tarihkitapbiyografimehmet poyrazmustafa armağandergi

Recep Garip

Şair-Yazar-Ressam

    Vuslat ve Sezai Karakoç-III

    12.09.2022
    A+
    A-

    üyük bir külliyatın sahibi olan Karakoç’u, gençler kuşkusuz önce şiirlerinden yola çıkarak tanıyorlar. Kişisel alanların belirginleşmesi zaman içerisinde neleri okumamız gerektiğini de söylüyor. Şiiri tercih edenlerin “Gündoğmadan” ve “Edebiyat Yazıları”yla yol aldıklarını, şiirden hikâyeye kayanların doğal seyri içerisinde hikâyelere yöneldiklerini kabullenmeliyiz. Diline, tarzına, üslubuna alışan genç okuyucu, bundan sonraki hayatında Sezai Karakoç var olacaktır. Şiirinin ruhunu kavrayabilmek için mutlak surette “Sütunlar”ı, “Çağ ve İlham” gibi eserlerini okumak gerekiyor. Düz yazılarını okumadan Karakoç’un fikir ve düşünce dünyasını kavrayamazsınız. “Fizik Ötesi Açıdan Ufuklar ve Daha Ötesi”, “Yapı Taşları” ve “Kaderimizin Çağrısı” ile “Çıkış Yolu” mutlaka okunmalıdır. Düşünce dünyamızın giderek sığlaştığı, seviyenin hepten kaybedildiği, kendi kültür değer ve varlığımızın göz ardı edilmeye çalışıldığı bu zamanda ömrünü fikrin, inancın ve imanın dirilişine adayan Üstat Sezai Karakoç’a milletçe çok şey borçlu olduğumuzu söylemeliyim. Cemal Süreya’nın “Sıkıştırılmış deha” diye ifadelendirdiği Karakoç, gelecek için önemli işaretlerde bulundu. Baudelaire’in “Balkon” şiiriyle kıyaslanan “Balkon” şiiri aynı paralellik arz etmesi bakımından da dikkat çekicidir. Türk şiirinin yol göstericilerinden biri olan Sezai Karakoç, Türk dilini de çok iyi kullanmış, yeni kelimelerle, eski kelimeler arasındaki ufka işaret etmiştir. “Türk edebiyatı şiir demektir,” diyor Hilmi Yavuz. Sezai Karakoç’un ödül alması Türk şiiri açısından büyük bir onurdur diye ilave ediyor.
    “Gerek şiirleri, gerek yazılarıyla son dönem Türk edebiyatı içinde kendine özgü bir yere sahiptir. Şiirlerinden sekiz kat daha fazla emek harcadığı elliye yakın fikir kitabının da gündeme gelmesinin artık vaktinin geldiğini, ufuk açıcı bir mütefekkir,” olduğunu söyleyen Ahmet Altan, “Bundan kırk sene önce belirttiği, medeniyetlerle ilgili tezleri günbegün gerçekleşen ileri görüşlü bir beynimiz. İstifade etmemiz gereken ilk zihin,” diye ekliyor. Burada Hilmi Yavuz’un anılarından Sezai Karakoç için düştüğü notlara bir göz atalım:
    “1952 yılı haziran ayı başında, bir akşamüzeri Haydarpaşa Garı’ndan hareket eden Kurtalan Ekspresi, ertesi gün sabah saat 11.00 sularında Ankara Garı’nda durdu. Trenin ikinci mevki yeşil deri döşeli kuşetli kompartımanlarından 15-16 yaşlarında bir lise öğrencisi koşarak indi. Doğruca, garın büyük giriş kapısının hemen solunda bulunan gazete ve dergi satılan kulübeye yöneldi. İstanbul’dan aceleyle yola koyuldukları için o ayki edebiyat dergilerini almayı ihmal etmişti. Ankara Garı’ndaki kulübeden dergileri alacaktı: “Varlık”, “Yeditepe”, “Kaynak”, “Hisar”… Dergileri koltuğunun altına sıkıştırıp trene döndü. Kurtalan’a daha iki günlük yolculukları vardı. Yolculuk boyunca dergileri rahatça okuyabilecekti…
    Tren Ankara’dan Sivas’a doğru ilerlerken, akşamüzeri olmalıydı, sıra “Hisar” dergisine gelmişti. Dergilerde, önce şiirlere bakardı. Bu kez de öyle yaptı. “Hisar”daki şiirleri okumaya başladı. O. Fehmi Özçelik, Mustafa Necati Karaer, İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı… Bu adları, iyi bir edebiyat okuru olarak biliyordu lakin “Monna Rosa” Sezai Karakoç imzasına o güne kadar da rastladığından pek emin değildi, şiiri okumaya başladı. Şiiri sonuna kadar okudu, sonra başa dönüp tekrar okudu. Kurtalan’a gelinceye dek, elinden düşmedi “Hisar” dergisi. Yeşil döşemeli ikinci sınıf kuşetlide en üst yatağa tırmanıp uzandığında, hep o ilk dizeyi mırıldandı: “Monna rosa, siyah güller ak güller…”

    DEVAMI GERÇEK TARİH DERGİSİ EYLÜL 2022 SAYISINDA

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.