi ve halk çok fakirdir.  Vergiler çok yüksektir. Ülke’de yatırım yok, özel sektör diye bir kavramın bile olmadığı bir dönemdir. Mücadeleyi seven ve iktidarı denetleyecek, halkın hakkını savunacak, alternatif üretecek bir parti görünümü veren yeni oluşumun lideri olan, Fethi Bey, bu uzun görüşmenin ardından Adnan Bey’i ikna eder. Böylece Adnan Bey SCF Aydın Teşkilatını kurarak siyasete atılmış olur. Hatta bölgede Nazilli, Denizli ve Muğla’da yapılan teşkilatlanmalara katkıda bulunur. SCF, kısa süre içerside halkın da teveccühü ile Ege ve Marmara bölgesinin her yerinde teşkilatlanmasını gerçekleştirir.

23 Eylül 1930 yılında yapılan Yerel seçimlerde, bilhassa Anadolu’nun Batı bölgelerinde önemli başarılar kazanan Serbest Cumhuriyet Fırkası’ndan Cumhuriyet Halk Fırkası fazla rahatsız oldu. İki partili bu ilk yerel seçimde Valiler, Kaymakamlar, nahiye müdürleri, polis, jandarma ve iktidardan yana olan memurların baskı ve hilelerine rağmen yeni nesil ve fakir halk CHF’na olan öfke ve tepkiden reylerini SCF’na verdi. Bu durum fincancı katırlarını ürkütmüştür. Çevrilen çok çeşitli entrikalardan ve yapılan baskılardan sonra, SCF’nın kendisini feshetmek mecburiyetini doğurdu. Böylece ülkemizde daha özgürlükçü bir ortam meydana getirecek olan çok partili hayat belirsiz bir başka bahara kaldı. Halk SCF ile ümitlenmiş ve geleceğinin daha iyi olacağını basireti ile fark etmiş, onun için SCF’na destek vermiştir. Türkiye çok kısa süren bu iki partili hayattan tekrar tek partili, bürokrasinin ve siyasetin baskıcı anlayış ve uygulamalarına kısacası Tek Adam idaresine geri döndü. Bu durum Adnan Bey’de büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Cumhuriyet Halk Fırkası’da, (CHF) halkın Serbest Cumhuriyet Fırkası’na (SCF) kısa süre içersinde gösterdiği ilgiyi ve sevgiyi dikkate alarak kendini sorgulamaya başlamıştır. Bölgelere heyetler göndererek araştırma ve incelemeler yapıyor, çeşitli kesimden insanlar ile görüşüyorlardı. Aydın bölgesine de Celal Bayar Başkanlığında, Vasıf Çınar, Ziya ve Halit Onaran’dan oluşan bir heyet gelir. Adnan Bey gelen heyeti tanıyor olmasına rağmen bir müddet temas kurmaz. Daha sonra temas kurmak zarureti doğar. Celal Bayar ve arkadaşlarının aşırı ısrarı üzerine, Adnan Bey, fikirlerini burada savunmak için arkadaşları ile birlikte CHF saflarına katılır. Adnan Bey CHF katılmadan önce tüm sıkıntı ve şikâyetlerini gerekçeleri ile birlikte heyete iletmeyi de ihmal etmediği gibi, teşkilatın yeniden kurulması gerektiğini de ifade eder.

Onun tabiri ile “mutemetlik saltanatında üzücü bir takım hareketleri görülenler partiden uzaklaştırılacaktır”  diyerek şart koşması, cesareti kadar farkında olmadan liderliğe doğru gittiğinin göstergesi olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda Adnan Bey’in Fethi Okyar ile uzun görüşmesi, Celal Bayar ve arkadaşları ile tartışmalı toplantı şeklinde geçen görüşmeleri siyasetin içinde olmadan önce dahi yaşadığı şehrin ve ülkenin sorunlarını takip ediyor, arkadaşları ile memleket meselelerini dolayısı ile siyaseti konuşuyor, tartışıyor ve bunlara çözümler ürettiği anlaşılıyor.

Adnan Bey, CHF’nın önde gelenleri ile yaptığı görüşmelerden sonra Aydın İl Başkanı olur. Yapılan kongre ile SCF’de siyaset yaptığı arkadaşlarını da kadroya dâhil etmeyi başarır. Adnan Bey’in bütün şartları kabul görmüş, yetkileri de tüm vilayeti kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Parti içinde yuvalanmış eski şaibeli partililer tasfiye edilerek yeni bir yapılanmayı gerçekleştirmiştir.

SCF’nın kapanmasının ardından, CHF Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, belediye seçimlerinde SCF’nin başarılı olduğu illeri de kapsayan bir yurt gezisine çıkar. Halkın şikâyetlerini ve isteklerini yerinde görmek ister. Bu gezi güzergâhında bulunan Aydın Vilayetini de 3 Şubat 1931 tarihinde ziyaret eder. Bu gezide Gazi Mustafa Kemal, Aydın’da halkla sıkı bir temas kurdu. Kendisine CHF’nın, SCF’lilerce ele geçirildiği şeklinde bilgiler verilmişti. Bu bilgilerden olsa gerek veya SCF muhalefetinin sanki kendisine karşı yapıldığı düşüncesinden hareketle İl Başkanlığına uğramak istemez. Israrlar karşısında birkaç dakikalığına uğramayı kabul eder. Kendisine burada kahve ve sigara ikram edilir ama reddeder. Fakat Adnan Bey memleket meseleleri ile siyasete ait görüşlerini aktardıkça ilgisi artar. Adnan Bey Tarım, ticaret, sanayi, kooperatifçilik, krediler dâhil olmak üzere birçok konuya değindikçe sigarasını birbiri ardına yakar ve birkaç kez kahve ısmarlar. Gazi ile Adnan Bey arasında sohbet ve tartışma uzun süre devam eder. Gazi Mustafa Kemal, birkaç dakikalığına geldiği İl Başkanlığında 4 saat kalır. Adnan Beyin fikirlerini ve görüşlerini çok beğenir. İltifatlarını da esirgemez. Hatta Recep Peker’e “Bugün konuştuğumuz genç elbette burada bizim mutemetlerimizle çalışamaz, şayanı dikkat bir genç” olduğunu ifade eder. Gazi, Bu ziyaret sonunda Adnan Bey’den iki şey ister.

Birinci olarak Türk Ocakları Yönetim Kurulunun değişmesini, İkinci olarak, burada yapılan sunumu ve içeriğinde çözüm önerilerinin de bulunacak şekilde bir rapor haline getirilerek, ertesi gün Denizli dönüşünde kendisine takdim edilmesini emreder. Adnan Bey ve arkadaşları tüm gece boyunca çalışarak raporu hazırlarlar ve ertesi gün istasyonda Gazi Mustafa Kemal’e takdim eder. Bu görüşme ve rapor Adnan Bey’in hayatının bundan sonraki bölümünün şekillenmesinde vesile olduğu da bir gerçek gibi görünmektedir.

Gazi Mustafa Kemal yurt gezisinin ardından Ankara’ya dönünce hemen seçimlerin yenilenmesi kararını alır. Bu kararı almasını gerektiren sebepler, gezi vesilesi ile edindiği bilgiler, çeşitli talep ve raporlar, tanıştığı ve keşfettiği kişiler gibi faktörlerin olduğunu düşünebiliriz.

25 Nisan 1931 tarihinde yenilenen TBMM 4.dönem milletvekilliği seçimleri için, adayların Parti merkezine müracaatları şarttır. Adnan Bey’in müracaatı olmadığı halde, gece yarısı isminin okunduğunu ertesi gün arkadaşlarından öğrenir. Artık Adnan Bey’in kaderi, Türkiye’nin kaderi ile bütünleşmeye başlamıştır.

Sürpriz bir şekilde Ankara’ya Mebus olarak giden Adnan Bey, Aydın’da İl Başkanlığını yürüttüğü gibi, Valilik dâhil bütün kurumlarda ve halk nezdinde etkindir. Parlamento çalışmalarında daha ziyade dinlemeyi, kendini geliştirmeyi, Recep Peker’inde uyarısı ile tahsilini tamamlamayı önceliğine almıştır. Tahsilini yarım bırakmak mecburiyetinde kalışının sebeplerin ifade eden bir dilekçeyi Maarif Bakanlığına verir. Dilekçenin kabul edilmesinin ardından, sınavsız bir şekilde Ankara Hukuk Fakültesine kaydını yaptırır. O günkü şartlarda Hukuk Eğitimi 3 yıldır. Adnan Bey bu eğitim başarılı bir şekilde tamamlar. Tanıyanların kendisi ile ilgili kanaatleri, zeki olduğu, son derece konuşkan, kendine özgü ve güzel konuşma tarzı olan, mantığının kuvvetli olduğu yönündedir. Disipline gelmediği söylendiği gibi, hukukta yerini doldurduğu da ifade ediliyordu.

Artık Adnan Bey TBMM’nde yüksek okul diplomalı bir mebustur. Kendisine güveni son derece artmıştır. Parti içinde kendi gücü ile fikirleri ve çalışmalarıyla yükselmek istemektedir. Adnan Bey, meclis kürsüsünden ilk konuşmasını, 4 Aralık 1933 günü yapar. Bu konuşma Gümrük memurlarının görevlerini kötüye kullanmaları ile alakalı olan kanun üzerinedir. CHF’na girerken şart koştuğu suiistimallerle mücadele edilmesi söylemi, önüne çıkan bu kanunla örtüşmüştür. Adnan Bey, konuşmasında rüşvetin yalnız Gümrük memurları içersinde değil, diğer memurlar arasında da yaygın olduğunu söyler. Kanunun kapsamının genişletmesi gereği üzerinde durur. Kanun bu şekli ile çıkarsa, rüşvetin “gümrük idarecilerinden başka yerlerde  mubahtır” gibi yanlış bir durum ve anlayışın meydana gelebileceğini savunsa da, kanun meclise geldiği şekilde kabul edilir. Adnan Bey’in kürsüden yaptığı bu ilk konuşma Milletvekillerince olumlu karşılanır.

Adnan Bey, bu arada soyadı olarak, kendisine Menderes’i seçtiği gibi, parti içersinde de yükselmek çabası içersindedir. CHP’nin merkez ve taşra teşkilatlarında çeşitli görevler almaya başlar. Spor Teşkilatı müfettişliği, Taşra ve Halkevleri Müfettişliği görevleri üstlenerek, halk ile olan ilişkilerini geliştirdiği gibi, çok çeşitli kesimlerle tanışma ve kaynaşma imkânı buldu. Böylece kibar ve zarif kişiliği ile de toplum kendisini tanıma fırsatını yakalamış oluyordu. 1935 ile 1940 yılları arasında 10 ilde parti müfettişliği görevi yaptığını da burada söylemeliyiz.

Türk Spor Kurumu, tarafından Bölge Başkanlıklarına gönderdiği bir genelge ile bu başkanlıklara, İllerde ki Parti Başkanlarının getirilmesi icraatından rahatsızlık duyan Adnan Menderes, Asbaşkanı olduğu Türk Spor Kurumundan istifa eder. Artık Adnan Menderes, CHP’nin hem partiyi, hem de ülkeyi yönetirken yaptığı hataları görmektedir. Bu hataların çoğalması aynı zamanda Adnan Menderes’te muhalefet duygularını geliştirmekte olduğu izlenimini ediniyoruz.

Adnan Menderes’in esas hedeflerinden birinin de Ziraat Vekilliği olduğu fakat Gazi Mustafa Kemal’in erken vefatı ile bu istek ve arzunun ortadan kalktığı kanaati de yaygındır.

Bu dönemde Adnan Menderes’in önemli çalışmalarından birisi de, Çiftçiyi Topraklandırma Kanun Tasarısıdır. Çeşitli komisyonlardan 4’er kişinin seçimi ile bir karma komisyon oluşturulur. Oluşturulan bu komisyonun sözcülüğünü Adnan Menderes üstlenir. Karma komisyon çalışmaları üç ay sürdü. Kanunun amacının, köylünün durumunu iyileştirmek, topraksız köylüyü topraklandırmak, sosyal dokuyu kuvvetlendirmek, tarım ürünleri üreticisinin gelirini artırmak, toprağın sürekli işlenmesini sağlamak için gerekli olan donanım ve maddi yardım yapmak şeklinde özetlenebilir. Komisyon çalışmaları sonucu hazırlanan rapora sözcü olduğu halde Adnan Menderes muhalefet şerhi koydu.

Gerekçesi de, Komisyonun çalışma şeklinde ve kanunun hazırlanış tarzında, Meclis iç tüzük ve hükümlerine aykırı uygulama yapılması olduğu gibi, uzun süren çalışmanın sonlarında hükümetin komisyona müdahale ettiğidir. Komisyonun hakkıyla çalışmadığı kanaatinde olmasıdır.

Adnan Menderes muhalefet şerhi koyduğu kanunun Meclisteki görüşmelerinde de, aslında kanunu benimsemesine rağmen, Başbakan Saraçoğlu’nun son anda komisyona dikte ettirdiği 17.maddeye ve koyduğu muhalefet şerhinin gerekçelerini göz önünde bulundurarak, dik bir duruşla ve tutarlı bir şekilde muhalefet etmiştir. Bu muhalefet ile Menderes kamu oyunda ve mecliste dikkatleri üzerine çektiği gibi siyasette ön plana çıkmasını sağlamıştır.

Mecliste aynı zamanda 1945 yılının 7 aylık (01 Haziran – 31 Aralık 1945) bütçe görüşmeleri de yapılmaktadır. Alışılmışın dışında bütçe görüşmelerinde de hükümete yönelik muhalefet yapılmaktadır. Muhalefet edenler içersinde Adnan Menderes’de vardır. 5 milletvekili bütçeye ret oyu vermiştir. Bu durum CHP içersinde ilk defa görülen bir olaydır. Başbakan Saraçoğlu çok sinirlenir ve bir konuşma yaparak Hükümetine güvenoyu  ister. Bu sefer muhalefet edenlere Recep Peker ve Hikmet Bayur’unda katılması ile 7’ye çıkar.

Herhalde ki Toprak Reformu Kanunu ile Bütçe görüşmelerinde Parti’ye ve Hükümete yönelik eleştiriler, aynı zamanda, CHP içinde muhalefet yapabilme cesaretini gösterebilenlerin saflarını sıklaştırmış olduklarını, 4’lü takrire ve Demokrat Parti’nin kuruluşuna doğru giden yola girdiklerini gösteriyor. Artık ok yaydan çıkmıştır.

Hükümete muhalif edenlerin önde gelenleri olan, Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü daha sık bir araya gelirler. Birbirlerini daha yakından tanıma fırsatını yakalarlar. Bu bir araya gelmeler neticesinde, CHP Meclis Grubu Başkanlığına, Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü imzasıyla 7 Haziran 1945 tarihinde, siyasi hayatımızda DÖRTLÜ TAKRİR diye anılan bir önerge verirler. Birer örnekte Milletvekillerine dağıtılarak görüşlerine sunulur. İçeriğinde, milletimizin demokrasi prensiplerine olan inançları belirtilerek, bunların en iyi şekilde uygulanması ile refah ve mutluluğun gerçekleşeceği belirtilerek;

  • Milli Hâkimiyetin dayanağı olan Meclis Murakabesinin anayasanın ruhuna uygun yapılabilmesinin sağlamak,
  • Vatandaşlarımızın siyasi hak ve hürriyetlerini Teşkilatı Esasiye Kanununun gerektirdiği şekilde kullanabilmelerinin sağlanmasını,
  • Parti çalışmalarının demokratik esaslara uygun bir şekilde tanziminin önemine vurgu yapılmıştır.

        Önerge parti grubunda sert tartışmaların yaşanmasına sebep olmuştur. Başbakan Saraçoğlu önergenin geri çekilmesi için baskılarını artırmış olmasına rağmen, Celal Bayar’ın kararlılığı ile böyle bir adım atılmamıştır. Hatta önergenin bir bölünmeye atılmış bir adım olduğunu söyleyecek kadar ileriye gidenler olmuştur. Önerge sahipleri çk fazla gelen tepkiyi de beklemiyorlardı. Ama yılmadılar ve önergelerini geri çekmediler. Neticede önerge ret edildi. Bugün Demokrasi havarisi kesilen CHP’nin ne denli tek adam ve milli şef politikalarını sahiplenenlerden oluştuğunun göstergesi olarak tarihteki yerini almıştır.

              Parti grubunun aldığı bu karar, önerge sahiplerinin bekledikleri bir netice olmakla birlikte asıl amaçlarına ulaştıkları kanaatindedirler. Mesele kamuoyunun ilgisini çekmiş, demokratikleşme ve özgürlükler tartışılmış, halk önerge sahiplerini tanımış, CHP’nin menfi tavrını da öğrenme fırsatını yakalamıştır. Takrir sahiplerince maksat hasıl olmuştur. Demokrat Parti’nin kuruluş tarihi olan 7 Ocak 1946 tarihine kadar da Başta Adnan Menderes olmak üzere, diğer önerge sahipleri de, Meclis içi ve meclis dışı çalışmaları ile konuyu sıcak tutarak halkın ilgisinin artarak devamını sağlamışlardır.

  Türk tarihinin en önemli isimleri arasında yer alan Menderes’in Demokrat Parti’nin doğuşuna kadar olan hayatına değinmeye çalıştık. Zira rahmetli Adnan Menderes’in genellikle Demokrat Parti ve Başvekil’lik dönemi ile idamına kadar olan safhalar yazılır ve konuşulur. Allah nasip ederse bundan sonraki yazıda da Adnan Menderes’in 1946 ile 1961 arasında milletimiz ile ülkemizle alakalı çok çeşitli görüş, düşünce ve uygulamalarına değinmeye çalışırız. Kalın sağlıcakla.

     Ahmet Rıza ACAR

Aydın Tic. Odası Eski Bşk.

   Ak Parti Kurucu İl Bşk.

22.Dönem Aydın M.Vekili

Not :

Bu yazının hazırlanmasında, Şerif Demir’in “Türk Siyasi Tarihinde Adnan Menderes” isimli kitabından yararlanılmıştır.

1* Türk Siyasi Tarihinde Adnan Menderes – Şerif Demir

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.