tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Selimcan Yelseli

Sanat Tarihçi/Yazar

Günümüzün müzik anlayışı üzerine

20.01.2022
A+
A-

“Şatârâbân Ölür”

Nerede o, gök kubbeden yıldız tozları misali pırıl pırıl üzerimize yağan sesler? Nerede plaklarda döndürülen güz yangınları, nerede radyo cızırtıları ardından bir yanıp bir sönen nağmeler? Nerede onlara eşlik eden güfteler? Merhum Attilâ İlhan; “şatârâbân ölür” diyerek geleneksel musikimizin nasıl küllenerek söndüğünü, toplumun kulaklarından nasıl silindiğini acı acı anlatmıştı ya, biz şimdi koskoca bir musiki zevkinin, insanlığın kulaklarından, ruhlarından, anılarından silindiğini nasıl anlatalım?

Geleneksel musikimizin kıymeti ellerimizden kayıp gideli çok oldu da, hiç değilse müzik kendi başına belli bir zevk müessesesi olarak, tüm aziz hatırasıyla bir köşede dursaydı. Şöyle bakıyorum da, son yıllarda enstrümantal curcunalar içinden akan o hınzır lakaytlıklar yok mu, insan biraz kulak vermeye görsün, hayret ediyor! Ya bilgisayar soluklu tınılara eşlik eden ifade kısırı nakaratlara ne demeli? Müzik günümüzde, kendisinde ihtiva etmesi gereken hisleri, buna sahip olmasa da bir his, bir heyecan aldatmacası ardından “–mış” gibi gösteriyor sadece.

Tam tekmil “doğru bir misali” anlaşılması çetin gayretlerde aramaya ne hacet? 80’li, 90’lı yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada üretilen müziğe bir göz atalım. Pikaplarda dönen parlak, ciddi plaklar, yeni yeni çıkan ve evlerin köşesinde bekleyen kasetçalarlar nasıl da hususi bir zevkin timsaliydi öyle. Bugün ki kolaya hazır gözlerimizle bakarsak daha iyi anlarız. Müzik sektörü bir kalite çizgisinde emekle ve uğraşla kulaklara ulaşır, bir plak ya da bir kaset defalarca dinlenirdi. Kolayca elde edilmez, bir solukta tüketilmezdi. Müzik bir zevk, bir kültür, bir tavırdı. Bugün ciddi plak ve kaset koleksiyonerlerinin nadidelik kıstasını albüm kapaklarında da aramasına şaşmamalı… Belli bir çizgi ve kalite minvalinde ilerleyen müzik albümleri, kapakları ile de birer semboldüler.

Müşahede etmişizdir, hususiyetle gençlerin modası müzik ile aynı seyirde ilerliyor. Gençlik hangi müziği dinliyorsa, giyimiyle tavrıyla o müziği icra edene benzemeye çalışıyor. Müziğin topluma sirayeti bir zevk meselesinden çok, bir akım, bir tavır haline geliyor. Takriben 50-60 yıldır böyle sürüyor bu düzen. Yeni çıkan –daha doğrusu zamanın seyri içinde devşirilen, evrilen- müzik türleri takipçilerini de doğuruyor. Toplumun her bir ferdine işleyen müzik sektörü, kendi içindeki dinamikleri ile toplumun şekillenmesinde mühim bir rol oynuyor.

Bir de müziğin yaşanılan çağın kırılmalarına göre şekillendiğini hatırlarsak… Misalen ben Arabesk müziğin yükselmesini 80 darbesinin toplum üzerindeki tesirine bağlarım. Korkmuş, düzeni değişmeye yüz tutmuş, darağaçlarında canlar vermiş, dövüşmüş, yaralanmış bir neslin özünden sızan acıdır arabesk müzik… Dünyada da misalleri çoktur elbet. Müziğin sosyal yaşamla nasıl güçlü bir ilişkiye sahip olduğunu bir de bu açıdan düşünelim…

Müzik böyle güçlü bir tesire sahipken,  onun günümüzdeki bu hali, toplumun bir aynası mıdır? Hangisi hangisini etkilemiştir? Yoksa her ikisi de birbirine mutabık bir şekilde mi değilmişlerdir? Bence muallak.

Yalnız ben, tüketim çağına ait olmayan, belli bir kalite minvalinde, tarzıyla, tavrıyla büsbütün insanî bir şekilde gelişen müziği radyo ve plak cızırtılarında arıyorum hala. İnsanın o an, o dakika bir radyo frekansında çalan bir şarkıya denk gelmesi ve o an dinleyici ile o şarkının bir tür kader ortaklığında buluşması özel ve nadir bir incelik gibi geliyor bana. Müziğin, toplum içinde yankılanan aksinin, o an münferit bir his olarak, o frekans üzerinde karar kılmış dinleyicilere ulaşması ve her birine ayrı ayrı tesir etmesi radyonun harika bir özelliği değil mi?

Ya plak? Özenle pikaba takılan, çıtırtıları yangın yangın büyüyen ve taşıdığı müzikle bize seslenen organik, tertemiz bir ses… Hiç şüphesiz son dönemde oldukça yaygınlaşan fabrikasyon plaklardan değil, geçmişten kalan plaklardan söz ediyorum…

Radyoda veya geçmişten kalan bir plakta güzel bir şiirin bestesi olursa bir de… Müthiş!

Haydi, bu kadar çırpınmış iken Türk makam müziği ve popun müthiş bir bileşimi olan, sözleri en başta da andığım Attilâ İlhan’a, bestesi Ergüder Yoldaş’a, icrası ise Nur Yoldaş’a ait olan 1981 çıkışlı Sultan-ı Yegah parçasını tavsiye ederek noktayı koyayım.

Hem sanatkâr, hem de tavrı ve zevki büsbütün berrak müzik, böyle yâd olsun.

İyi dinlemeler.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.