tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Selimcan Yelseli

Sanat Tarihçi/Yazar

Bizans Ortodoks teolojisinde yeni Platonculuk

14.05.2024
A+
A-

Medeniyetlerin tarihinde sosyolojik bir bakış açısıyla birlikte kültürel bağlamda gelişen teolojik ve felsefî akımlaın ehemmiyeti yadsınamaz. Nitekim klasik Yunan felsefesinin ayrılmaz bir parçası olan Platon, felsefî görüşleriyle birçok dini sistemi ve düşünce yapısını etkilemiş, özellikle metafizik bakış açısı sağlayan Yeni Platonculuk, dünyevi hazlara karşı tutumu ve “münzevi” bir yaşam biçimini salık vermesiyle, içinde bulunan varlık hiyerarşisi de dair olmak üzere ana hatlarıyla bir çok kültürel sistemin içinde kendisine yer edinmiştir. Pagan dünyanın, dinlerin metafizik yönleriyle kurduğu iletişim ve inanç bağlamında düşünsel arketipler ile eklemlenen yapısı, medeniyetlerin içinde kültürel yorumların gelişmesinde de etkin bir rol oynamıştır.

Kültürel bağlamda bir teoloji ve felsefî düşüncesinden bahsedildiğinde, Ortodoks inancını da etkileyen Yeni Platonculuk akımından söz etmek yerinde olacaktır. Tanrısal ve aşkın olanın pagan dünyadan, dini bir algı ile bütünleşen  yapısı Bizans’ın kültürel dünyasını etkilemiş ve klasik Yunan felsefesinden intikal eden “Retorik”, “Mantık” gibi kavramların etkisinin yanı sıra Yeni Platonculuğun tek tanrı kavramına yakınlaşan “Bir” tanımı, Ortodoks inancının içinde mühim bir rol oynamıştır.

529 yılında İmparator Justinian’ın pagan dünya ile etkileşimini sürdürdüğü için felsefe öğrenimini yasaklaması ve Yeni Platoncu bilginlerin İran’a gitmeye ve orada eğitim vermeye başlaması belki de Platoncu yorumların Batı metafiziğinin tesirinin yanında, Doğu’da da bir metafizik gelenek içerisinde gelişen yeni yorumlara sebebiyet vermiştir.

Bu çalışma ana hatlarıyla Bizans’ın toplumsal yapısında teolojik ve felsefî bir mesele olarak Yeni Platonculuk okulunun, Bizans’ın toplumsal ve entelektüel dünyasına ait verilerinin ışığıyla kısa bir değerlendirmesidir.

1-YENİ PLATONCU FELSEFE VE TEMSİLCİLERİ

1.1-Ammonius Saccas ve Plotinus

Hıristiyanlık düşüncesinde “Gnostisizm” (Sezgicilik) ve “Platonizmmühim bir rol oynamıştır. Platonizm,  Platon’un felsefesine yüzyıllar sonra yeniden ruh veren ve bu görüşü olgunlaştıran Plotinus (M.S. 205-270)’a nispetle “Plotinusçuluk” ya da “Yeni Platonculuk” olarak nitelendirilmiştir. Plotinus’un hocası ve Yeni Platonculuğun köken olarak düşüncelerinin dayandırıldığı Ammonius Sakkas’ın, yaşamını İskenderiye limanlarında hamal olarak kazandığı ve bu yüzden takma adının çuval taşıyıcı anlamında Sakkas olduğu aktarılmaktadır. Hayatına dair pek fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Saccas düşüncelerini içeren bir eser kaleme almamış kendi öğretisini “ezoterik” bir şekilde gizli tutmuştur (Tural, 2017: 259).

Ammonius, üçüncü yüzyılın başlarında İskenderiye’de bir okul (ekol) kurmuştur. Bu ekol manevi hayat ve ruhun arınması üzerine mistik görüşlerden beslenmiş ve bu okula mensup olanların da belli bir felsefî görüşte kendilerini yetiştirmiş insanlar olmaları beklenmiştir. Bu okula mensup olanların asıl amacı mistik bir arınma yönteminde yetkinleşmektir. (Plotinus 2006: 63). Plotinus da bu sebeple Ammonius’un derslerine katılmış ve Ammonius’tan sonraları Yeni Platonculuk adı verilecek felsefe metodunun ilk fikrini almıştır (Salıya, 2017: 148).

Plotinus 204/205 yılında Mısır’da, Lycopolis’de doğmuştur. Ancak onun Mısır kökenli olup olmadığı tartışmalıdır. Onun Helenleşmiş Mısırlı bir ailenin mensubu olduğu da ihtimal dâhilinde olup, bir Yunanlı olup olmadığı hususu da göz önünde bulundurulmaktadır. Varlıklı bir ailede dünyaya gelen Plotinus, sekiz yaşından itibaren gramer (mantık) okuluna giderek burada okuma, yazma ve hesaplamayı öğrenmekle birlikte dönemin klasik şiirlerini de ezberlemiştir (Plotinus 2006: 60).

Yunanca da öğrenen Plotinus, Yunanca yazılar kaleme almış ve ölmeden önceki 25 yılını Roma’da geçirmiştir. Yirmi sekiz yaşındayken felsefe ile ilgilenmek üzere İskenderiye’ye gitmiş ve orada Ammonius Saccas ile tanışmıştır. On bir yıl boyunca Ammonius Saccas’ın öğrencisi olmuştur. Plotinus, doğu, özellikle İran’daki felsefî görüşleri daha iyi tanımak amacıyla İmparator III. Gordion’un İranlılar’a karşı düzenlediği seferlere katılmıştır. Bu seferlerde imparator III. Gordion ölmüş, Plotinus ise güçlükle kurtulup Roma’ya yerleşmiştir. 270/271 yılında ölünceye kadar burada yaşamış ve bir okul kurmuştur. Roma’da geçirdiği ilk on yılda Ammonius’un felsefesi üzerine dersler vermiş fakat burada hiçbir eser kaleme almamıştır. Daha sonraları felsefi görüşlerini yazmaya başlayan Plotinus, 59 yaşına geldiğinde 21 eser kaleme almış bulunmaktadır. Bu eserler, onun kurmuş olduğu okulda yürütülen tartışmalardan doğmuştur (Salıya, 2016: 145).

Plotinus’a ilişkin pek çok bilgiyi ve felsefî görüşlerini de Porphyry’den edinmekteyiz. Porphyry’ye göre Plotinus’un felsefî tartışma yöntemi hocası Ammonius’un metodolojisine dayanmaktadır. Plotinus, 800 yıllık Yunan felsefe mirasını müthiş bir sentez içerisinde bir araya getiren yeni ve etkili bir felsefî yorum geliştirmiştir. Plotinus derslerinde kendisinden önce yazılmış olan felsefî metinleri özgün bir biçimde tenkit ederek, felsefî bir sorun etrafında biçimsel ve sistematik yorumlar geliştirmek yerine öğretilerinde kendi ilham gücünü ve özgün düşünme tarzını kullanmıştır. Yine Porphyry’nin aktardığı üzere Plotinus, sürekli ve ilhama dayalı bir tarzda yazarak kendi düşünce zincirini kurmayı tercih etmiştir. Plotinus’un yazıları sistematik bir yapıya sahip olmamakla beraber, onun, uzun bir felsefe geleneğinin birikimlerini içerisinde barındırıyor olması, anlaşılmasını zorlaştıran bir diğer unsur olarak görülmektedir. Porfiryus Plotinus’un son zamanlarından şöyle bahsetmiştir:

“Beraber olduğumuz zamanlarda kendisinde bir hastalık belirtisi yoktu. Ancak ben Sicilya’ya deniz yolculuğuna çıktıktan sonra şartlar daha da kötüleşmiş: Roma’ya dönüşümde, ölünceye kadar yanında olan yakın dostu Eustochius bana, onun ses tellerinden rahatsız olduğunu, sesinin kısıldığından, görme gücünün azaldığından ve ellerinde ve ayaklarında yaralar oluştuğundan bahsetti. ………….. Plotinus’un ölmeden önceki son anlarını bana anlattı. ……….yattığı yatağın altından bir yılanın süzülerek duvardaki deliğe girdiği esnada Plotinus öldü. Plotinus’un ölümü, Claudius’un hükümranlığının ikinci yılının sonuna denk geliyordu (MS. 270). Eustochius’un bana söylediğine göre, Plotinus [öldüğünde] altmış altı yaşındaydı (Karakaya, 2017: 115).”

1.2-Plotinus’un Eseri: “Enneadlar”

Plotinus’un hayatına ve felsefi görüşüne dair en doğru bilgiler, hem öğrencisi ve hem de meslektaşı olan Porphyry’den aktarılmıştır (Karakaya, 2017). Porphyry, hocası Plotinus’un hayatını ölümünden 28 yıl sonra, 298 yılında yazmaya başlamıştır (Plotinus 2006: 59).

Porphyry, “Plotinus’un Hayatı” adlı bir eser kaleme almanın yanı sıra Plotinus’un eserlerinden bazısını toplamda 54 olmak üzere dokuzluklar şeklinde altı gruba bölerek bir araya getirir (Plotinus 1996: 3-4). Porphyry, “Enneads” (Dokuzluklar) başlığını taşıyan dokuzarlı gruplar halindeki bu seriyi kronolojik bir sıralamadan ziyade tematik bir düzenlemeye tabi tutmuştur. Bu düzenlemeye göre dokuzluklar, maddi olandan Tanrısal olana, somuttan soyuta ilerlemektedir. Enneads’lar dünyevî ve insanî meselelerle başlar, fiziksel dünya ile ilgili çeşitli konularla ilgili öne sürülen görüşlerle devam eder (Bal, 2009: 90-91). Daha sonra ruh, hakikat ve son olarak her şeyin ilk prensibi “Bir” hakkındaki felsefî düşüncelerle sona erer (Karakaya, 2017).

1.3-Yeni Platonculuk Felsefesi

Yeni-Platonculuk, Helenistik dönemde yükselişe geçen akılcı felsefelerle dinler arasındaki ilişkiyi odak noktasına alan bir düşünce okuludur. Platon felsefesindeki daha çok dinî, mistik ve metafizik meselelere eğilen Yeni-Platonculuk, MS. 3. yüzyılda Plotinus’un çalışmalarıyla olgunluğa ulaşır (Tarnas 2013: 142).

Helenistik dönemde yükselen şüphecilik ve akılcı bir kimlik kazanan bilimin etkisi ile yine bu dönemde Pisagor, Platon ve Aristoteles felsefelerindeki dinî öğelerin terkedilmesi, manevi kültürün dine ve manevi bir anlam arayışına dair taleplerini karşılamak üzere Grek, Mısır ve Şark kökenli olan çok çeşitli gizemli dinler ortaya çıkmaya başlamıştır (Tarnas 2013: 133).

Her ne kadar Roma İmparatorluğu’nun yükselişte olduğu dönemde mutluluğu savunan Stoacılık bir dünya görüşü haline gelmişse de imparatorluğun çöküşüne doğru artık insanları tatmin etmekte yetersiz kalmıştır. Tüm bu gelişmeler neticesinde M.S 2. yüzyılın sonları itibariyle insanlar, dünyevî felsefelerden ziyade münzevi ve mistik felsefelere ilgi duymaya başlamıştır. İşte dünyadan el etek çekmeyi salık veren felsefelerden birisi de Yeni-Platonculuk’tur (Alatlı 2010: 106).

Tamamıyla panteist bir metafizik görüşe sahip olan yeni Yeni Platonculuk, felsefi zeminini üç ana konu üzerine kurmuştur: Tanrı/bir, akıl ve nefis. Yeni Platonculuğun Tanrı’ya isnat ettiği başlıca iki nitelikten biri “mutlak bir”, diğeri “ilk oluş”tur (Tunalı, 1983: 37). Tanrı Yeni Platonculuğa göre aşkın olması sebebiyle bir şeyi meydana getirdiğinde sebebini ve “niçin”ini aynı anda barındıracak şekilde ortaya koyması bakımından ilk fâildir.  Geleneksel düşünce kültüründe gerekse din, gerekse felsefe alanında varlığı yorumlarken, daima metafizik varlık alanının fizik dünyaya tesiri ön planda tutulmuştur. Plotin’in felsefesi de bu tesiri irdelemekten ibarettir. Plotin, Tanrı’yı çokluk (kesret) ve süregelen değişimden uzak tutmak amacıyla diğer alt kategorideki âlemdeki varlıkların oluşum ve düzenini akılla nefsin fonksiyonuna bırakmıştır (Yetkin, 1971: 15). Plotin’in amacı böylelikle salt ve aşkın bir Tanrı kavramına ulaşmaktır. Tanrı ile âlem arasında bulunan iki özden biri akıl (ratio) diğeri nefistir, ancak akıl epistemolojik olarak yukarıya/tanrısal âleme, nefsin yönü ise aşağıya/fizikî dünyaya yöneliktir. Tanrı-varlık ilişkisini, varlığın hiyerarşik sıralamasına göre ortaya çıkışını yorumlayan mistik karakterli bu felsefe İskenderiye, Suriye, Bergama ve Atina’da yayılarak gelişimini sürdürmüştür (Şenel, 2017).

1.4-Yeni Platonculuğun Hristiyanlığa Etkileri

Hıristiyanlığın antik gelenekle karşılaşıp, Yahudi-Hıristiyan dünyanın, Greko-Romen dünya ile etkileşimi kültür tarihinin en önemli olaylarından biridir. Yaklaşık üç yüzyıllık bir süreç boyunca devam etmiş olan bu etkileşim, aralarındaki tartışmalar ve farklı dünya görüşlerinin birbirlerinde bir sentez haline gelmesinde etkili rol oynamıştır. Bahsedilen etkileşimin sonucu olarak Hıristiyanlık, Platoncu felsefeden pek çok ideayı Hıristiyan teolojisi içinde değerlendirdiği ve Platoncu felsefe geleneğinin orta çağı belirleyen Hıristiyan inancının temel dayanaklarından biri haline geldiği bilinmektedir. Bu açıdan Platonizm Yunan ve Latin kiliseleri için derin ve kalıcı olup, doğuda Kapadokyalı kilise babaları özellikle Basil (330-380), Nazianslı Gregorius (330-390) ve kardeşi Nysalı Gregorios (335-395) ile batıda Ambrose’de (340-397) görüşlerinde oldukça belirgindir. Platonist geleneğin, Hıristiyanlık tarafından dönüştürülmesinde özellikle Plotinus ve onun takipçileri ve öğrencileri olan Porpyry, Iamblichus ve Proklos gibi Yeni Platoncuların rolü büyüktür. Onların katkılarıyla antik dünya özellikle, Origen ve Augustinus gibi hem Platoncu hem de Hıristiyan teologlar tarafından ortaçağa kadar uzanmış ve doğru bilginin kaynağının “bir” tanrı olduğu şeklinde özetlenebilecek ortaçağdaki Augustinusçu anlayışın merkezini oluşturmuştur. Bu açıdan hem doğuda hem de batıda metafizik dünya Yeni Platoncu felsefe üzerinde temellenmiştir. Buna rağmen Augustinus’un bir Yeni Platoncu olmadığı ve düşüncelerinin salt Yeni Platoncu görüşlerle şekillenmediği bilinmektedir (Lankıla, 2021: 258).

Yeni Platonculuk, kilise babalarının Hıristiyan teolojisini geliştirdikleri bir dönemde ortaya çıkmıştır. İki düşünce yapısının ana hatlarıyla çok fazla ortak noktaya sahip oldukları görülür (Gazioğlu, 2014). Yeni Platonculuk ve Hıristiyanlık, dünyevî şeylerden uzaklaşmayı öğütlemekte ve tanrıyla birlik olmak konusunda benzeşmektedirler. Plotinus’un düşüncesindeki Bir; akılla kavranması mümkün olmayan, aşkın, hiçbir nitelik yüklenemeyen bir sebeptir. O’nun ne olduğu değil ne olmadığı hakkında konuşulabilir. Plotinus, “Bir” hakkında ifade edilecek her şeyin onun doğasının saf birliğini bozacağına inanır (Kılıç, 2009).

Ortodoks inancına mensup Hıristiyanlar, tanrı kavramının özgür iradesi meselesinde Yeni Platonculukla uyuşmaz görünmektedirler. Tanrının özgür iradesi fikri, Platon’un çirkin saydığı bir görüştür (Ceylan, 2018). Yine Plotinus, tanrının insana, İsa ve kilise aracılığıyla yaptığı vahiy fikrine karşı çıkmıştır çünkü Plotinus’a göre yaratılıştan önce düşünülmüş bir plan varsayımı yoktur. Bu durumda tanrı, gelecekte dünyanın nasıl olacağını düşünerek tasarlamış olmaktadır (Plotinus, 2006).

Bir Hıristiyan düşünür olarak Augustinus “Tanrı Devleti adlı eserinde Plotin gibi pagan felsefecilerin tanrı kavramını anlamaya yaklaştıklarını belirtmiştir. Bunun yanı sıra Augustin, Apuleius, Porphyrius gibi Yeni Platoncu filozofları “yüksek hakikatlari” keşfettikleri için bir yandan överken diğer yandan Tanrı’nın Kelime’si ve İncarnatio (İsa’nın ete kemiğe bürünmesi) dogmasını kabul etmedikleri için kınar. Augustin’e göre, felsefe teoloji ve inanca karşı çıktığı için Hıristiyan inancından ayrılır. Çünkü evreni teorik olarak açıklama iddiasında olmasının yanında, insanoğluna kaderinin anahtarını teslim etmeyi, diğer bir ifadeyle, insanlığa kurtuluşu vadetmektedir (Öner, 2008: 11). Bu görüş ayrılıklarının yanı sıra Augustinus ve Yeni Platoncular, ruhun ölümsüzlüğü, tanrının yaratılmamışlığı gibi ortak ideaları paylaşmışlardır (Bravo, 2007).

Beşinci yüzyılda ve Plotinus sonrası dönemde felsefe çalışmaları pagan olan Atina ve ağırlıklı olarak Hıristiyan olan Aleksandria’da bulunan Platon akademilerinde devam etmiştir. Bu okullar aynı zamanda Yeni Platonculuğun son temsilcileridir. Atina’da ekseriyetle metafizik sistematik bir metot olarak belirlenmişken, Aleksandria’da ise konsantrasyon ve manevi ilerleme metoduna ağırlık verilmiştir (Gazioğlu,2014). Atina okulunun pagan felsefesinin merkezi olarak görülmesi İmparator Iustinianus tarafından 529 yılında kapatılmasına sebep olmuştur (Şenel, 2017: 37).

2-BİZANS İMPARATORLUĞUNDA FELSEFÎ GÖRÜŞLER: RETORİK VE FELSEFE

2-1-Bizans İmparatorluğu’nda Retorik

Bizans İmparatorluğunda felsefe Atina ve İskenderiye’de gelişmişti. Atina ve İskenderiye’deki okulların bir akademik kimliğe en yakın kuruluşlar olmalarının yanı sıra, buralarda öğretilen konuların çeşitliliği oldukça sınırlıydı. Bu merkezlerden yetişenler kültürel birikimlerini geliştirmek ve seçkin bir “rhetor” ile birlikte çalışabilmek için Antiokheia, Smyrna (İzmir) veya Gazze gibi büyük merkezlere gitmesi gerekiyordu. Bizans’ın sosyolojik yapısında öğrenim arayışı, yolculukla eşanlamlı idi (Mango, 2008: 142).

Bizans imparatorluğunun entelektüel dünyasında retorik kavramı mühim bir rol oynamıştır. En dar anlamıyla bir meslek olarak da görülen retorik, Bizans’da üç bölüme ayrılmaktaydı. “Rhetor”, “Sophistes” 11. yüzyıldan sonra “Maistor Ton Rhetoron” gibi resmî ünvanlar da kazanan retorikçiler, topluluk önünde konuşma yahut felsefî olarak “retorik” sanatını icra etmeye yönelik eğitimci rolleriyle Bizans imparatorluğunun sosyal yapısında statü sahibiydiler. Retorik sanatının Bizans’ta Platon gibi eski felsefecilerin eserleri üzerine ilerleyen yorumları göz önünde bulundurulduğunda konumuz açısından dikkat çekicidir. Bizans retorik teorisi M.S 7. yüzyıla gelene dek oluşturulmuş, 15. yüzyıla kadar ise üzerinde hiçbir tartışmada bulunulmamıştır. 4. yüzyılda Antakyalı Aphthonios’un ve 2. yüzyılda Hermogenes’in “Meseleler Üzerine”, “Biçimler Üzerine”, “Buluş Üzerine” gibi eserleri Bizans’daki klasik retorik müfredatı olarak sayılabilir (Papaıonnou, 2021: 100-105).

2.2-Bizans İmparatorluğu’nda Felsefe

Yapılan çalışmalarda Bizans metinlerinin bir olumsuz ve iki olumlu tesiri arasında çelişkili bir görünüm sergilediği görülmektedir. Antik felsefenin, antik kozmoloji, epistemoloji ve ontolojinin Ortodoksluk ile uyuşmamasının yanı sıra felsefenin başka anlamları ve ihtiyaçları karşılamak suretiyle yeniden düzenlenmesinin gerektiği vurgulanmıştır. Tüm bu savlarla beraber Ortodoks teolojisinin yapısının antik felsefenin çileci ve mistik yanıyla bağdaştırılması gerektiği savunulmuştur. Yine bu bağlamda seküler seçkinlerin ve din adamlarının Aristo’nun düşünsel geleneğiyle ilişkili olarak mantık ve retorik birikimlerini arttırmaları ve Ortodoks düşünsel söyleminin Platon ve Aristotelesçi metinlerle gelişmesi hedeflenmiştir (Gutas ve Sınıossoglou, 2021:229).

  1. ve 7. yüzyıllarda bu felsefî görüşleri benimsemiş olanlar içinde Hıristiyan dinine düşman olanlar da bulunuyordu. Hıristiyanlık açısından tehlikeli bir düşünür de, Simplikios ve daha başka beş profesörle birlikte Atina’dan ayrılmak zorunda bırakılan Atinalı filozof Damaskios’tu. Atina Akademisinin gücü zaman içinde değişmekle birlikte, sürekli olarak Hıristiyanlığı etkilemeye devam etti (Seıdler,1980: 49).

3-BİZANS, ORTODOKS TEOLOJİSİNDE VE FELSEFÎ GELENEĞİNDE YENİ PLATONCULUK

3-1. Bizans, Ortodoks Teolojisinde Yeni Platonculuk

Ortodoks Hıristiyan teolojisi ve Yeni Platonculuk arasındaki ilişkiyi irdelemek için Platon’un tanrı görüşünü ve tek tanrıcı bakış açısını irdelemek gerekmektedir. Geç Antikçağ Hıristiyanları ve sonra Bizanslılar, Platon’un tanrı kavramında önemli bir tutan “Demiurgos” kavramını, kendi tanrılarıyla bir gördükleri için, Platon’un “Timaios” eserine ayrı bir önem vermişlerdir (Platon, 2015).

Hıristiyanlık ve Platonculuk teolojik anlamda ekseriyetle uyumsuz olsalar da, Hıristiyanlığın, Yeni Platonculuğun düşünsel görüşünden ziyade Orta Platonculuğa yakın olduğu söylenebilir. Yeni Platonculuk her ne kadar monist bir görüşe sahip olsa da teolojik olarak tektanrıcı bir tutumda olduğu söylenemez. Geç Antikçağ’da yaşayan birçok Hıristiyan, Plotin’u tamamen bu yaklaşımla değerlendirmiştir (Lankıla, 2021: 258).

Diğer yandan erken Bizans teolojisinde Yeni Platonculuğun etkisi yadsınamaz. Dördüncü yüzyıl Yunan filozofları ve kilise babaları olan Kapodakyalı Basil, Nazianslı Gregorius ve Nysalı Gregorius, Nikea ve Konstantinopolis konsillerinde yer almışlardır. Aynı zamanda heretik sayılan imparator Julian’a karşı gelişen muhalefetin içerisinde yer almışlardır. Platon ve Plotinus’un eserlerini okumuşlar ve yorumlamışlardır (Gazioğlu, 2014: 12).

3.2- Bizans Felsefî Geleneğinde Yeni Platonculuk

Bizanslılar 11. yüzyıla kadar çok geniş bir Pagan, Yeni Platoncu literatürü çoğaltıp, muhafaza etmişlerdir. Klasik Yunan felsefesi karşısında konumlanamayan düşünce yapıları, Ortodoks ve Antik dünya Pagan anlayışı arasında gelişen ve Antik felsefeye daha hoşgörü ile yaklaşan Hıristiyan entelektüeller arasındaki birleştirici ve yorumlayıcı eğilim, faydacı, eklektik bir Yeni Platonculuk tartışmasının kapısını aralamıştır (Lankıla, 2021: 261). İlk kez Apolojistler ve İskenderiyeli Klemens ile şekillenen bu eğilim, Şamlı İoannes tarafından olgunluğa erişmiş ve tüm doğruların insana tanrı tarafından verildiğini ve tüm hakikati bir araya getirmek gibi hoşgörüye ve birliğe dayalı bir eğilim kazanmıştır (Seıdler, 1980: 49).

Yunan felsefesinin Ortodoks teolojisi açısından herhangi bir etki yaratmayan kültürel unsurları ve doğa felsefesine dair birçok görüş Bizanslılara Yeni Platoncu yazarların eserleriyle ulaşmış, Bizanslılar’ın retorik ve Plotin üzerine genel bilgileri edindikleri Porphyry’nin, Hırıstiyan doktrinlerine yönelttiği eleştiriler barındıran eserleri 448 yılında Konstantinos tarafından yakılsa da, Bizanslılar edebi eleştiri ve dini konularla alakalı olmayan Yeni Platoncu görüşleri entelektüel bağlamda sürdürmüşlerdir. Misal olarak 412-485 yılları arasında yaşamış olan Yeni Platoncu Proklos’un “Platon’un Teolojisi” adlı Pagan dünyaya ait bir eseri çoğaltmışlar ve M.S 6. Yüzyıl sonlarından “Birinci Bizans Hümanizmi” adı verilen dönemin ilk yıllarına kadar Platon’un Teolojisi üzerine düşünmüşlerdir. Bir başka görüşe göre 475 ile 528 yılları arasında, Havari Paulos tarafından Hıristiyan yapıldığını iddia eden ve takma ad kullanan Athenalı Dionysios tarafından yazılan “Corpus Areopagiticus” adlı kitap “Platon’un Parmenides’i Hakkında Yorumu” ve “Platon Teolojisi” eserleriyle mutabık noktaları sebebiyle Proklos ile özdeşleştirilmiş ve Geç Bizans Dönemi öncesinde yaşamış Hıristiyan düşünürleri etkilemiştir. “Corpus Areopagiticus” adlı eser, Yeni Platoncu pek çok metni ve Yeni Platoncu ontolojiyi ihtiva etmesi bakımından önemlidir (Lankıla, 2021: 262-265).

  1. yüzyılda Bizans’da mühim bir düşünür olan Mikhael Psellos, dilbilgisi ve retorikten doğal bilimlere, felsefeye ve hukuka kadar uzanan derin bir entelektüel birikime sahipti. Keldanîlik, astroloji, demonoloji ile de ilgileniyor ve Platon ve Yeni Platoncular’ın felsefi tutumunu benimsiyordu (Mango, 2008: 158). İmparatoriçe Anna Komnene onun hakkında şunları yazmıştır: “Psellos doğuştan yetenekleri ve kavrayış hızı sayesinde ya da belki tanrısal yardımla bilgeliğin zirvelerine erişmiş, Yunanî ve Keldanî bilgiler edinmiş ve o zamanların en ünlü bir aydını olmuştur” (Seıdler,1980: 61) Psellos kendisini Hıristiyan olarak tanımlamış ve Atinalı Dionysious’un “Corpus Areopagiticus” adlı eserini tetkik etmekle yetinmeyerek, teolojik görüşünü kilise babalarına benzettiği Proklos’a neden ilgi gösterdiğini açıklamak için de kullanmıştır.

Yine, muhtemelen 13. yüzyıla ait “Büyük Fragmanlar” adlı bir başka eser Proklos’a Hristiyanların yönelttiği eleştirileri tek tanrıcılık açısından ele alır. Eseri kimin derlediği bilinmese de ilk bölüm Platon’un teolojisi ve ilahilik üzerinedir. İkinci bölümde ise “Bir” tanrı düşüncesi etrafında öne sürülen savlarla alakalıdır. Üçüncü bölüm ise bizzat Plotin’in “Enneadlar”  adlı eserinin etrafında şekillenmiştir. Eserde gelişen mistik teolojik görüş Damaskius tarafından üç bölümde Platoncu bir bakış açısıyla yorumlanmış ve özellikle “Birinci İlkelerin Zorlukları ve Çözümleri” adlı eserde Plotin’in “Enneadlar” eserindeki varlık hiyerarşini ve sebep sonuç ilişkisi işlenmiştir (Lankıla, 2021: 263-264).

Bizans entelektüel dünyasında Proklos üzerinden gelişen Yeni Platoncu düşünceler bu seyirde ilerlerken, Geç dönem Yeni Platonculuğun felsefi bir görüş olarak kaybolmasının doğal olmadığını belirtmekte fayda vardır. Yeni Platoncu okullar içinde de iç baskıya yönelik bir “Ortodoks” tutumu oluşturma çabalarının da olduğu bilinmektedir. Yalnız Yeni Platoncular hiçbir zaman Hıristiyanlık gibi tutarlı bir sisteme ve düzenleyici bir yapıya sahip olamamışlardır. Ortodoks düşüncesi ile karşı karşıya gelen Yeni Platonculuk bu noktada fiziksel yahut yasal şiddete başvurmamış, Bizans’ın toplumsal yapısında belli bir kısmı oluşturan sekülerlerden destek almamışlardır (Lankıla, 2021: 266).

529 yılında İmparator Justinian’ın felsefe öğrenimini yasakladığı ve Damaskius gibi Atina okuluna mensup beş Yeni Platoncu bilginin İran’a sığındığını ve burada Cündişapur okulunda ders verdiğini bilmekteyiz. Sonuç itibariyle paganizm ve Ortodoks teolojisi arasında gidip gelen Yeni Platonculuk, 6. yüzyıldan itibaren etkisin, kaybetmiş yalnız nesilden nesile aktarılan eserleri ve görüşleriyle Bizans entelektüel dünyasını etkilemişlerdir (Şenel, 2017: 37).

SONUÇ

Geç Antik Çağ’da paganizm ile bağı süren Yeni Platonculuk Ortodoks teolojisi içinde etkileşimini sürdürmüş lâkin tutarlı bir yer edinememiştir. Bizans’ın Ortodoks görüşleri ile Yeni Platonculuk birbirleriyle tam manasıyla uyuşamamış ve Yeni Platonculuk yalnızca mistik bir görüş olmaktan öteye gidememiştir.

Bazı kültürel düşünce akımlarının ve felsefî geleneğin Bizans İmparatorluğu içindeki eğitim ve entelektüel algı ile olan bağlantısı klasik Yunan felsefesi ile ilişkisini muhafaza etmiş ama bir süre sonra bu ilişki paganizme yönelince Yeni Platonculuğun mistisizme yönelik tavrı katı Ortodoks öğretisinde kabul görmemiştir. 

KAYNAKÇA

Alatlı, A. (2010). “Batıya Yön Veren Metinler I”, Kapadokya: MYO.

Bravo, H. (2007). “Augustinus’un Varlık ve Bilgi Görüşleri”. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2007, (15), 111-128. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/sufesosbil/issue/11423/136467

Bal, M. (2009). “Roma’da Yeni Platonculuğun Kurucusu Platinos ve Öğretisi”. Doğu Batı Dergisi, (50), 90-91.

Ceylan, T. (2018). “Platon Ontolojisinde Metafizik İkicilik ve Bunu Hazırlayan Felsefi Ortam”. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 22 (3), 1509-1527. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ataunisosbil/issue/39594/457646

Karakaya, M. M. (2017). “Plotinus’un Hayatı ve Çalışmalarının Düzenlenmesi Hakkında”. Eskiyeni, 35: 113-150.

Gazioğlu, H.A. (2014). “Neoplatonizm ve Hristiyanlık İlişkisi”. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü, Ankara.

Kılıç, C. (2009). “Plotinus’ta Sudûrla İnen Ve Aşkla Yükselen Çift Kutuplu Hakikat Anlayışı”, Kelam Araştırmaları 7:1, S.39-56.

Kılıç, M.E. (2017), “Şeyh-i Ekber”. İstanbul: Sufi

Mango, C. (2008). “Bizans Yeni İmparatorluğu”. (Çev. G. Ç. Güven.) İstanbul: YKY.

Öner, E. S. (2008). “Augustınus’un Tanrı Devleti”. (Doktora Tezi). https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi. 221776

Platon. (2015). “Timaios”. (Çev. F. Akderin). Ankara: Say.

Plotinus. (1996). “Enneadlar (Seçmeler)”, (Çev. Z. Özcan.), Bursa: Asa.

Plotinus, (2006). Dokuzluklar I, (çev. Z. Özcan.). Bursa: Aktüel.

Papaıonnou, S. (2021). “Bizans’ın Entelektüel Tarihi”. A. Kaldellis ve N.Siniossoglu, (Der.), (Çev. E. Ertürk) İstanbul: YKY

Salıya, D. A. (2016). “Plotınus’un Hayatı, Kişiliği ve Felsefî Üslûbu Üzerine Kısa Bir Deneme”. Kaygı. Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi , (26), 143-157. DOI: 10.20981/kuufefd.30589

Seıdler,G. L. (1980), “Bizans Siyasal Düşüncesi”. (Çev. Tunçay. M.). Ankara: Ankara Üniversitesi

Tarnas, R,(2019). “Batı Düşüncesi Tarihi I”, (Çev. Y. Kaplan.), İstanbul: Külliyat.

Şenel, C. (2017), “Yeni Eflâtunculuğun İslam Felsefesine Yansımaları”. İstanbul: Dergâh.

Tunalı, İ. (1982). “Grek Estetiği”. İstanbul: Remzi.

Tural, M. (2017). “Geç Antik Çağ’da Hristiyan Eğitiminin Ruhu ve Manastırlarda Eğitim Anlayışı”. Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi , 3 (2) , 253-277 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/ijhe/issue/35953/404175

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.