Bir savaşı yazmak istemezdim
Pandemi sonrası bir savaş bekliyor muyduk? Hayır… İnsanoğlunun pandemiyle birlikte deneyimlediklerini adeta bir baş dönmesinin tetiklediği savaş çığırtkanlığı ile bir çırpıda unutması, kadın ve çocukların camları buğulu otobüsler ile yurtlarından ayrılması, eli silah tutanların vedası ve dahası… Tankları gürbüz birer ateş yalazı, uçakları gökyüzünü bir hamlede jilet gibi kesen gürültülü, süratli, kararlı vahşet… Rusya’nın askeri saldırılarıyla Ukrayna’da metro istasyonlarında, hava saldırısı sireniyle tedirgin, yapayalnız insanlık.
21. yy’da hayal edemezdim bu sahneyi. Ya maziye aitti büyük savaşlar, ya da geleceğe, bir çoğumuzun göremeyeceği kadar uzak bir geleceğe hem de… Oysa gafil avlandık! Tankların, tüfeklerin, haksız ölümlerin mazlum coğrafyalardaki varlığı, her geçen dakika daha da büyüyormuş. Fark etmemişiz…
Picasso’nun o meşhur “Guernica” tablosu aslında mazideki bir çığlık değilmiş. Dünyanın bağrından kopan bir çığlığa bürünüp de büyümüş, upuzun bir ikaz sireni olmuş bizim için. Görmemişiz…
Savaş, her zuhur ettiği zamanda dünyanın kadim ruhundan iri bir parça koparır… Ölümler sıradan bir mesele gibi sayılara indirgenir. Mühimmat konuşulur sadece. Yaşamlar canlı birer mühimmattır adeta. Artık coğrafyalar tuhaf, kül rengi bir dumanın ardından görünür.
Bir savaşı yazmak istemezdim. Ama şöyle bir düşününce, pandemi sonrası dünyada bir şeylerin değişeceğini hepimiz düşünmedik mi? Kuşkusuz, bir savaş beklemiyorduk, ama bazılarının pandemi sonrası dünyayı farklı bir seyre yönelteceğini de tahmin ediyorduk.
Şimdi korkunç bir irredantizm propagandası ile karşı karşıyayız. Donuk bakışlı bir adam, pandemi sonrası dünyanın iplerini eline almak istiyor, NATO’nun işlevselliğini yitirdiği bir anda kendi kabuğundan çıkıyor ve bambaşka bir üslupla, bıçak gibi Rusçası ve sert mimikleri ile dünyaya tarih dersi veriyor. Hatta Osmanlı’dan bahsediyor.
Kendisinin yakın zamanda yaptıklarını gelecekte hiç bir Rus liderin örnek veremeyecek olması onun için büyük bir talihsizlik açıkçası… İnsanlığı, metro istasyonlarında çaresizce bekleten, güneşi bile kana bulayan bir vahşet ile haklılık iddiasında bulunma cüretini gösteren ve diplomasi seçeneğini elinin tersiyle iterek bildiğini okuyan, ulusal barışı küçümseyen bir liderin, tarihte nasıl anılacağını biliyoruz.
Dedim ya, 21. yy’da hayal edemezdim bu sahneyi. Öğrenmiş oldum, zaman geçiyor, tabiat dahi değişiyor ama hırs ve Erich Fromm’un bahsettiği yıkıcı saldırganlık bâki kalıyormuş.
Savaşın her tezahüründe akan kan, zamanın ruhundan kopan o iri parçanın, bu ulvi ruhta bıraktığı boşluktan ve onda sebep olduğu o büyük, o devası zor yaradan akmaktadır.
Ölümler sıradan bir mesele gibi sayılara indirgenir..
Sayılar da can yakmaz..
Kalemine sağlık..
Teşekkür ederim üstadım…