Gitme Adıyaman!
4 Eylül 2000…
Sakarya kapısı yüzüme kapanmışken “Gel” dedin, bağrını sonuna kadar açtın, sımsıkı sardın beni Adıyaman…
20’li yaşlarıma seninle adım attım…
Endişe duymadan revan oldum yoluna.
Güneş, en güzel haliyle Harput’ta, Fırat’ın yüzünü okşaya okşaya gurup ederken “Korkma, emin bir diyara gidiyorsun, güle güle ey yolcu!” sözleriyle uğurluyordu beni sana..
Dostlar Petrol’de içimi sımsıcak eden “Hoş geldin” deyişinle görür görmez sevdim seni..
Aylardan Eylül’dü. Be mübarek, bu sıcak fazla değil miydi? Ben ki dağlar kızı Reyhan’ım, eksi 40’larla yaşamaya alışmışım… Her şeyini sevdim senin lakin nefes kesen sıcağına alışamadım..
Kızma n’olur, haklısın; yıldızları, muhteşem gök kubbeyi seyre dalarak uyumayı seninle tattım…
Soğuk diyarların kızıyım demiştim ya, uzun kış gecelerinde erkenden uyumayı severdim;
Kafkas arısının balıyla büyümüştüm ben, acı nedir bilmezdim.
Geç saatlere dek muhabbet edip ardından gelen çiğ köftenin müptelası ettin beni; acıyla gelen tatlılığı sen öğrettin..
Kardeşim, annem, babam yoktu yanımda ama kardeşten öte nice kadim dostlar, komşular, arkadaşlar verdin bana…
Sıcak insanlarını sevdim senin, “Kayıtsız ol abla” deyişini…
Yanına geldiğimde buruktu sevincim, yaram vardı kanayan, merhem oldun ona da, “evli barklı, çocuklu olsan da sevdana kavuşturacağım seni” dedin ve kavuşturdun beni yeniden okuluma..
Yalnız değildim ki, sen vardın yanımda.
Üç evladımı seninle kucakladım, o güven dolu sokaklarında korkmadan büyüttüm onları..
Tepelerini tutan evliyalarınla, biricik sahabemiz Saffan b. Muattal Hazretleri, Abuzer Gıfari, Mahmud Gazi, Abdul Musa yanında huzura durdum, huzur buldum hep..
Sabah erkenden, kahvaltılarımızın olmazsa olmazı, sıcacık biber-ekmek kokusuyla uyandırdın beni..
Adıyaman tavası, lahmacunu, Abuzer kebabını, odun ateşinde yavaş yavaş pişmiş, bol sarımsaklı leziz yemeklerini, arzuladığım her an ikram ettin emektar fırınlarında..
Ekmeğini yedim senin, suyunu içtim kana kana..
Ardahan’a “gözün arkada kalmasın” diyerek uğurladın hep; sılamdan ayrılığın acısıyla ağlayarak dönsem de yanına, kızmadın hiç. Gözyaşlarımı silip bağrına basan yine sen oldun…
Üzüldüğümde “evim yapıldı!” dedin, “gözlerine yaş değmesin, ağlama..”
Dilsiz acılarımın şahidi sendin..
“Evim yıkıldı Adıyaman!”
Ne yaptın bize böyle?
Bu öfken kime?
Dur n’olur, etme!
Bizi bırakıp gitme!
Dile kolay, koskoca 23 yılımız var seninle.
Hatıralarımız, yaşanmışlıklarımız, sırlarımız…
Bir çırpıda hepsini yıkamazsın!..
Huzurun başkentisin sen, başka türlü olamazsın..
Nemrut’tan, İbrahim’i yakmayan ateş misali gel, gül bahçelerine çevir yeniden, darmadağın ettiğin yüreklerimizi!
Gitme Adıyaman!
23 Şubat 2023/ Ardahan
Aydanur Yıldız Çakır
Kalemine yüreğine yüreğinden dokulemeyenlere sağlık…
Sözün bittiği yer
Kalbimiz de ve kafamız da
İmanımımız da ve fikriyatımız da fay hatları ve depremler olmasın elbet düzelir hepsi
Cenneti kaybetmiş Babanın çocuklarıyız
Yeniden kavuşuruz “Yitik Cennet”imimize
Muhteşem bir yazı okurken kendimi buldum
Bazı acıların izahı yoktur… İzahı olmayan bir acı yaşıyoruz. Ama dilime dokemedigim duygularıma tercüman olmuş bu yazı. Kalbimizin sızısini yüreğimin sancısını kelime kelime yansıtmış. Gitme Adıyaman, bizi sensiz bırakma…