Geçmiş bir şehrin hayalinden, günümüzdeki şehri okumak
Haydi, bu yazıda sizinle birlikte, bir, iki asır evvel medeniyetimizde henüz değişmemiş bir şehir nasıl olur, kısaca bir göz atalım… İkindi güneşini imbik imbik süzen kubbelerden taş duvarların nabzına dokunarak müreffeh avluya kavuşan aydınlık canlansın gözümüzde… Ardından bu aydınlığın içinde, zamanı örercesine şırıl şırıl akan mermer şadırvanın sesini duyalım… Avlunun hemen ortasında rızk telaşıyla uğuldayan, gerdanları nuranî renkler cümbüşü güvercinler de süratli adımları ve çevik başlarıyla oradalar işte… Bu avludan sakin adımlarla çıktığımızı düşünelim. Cumbaları çiçek çiçek açan ahşap evlerin iki yanından aktığı daracık sokakta bulalım kendimizi. Oradan, etraftaki sükûtu duya duya şehrin içine karışalım… Tavında dövülen demirin ateşiyle alnındaki teri emek toprağına akıtan ustalardan, kavaflara, saraçlara, bezzazlara uzanalım. Endişeye mahal yok! Ezelî bir selam ile tanış oluruz esnaf ile… Bakışlarımızı bir elleri başlarındaki yamuk feslerini tutarak koşturan çocuklardan, mezarlığa uzanan o toprak yokuşta toplayalım… Şehrin en hareketli yerinden tıpkı bir saygı nişânesi gibi incecik yükselen yokuşun sonunda, kendilerini çevreleyen duvarlardan servi yeşili kıpırtılar ile başlarını uzatarak faniliği akan zamana fısıldayan mezar taşları… Yaşam ve ölüm, istirahat ve emek, gaflet ve ibadet, bu şehrin halinde, gayet insanî bir mikyasta iç içe, girift bir mana manzumesidir. Daracık sokakları, mütevazı yolları, yatay ve ahşap evlerin her birinin, her odasında soluk alan, ağlayan, gülen, doğan ve ölen insanlarıyla; evden, sokağa, oradan da daimi harekete karışan bir merkezîyyet telakkisidir bu şehir. Bir kabuğun içindeki sır, zamanı geldiğinde bereketli toprağa ekilmiş bir tohumun çatlama imkânıdır… Akşamların, bir incecik ipek tül gibi semaya yayıldığı, yıldızları titreten ezan sesleriyle doğrulan gölgelerin, köşe başlarından akarak bilinmez bir rüyaya karıştığı ve çepeçevre, her köşesinde bir ibretin uyandığı tam tekmil bir şuur timsalidir… Bu şehir şimdi nerededir? Cilt cilt kitapların arasında mütebessim çehreleriyle geçmiş zamandan bizlere bakan insanların yaşadıkları bu şehir, nerelere gizlenmiştir?Günümüzde yaşadığımız şehirlerle kıyaslayabilmek mümkün değil bu anlattığım şehri. Hepimize malumdur ya, geniş caddeleri adımlar, devasa gökdelenlerin arasından, meydanların uzandığı sokaklardan döneriz evlerimize. Bazen yadırgarız; ya şehir çok büyüktür, ya biz çok küçük. Bu çelişkiyi tutarlı bir nihayete kavuşturamayız bir türlü.
DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ MART 2022 SAYISINDA